Köylülerin neşesine diyecek yoktu. Eşkıyaların yakalanması Ardasa kasabasında Gümüşhane vilayetinde büyük yankı buldu. Vali Remzi Bey, kasabaya gelerek Jandarma Komutanı Fethi beyi makamında ziyaret edip kutladı. Jandarmada ifadeleri alınan eşkıyalar daha sonra mahkemeye çıkarılmak üzere geniş güvenlik önlemleri altında Gümüşhane’ye gönderildi.
Rahat nefes alan Çit Deresi köylüleri, işlerine büyük bir moralle sarıldılar. Tarlalar ekilirken konuşulan tek konu yakalanan eşkıyalardı. Çakıroğluların en küçüğü Süleyman ve anası ne sevinebiliyordu ne de üzülebiliyordu.
-Ben sana demedim mi ana bunların yolu yol değil diye.
-Söyledin oğul söyledin de bizi dinleyen kimdi?
-Dinlemediler ana. Babadan kalan toprağı işlemek yerine fakir fukaranın üç-beş kuruşuna göz dikmişlerdi. Şimdi de ömürleri iki duvarın arasında geçecek.
-Öyle oğul öyle. Onların içinde en akıllıları sen çıktın. Artık onları kalan şu kısacık ömrümde bir daha göremeyeceğim.
-Onlar istedi ana, kimse onlara eşkıya olun demedi.
-Doğru dersin oğul.
Xxx
Paşa, atı Mahur’a teslim ettikten sonra geri dönmek istedi. Babası Paşa Osman çoktan petekliğe çıkmıştı. Babasını yalnız bırakamazdı. Dün bir, bugün iki gün olmuştu babası geleli, yanında olmalıydı. Mahur, kalmasını istedi:
-Biraz kalsan Paşa, çayı yeni demledim, çardakta içelim.
-Çaya yok diyemem Mahur, hemen içip gitmeliyim, babam şimdi beni beklemektedir.
-Konuşacak çok zamanınız olur, hele azıcık otur anamla, ben hemen çayları getireyim.
-Tamam.
Hanımağa’nın yanına oturan Paşa, büyük bir iş başarmanın mutluluğu içerisindeydi. Hanımağa, sürekli Paşa’ya bakıyor, konuşacak konu arıyordu ama aklına bir şey gelmiyordu. En sonunda,
-Arıları ne zaman bakacaksın Paşa?
-Havalar iyi gidiyor Hanım ana, biraz daha soğusun ortalık.
-Bu sene bal alamayacağız değil mi?
-Yok ana, Cevat Bey, sağımı yaptıktan sonra sattı bize arıları.
-Desene bu yıl bal yiyemeyeceğiz.
-Ben getiririm size Hanım ana. Hem kendimiz için hem de dostlar için ayırmıştım.
-İyi olur evladım, sizin arıların balı bir başka.
-Doğrudur ana.
Mahur, hizmetçi Mukaddes ile çayın yanında börek de getirdi. Çayına şeker atıp karıştıran Paşa:
-Yıllardır börek yememiştim, nasıl bir şey olduğunu unuttum.
-Ben kendim yaptım, mağara adamı hele ye bakalım beğenecek misin?
“Mağara adamı” demesine kızan Hanım Ağa:
-Kızım o nasıl laf?
-Ne ana?
-Mağara adamı.
-Paşa bana adımla değil mağara adamı diye hitap et demişti.
-Öyle mi ama yine de olsun, senin ağzına yakışmıyor.
Paşa, çay ile birlikte börekten iştahla yiyor, ana kız arasında geçen konuşmayı duymuyordu bile.
-Nasıl güzel oldu mu?
-Güzel de söz mü, harika oldu bey kızı. Eline sağlık.
-Paşa, bir şey soracağım, sen şimdi babanla birlikte mağarada mı yaşayacaksınız?
-Babamla henüz bir şey konuşmadık ama onun mağaradan geri geleceğini hiç sanmıyorum.
-Gelin buraya, baksana eviniz bomboş duruyor. O kadar emek verdi, eşya aldı Paşa Osman. O halde iken neden mağarada yaşasın bir türlü anlayamıyorum.
-Kim anlıyor ki Hanım ana, bakayım konuşayım onunla buraya gelir mi?
