NASIL BİR GENÇLİK...?

Dünyanın Sahip Olamadığı Gençlik Mi, Kendine Sahip Gençlerin Olduğu Bir Dünya mı?
   
Alkol, uyuşturucu, depresyon, intihar, intikam, marazi duygular, cinnet, şiddet, cinayet… Gençleri, dünyada bu başlıklar altında izliyoruz.

Fransa’ya bakıyorsunuz. Yıllarca güdülen yanlış bir politikanın sonucu oluyor, isyanı sokaklara taşmış gençlik! Bu da Çiçero’nun, ülkeleri krize sokan ve batışa götüren asıl noktanın parasızlıktan ziyade ahlaksızlık olduğunu bize açıklar.

Kraliyet sistemini koruyan, asilzadeleriyle göz dolduran, hem geleneksel hem de modern bir yapının simgesi halinde olan, müzisyenleri, müzik gruplarıyla, kitlelerin takibindeki İngiltere’ye bakıyorsunuz. Medyanın verdiği bilgilerde gençlerin neredeyse üçte birinin işsiz olduğu söyleniyor. Vampir partileri düzenleyip birbirlerinin kanını emen ve bunu bir yaşam tarzı olarak belirten, alkol ve uyuşturucu bağımlısı olan gençlerin sayısı, ülkede ciddi bir bölümü kaplıyor.

Üretimdeki başarısı ve kalitesiyle dünyada bir marka olan Almanya’nın gençliğine bakıyorsunuz. Orada da durum farklı değil. 18 yaşında kendi ayakları üzerinde durması üzerine yetiştirilen çocukların, aileye karşı olan duygu uzaklığı, ayrı eve çıkmayla tam bağımsızlığa kavuşuyor. Gençler evlenmeye sıcak bakmıyor. E ülke nüfusu da artmıyor. “Kendin için yaşa” felsefesiyle, sorumluluk duygusundan yoksun, kültürel ve ahlaki değerlerden bi haber olan bu gençler, ülkelerini her anlamda zarara uğratıyorlar.

Bugün modanın kalbi görülen İtalya’ya bakıyorsunuz. Yine işsizlik ve devletin borçlarından kaynaklanan bir kriz görüntüde! Bencillik ve ahlaki çöküntü burada da başrolde. İtalya medyasından, gençlerin mutsuz ve geleceğe dair umutsuz olduğunu, hatta bir kısmının bu yüzden ülkelerini terk ettiğini öğreniyoruz.

Tüm bunlara bakınca merak ediyoruz değil mi? Türkiye’nin gençliği ne durumda? Ali Ural’ın, kendi değerlerimize sahip çıkma konusunda örnek verdiği o halkın durumunda. Denizden inciler çıkaran halk, bu incilerin değerini bilmiyordu. O incilerin değerini bilenler, renkli boncuklarla gelip, incilerle değiş tokuş ediyorlar, değerli olanı alıp, onları da, ellerindeki incileri değerli bir şey ile değiş tokuş ettiklerine inandırıyorlardı. Durum bundan ibaret!

Özümüzü kaybediyoruz. Değişmeyen tek şeyin değişim olduğu bu dünyada bizler değişmiyor, başkalaşıyoruz.  “Kopyala-yapıştır” usulüyle, tamamen onların inanç, kültür ve yaşam tarzlarını yansıtanları izliyoruz.

“Gençlerde iş yok” diyoruz ama hâlbuki onlara sunulan işlerde “iş” yok. Nasıl olsun ki! Dizilerde farklı, çekici konular işlemek adına hayatın en uç noktalarını gösteriyorlar. Konu aşksa, bol bol çarpık ilişkiler, hazin bir geçmişse, intikama yeminli kahramanlar, komediyse, bol bol “bel altı” espiriler görüyorsunuz. Kahvaltıyı eğlence, evlilik ve hatta cinayet programlarıyla, akşam yemeğini iç karartan haberlerle yapan ve gecenin finalini dizilerin karşısında uyuyarak getiren insan, inançlarına, ahlakına, kültürüne ve hatta tarihine doğrultulan silah karşısında beyaz bayrak sallıyor.

“Kalbinin güzelliği yüzüne yansımış”’tan ziyade artık “zevksizliği kıyafetinden belli” gibi cümleler duyuyoruz. “Yüz güzelli mi kalmış! Bana makyaj malzemenin kalitesini söyle, sana ne kadar güzel görünebileceğini söyliyim!” “Bana giydiğin markayı söyle, sana girebileceğin ortamı söyliyim!”’e döndü iş.

Burada sözü “Kuran ahlakı”’na getirmek, insanların hayatlarını ve birbirleri ile ilişkilerini düzenleyen ahlak kavramının evrensel tanımı ile Kuran ahlakının tanımı ve amacının çok örtüştüğünü belirtmek istemekteyim. Kur’an’a bakıyorsunuz. Hak ve adaletin terazisi olmanı, dilinden, elinden kimsenin zarar görmemesini buyuruyor, çok açık şekilde kullar arasındaki ölçüyü koyuyor. Kibri, şımarıklığı, yalanı, riyayı, dedikoduyu, hırsızlığı yasaklayarak, insana; sevgi, güven ve barış ve refah ortamı sunuyor. Kadının ve erkeğin birbirini tamamladığını söyleyerek, kadının erkeğe, erkeğinse kadına bakışını en güzel şekilde çiziyor. İnsanı, aile olmaya yönlendirerek toplumu fuhuş, zina gibi batağa sürükleyen tüm davranışlardan uzak tutuyor. Şarhoşluk veren maddeleri yasaklayarak her an diri bir akıl, kendinde olma gibi yüce vasıflarla insanı görmek istiyor. Faiz, kumar gibi hem insanı hem ülkeleri batıran sistemden kulunu koruyor. “Yetime, kimsesize, isteyene ver,” diyor. “İnsanların birbirlerine üstünlüğü ancak ahlak ile olur” buyuruyor.

Şimdi soruyorum size! Bu dinin insana katacağı ahlaki erdemler, yukarıda saydığımı ve dilimin hicap ettiği daha nice ahlaki çöküntünün hangi birine sebep olabilir?


ELVAN SARI
elvan_sari29@hotmail.com
YORUM EKLE