Milletler, akıl ve gönül birlikteliğini sağladığı sürece ölümsüzlük kazanır. Türk milli eğitiminin irfan ordusu olan öğretmenler, yeni nesillerin akıl ve gönül dünyasını zenginleştirme amacındadır. Akıllı ve faziletli gençler yetiştirmek en başta gelen amacımız olmalıdır. Milletler ancak bu yolla huzura kavuşur. Victor Hugo’nun değimiyle: “Bir milletin büyüklüğü nüfusunun çokluğu ile değil; akıllı ve fazilet sahibi adamlarının sayısı ile belli olur.” Bilgisizlik ve tembellik arttıkça insan kendi sonunu hazırlar. Bu son da her zaman hüsrandır. Milletler için bundan daha korkunç ne olabilir ki? Bu anlamda Türk milleti, tarihine bakmakla bütün gerçekleri görebilir.
Türk milleti olarak tarih boyunca yaşamış olduğumuz olaylar, bize ders vermektedir. Geçmişin iyi ve kötü yanlarını ele alıp değerlendirdiğimizde aydınlık yarınlara yürüyeceğiz. Geçmiş, eski olduğu için terk edilmez. Devrini tamamladığı ya da işlevini kaybettiği için terk edilir. İçinde bulunduğumuz an, yeni olduğu için benimsenmez; işlevsel olduğu için kabullenilir. Ne yazık ki bugün geçmişe kötü, pis damgasını vurmak; geleceğe de iyi, güzel önyargısıyla yaklaşmak en büyük çıkmazımız olmuş durumda. Her iki anlayış da eğitimcinin yaklaşımı olamaz. İyi bir eğitimci bilinçli bir şekilde tarihî olayları ele alır ve değerlendirir.
Geçmişle bu gün arasında bağ kuran bir eğitimci, olayları tarafsız bir gözle değerlendirir. Öğretmen, bilgi, tecrübe ve kültürüyle öğrencilerine ışık tutma görevini üstlenir. “Atasını bilmeyen hatasını bilmez.” Bu Türk atasözü asırlık gerçeğin kalıplaşmış ifadesidir. Türk Milleti, şan ve şeref dolu binlerce yıla hükmetmiş bir millettir. Bu millet, Anadolu’daki 7 bin yıllık tarihinde yer yer Avrupalı kavimlere medeniyet ve insanlık dersi vermiştir. Tarih şuurunun önemini en güzel şekilde bizlere aktaran kişi, ülkemizin kurucucu olmuştur. "Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” M. Kemal ATATÜRK
Eğitim, insanı doğru yola yöneltir. Yaratılış itibarıyla sahip olunan yetenek ve üstünlüklerin geliştirilip korunmasını sağlar. Eğitim, gizli kalmış yetenekleri açığa çıkarır ve bu yeteneklerin doğru kullanılmasını sağlar. Her yönden ve her açıdan gelişmiş insanı amaçlar. Öğretmen, bireye şuur ve davranış yönünden rehberlik yapar ve bu yolla da öğrencinin kendi yolunu çizmesine yardımcı olur.
Öğretmenlik mesleğinin yeni neslin şekillenmesinde büyük bir önemi vardır. Bunun yanında ailenin eğitimdeki önemi azımsanmayacak kadar büyüktür. Ana unsuru oluşturacak bilgiler aile ocağında verilir. Büyüklerimiz “Beşikte giren teneşirde çıkar. Ot, kök üstünde biter.” Demiştir. Temelde kültürlü ve bilinçli aileler görmek istiyorsak işe öğretmenlerin yetiştirilmesinden başlamak durumundayız. Öğretmenlik mesleği bu açıdan ele alındığında toplumun yarınlarının güvencesi durumundadır. Ailenin temel oluşturma düzeyinde verdiği eğitim ve aktardığı kültür, bir çocuğun özünü oluşturmaktadır.
Öğretmen işte tam da bu noktada -dolaylı olarak- ailenin kültürel yapısını şekillendirir. Aileden devraldığı -emaneti- çocuğu, özü itibarıyla şekillendirmeye devam eden öğretmen, her bakımdan donanımlı olmak zorundadır. Aksi durumda emanet aldığı çocuğu yetiştiremez ve hatta onu köreltmeye doğru gider. Pek çok aileden duyduğumuz ve benim de savunduğum bir fikir vardır. Şöyle ki; bir çocuk dünyaya geldiği ilk günden itibaren her davranışı ve sözüyle adeta zekâ fışkırmaktadır. Ne yazık ki okula başladığı ilk günden itibaren her geçen gün pısırıklaşır, içine kapanır, cesaretini ve özgüvenini kaybeder.