-Israr et evladım, gelsin, rahat rahat evde kalın.
Çaydan son yudumu aldıktan sonra izin isteyen Paşa:
-En kısa zamanda gelip arıları kontrol edeceğim.
-Bak oğul, bizler arıdan anlamayız.
-Olur Hanım ana.
-Seni geçireyim Paşa.
-Olmaz Mahur, geçen de geçirdin, köylülerin diline düştük.
-Köylülerin ne dediği beni ilgilendirmiyor.
-Olmaz, sen bir bey kızısın, aleyhinde konuşulması hoş olmaz.
-Paşa doğru söylüyor kızım.
-Haydi hoşça kalın.
-Güle güle evladım.
-Güle güle Paşa.
Xxx
Paşa Osman, yıllar sonra mağarasına kavuşmanın mutluluğunu yaşıyordu. Hem oğlunu hem de arılarını özlemişti. Paşa da vasiyetini tutmuş, mağaradan ayrılmamıştı. Artık mağarada kalmasına gerek yok, köye dönüp hem arazimizi işlesin
hem de konağımızda kalsın. Ben burada kalırım. Ben burada rahat ederim. Şunun şurasında ne kadar ömrümüz kaldı ki? Ömrümün yarıdan çoğu burada geçti. Ermeniler çok aradılar ama bir türlü yerimi bulamadılar. Bulsalardı yaşatmazdılar beni. Paşa, köyde ben de burada kalırım. Zaten kışlık ihtiyaçlarını karşılamış, depolamış. Akıllı çocuk olmasının yanında söz de dinliyor. Benim gibi onu da mağaraya hapsetmeye hakkım yok. Topal Ömer’in de kızını anladığım kadarıyla seviyor. Evlenir güzel bir yuva kurarlar. Birbirlerine de yakışırlar. Birbirlerine yakışırlar da bu kadar zaman geçti neden gelmedi? Başına bir hal gelmesin? Aman Allah korusun.
Akşam karanlığı olmak üzereydi. İki saatten fazla mağaranın kapısında oturan Paşa Osman, akşamla birlikte havanın soğuduğunu üşümesiyle hissetti. İçeri oğlu gelmeden girmek istemiyordu. Mağara önünde ocak olarak kullandıkları iki taş arasına incelenmiş odunları yığdı. Çırayı tutuşturup odunların arasına yerleştirdi. Yanan ateşin yalımları yüzüne vururken peş peşe gelen silah sesleriyle ayağa diklendi. Ay, Ali Düzünden yarım boyunduruk yükselmişti. Tam karanlık olmaması nedeniyle henüz parlaklığı pek görünmüyordu. İki el silah sesi daha gelince:
-Mutlaka bir şeyler oluyor ama ne?
Paşa’nın hala gelmemesi içindeki kuşkuyu daha da artırıyordu. Pençe ve Keleş, kulaklarını yola dikmişlerdi. Onlar da ayaktaydı. İkirciklendi. Eşkıyalar yakalandı bu silahlar da neyin nesiydi? Mağaranın kapısını büyük bir gıcırtıyla açtı. Duvarında asılı olan Alaman beşlisini armasıyla birlikte aldı, dışarı çıktı. Yanan ateşin yalımlarıyla hazneye mermileri yerleştirdi. Beş el havaya ateş etti. Akşam karanlığında yankılanan Alaman beşlisinin sesleri Çulçula Şelalesine kadar gitti. Attığı mermilere karşılık veren olmadı.
-Gitsem mi acaba? Bu zamana kadar kalmaz bu çocuk, mutlaka başına bir iş geldi.
Ay, Ali Düzünden iki boyunduruk yükselmişti, yükselmesiyle birlikte geceyi daha da iyi aydınlatıyordu. Armayı beline bağladı. Alaman beşlisinin haznesine yeni mermiler yerleştirdi. Mağaranın kapısını kapattı. Kapının gıcırtılarının karşıdan yankılandığını hisseder gibi oldu. Kapıyı kilitledi. On santim uzunluğundaki anahtarı her zamanki gibi taşın altına gizledi.