Muzaffer ARSLAN
Uzman Eğitim Yöneticisi
Türk milleti olarak tarih boyunca yaşamış olduğumuz olaylar, bize ders vermektedir. Geçmişin iyi ve kötü yanlarını ele alıp değerlendirdiğimizde aydınlık yarınlara yürüyeceğiz. Geçmiş, eski olduğu için terk edilmez. Devrini tamamladığı ya da işlevini kaybettiği için terk edilir. İçinde bulunduğumuz an, yeni olduğu için benimsenmez; işlevsel olduğu için kabullenilir. Ne yazık ki bugün geçmişe kötü, pis damgasını vurmak; geleceğe de iyi, güzel önyargısıyla yaklaşmak en büyük çıkmazımız olmuş durumda. Her iki anlayış da eğitimcinin yaklaşımı olamaz. İyi bir eğitimci bilinçli bir şekilde tarihî olayları ele alır ve değerlendirir.
Geçmişle bu gün arasında bağ kuran bir eğitimci, olayları tarafsız bir gözle değerlendirir. Öğretmen, bilgi, tecrübe ve kültürüyle öğrencilerine ışık tutma görevini üstlenir. “Atasını bilmeyen hatasını bilmez.” Bu Türk atasözü asırlık gerçeğin kalıplaşmış ifadesidir. Türk Milleti, şan ve şeref dolu binlerce yıla hükmetmiş bir millettir. Bu millet, Anadolu’daki 7 bin yıllık tarihinde yer yer Avrupalı kavimlere medeniyet ve insanlık dersi vermiştir. Tarih şuurunun önemini en güzel şekilde bizlere aktaran kişi, ülkemizin kurucucu olmuştur. "Türk çocuğu atalarını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır.” M. Kemal ATATÜRK
Eğitim, insanı doğru yola yöneltir. Yaratılış itibarıyla sahip olunan yetenek ve üstünlüklerin geliştirilip korunmasını sağlar. Eğitim, gizli kalmış yetenekleri açığa çıkarır ve bu yeteneklerin doğru kullanılmasını sağlar. Her yönden ve her açıdan gelişmiş insanı amaçlar. Öğretmen, bireye şuur ve davranış yönünden rehberlik yapar ve bu yolla da öğrencinin kendi yolunu çizmesine yardımcı olur.
Öğretmenlik mesleğinin yeni neslin şekillenmesinde büyük bir önemi vardır. Bunun yanında ailenin eğitimdeki önemi azımsanmayacak kadar büyüktür. Ana unsuru oluşturacak bilgiler aile ocağında verilir. Büyüklerimiz “Beşikte giren teneşirde çıkar. Ot, kök üstünde biter.” Demiştir. Temelde kültürlü ve bilinçli aileler görmek istiyorsak işe öğretmenlerin yetiştirilmesinden başlamak durumundayız. Öğretmenlik mesleği bu açıdan ele alındığında toplumun yarınlarının güvencesi durumundadır. Ailenin temel oluşturma düzeyinde verdiği eğitim ve aktardığı kültür, bir çocuğun özünü oluşturmaktadır.
Öğretmen işte tam da bu noktada -dolaylı olarak- ailenin kültürel yapısını şekillendirir. Aileden devraldığı -emaneti- çocuğu, özü itibarıyla şekillendirmeye devam eden öğretmen, her bakımdan donanımlı olmak zorundadır. Aksi durumda emanet aldığı çocuğu yetiştiremez ve hatta onu köreltmeye doğru gider. Pek çok aileden duyduğumuz ve benim de savunduğum bir fikir vardır. Şöyle ki; bir çocuk dünyaya geldiği ilk günden itibaren her davranışı ve sözüyle adeta zekâ fışkırmaktadır. Ne yazık ki okula başladığı ilk günden itibaren her geçen gün pısırıklaşır, içine kapanır, cesaretini ve özgüvenini kaybeder.
Muzaffer ARSLAN
Uzman Eğitim Yöneticisi