Çok iyi bildiği rampa yolu arkasında Keleş ve Pençe ile birlikte inerek Mehmetalilerin çeşmesine kadar geldi. Alaman beşlisini omuzundan indirip önüne aldı. Çulçula Şelalesinin karşısından Çitikebir köy yoluna girdi. Hem hızlı hızlı yürüyor hem de çevreyi kolaçan ediyordu. Rampa yolu hızla çıkarak Aras düzlüğüne geldi. Şimdi yolu rahattı. Yol boyu kimseye rastlamamasını da tuhaf buldu. Paşa yol güzergahında da yoktu. Belki de Hanımağa alıkoymuştur, yollamamış olabilir. Mahur da yollamayabilir. Araz Düzlüğünden köyün içerisine girdi. Bazı evlerde ışıklar yanıyordu. Topal Ömer’in konağının önüne geldi. İçeriden lüks ışığı geliyordu. Biraz tereddütle kapıyı yumrukladı. İçeriden seslenen Mahur’du:
-Kim o?
-Benim kızım Paşa Osman.
Mahur hızla kapıyı açtı.
-Hayırdır Paşa Osman emmi?
-Kızım Paşa burada mı?
-Yok emmi, Paşa buradan akşam olmadan ayrıldı, gelmedi mi?
-Gelmedi kızım.
-Ne diyorsun emmi, nasıl gelmez? Zorla bir bardak çay içirdik ona, babam beni bekler deyip, ayrıldı. Çok oldu ayrılalı.
İçeriden Hanımağa:
-Kimdir gelen Mahur?
-Paşa Osman emmi ana.
-Alsana içeri.
-Paşa gitmemiş onun için geldi.
Hanımağa:
-Ne diyorsun kızım? diyerek kapıya geldi.
-Ne oldu Paşa Osman?
-Paşa yok Hanımağa.
Mahur, ayakta duramadı. Yavaş yavaş geri çekilerek peykenin üzerine oturdu. Ellerini dizlerinin üzerine koydu. İçi acıyordu, boğazı düğümleniyordu. Yutkunmak istiyor, yutkunamıyordu. Paşa’ma bir şey mi oldu? Allah’ım sen Paşa’mı koru.
-Kahya, diye seslendi Hanımağa.
Koşarak gelen kahyaya:
-Adamları topla, hepsi silahlansın. Muhtara da haber ver, Paşa petekliğe gitmemiş, herkes az fenerlerini alsın, Paşa’yı arayın.
-Hemen Hanımağa.
Kahya, koşarak seyis Celal’e adamları toplamasını söyleyip muhtarın evine gitti. Kısa süre içerisinde ellerinde gaz fenerleri ile gelen köylüler konağın önünde toplandı. Paşa Osman:
-Komşular, Paşa, petekliğe gelmedi. Hep birlikte arayalım.
-Haydin durmayalım, diyen muhtar İhsan, herkesin nereden aramaya başlayacağını söyledikten sonra konağın önünden ayrıldılar. Mahur da aramaya çıkanların içerisine katıldı.
-Sen nereye Mahur, sen gitme.
-Olmaz ana ben de gideceğim. Paşa Osman emimin yanından ayrılmam, merak etme.
-Dikkatli ol kızım.
Köylü kadınlar ve kızlar da konağın önüne geldi. Hanımağa Ceyhan’a:
-Ceyhan, lüksü al dışarıdaki yerine as, ay ışığı var ama konağın önü karanlık.
-Hemen Hanım ana.
Kızlar, konağın girişinde kümelenmişler, kendi aralarında konuşuyorlardı.
-Baksana, Mahur da aramaya gitmiş Paşa’yı.
-Ben de olsam giderdim.
-Neden?
-İnsan sevdiği kişiyi aramaya gitmez mi?
-Helal olsun, gerçekten Mahur, bey kızı olduğunu her yönü ile anlatıyor.
-Seviyor mağara adamını.
-Neden sevmesin, böyle yakışıklıyı?
-Şu işe baksana babası savaşta şehit olmamış, adamcağız kalkıp geliyor. Oğluyla doğru dürüst konuşmadan eşkıyaların peşine düşüyor. Eşkıyalar yakalanıyor, tam sevineceği sırada oğlu kayboluyor. Bu saate kadar petekliğe gitmediğine göre başına mutlaka bir şey geldi.
-Ağzını hayra aç şom ağızlı.
-Yavaş olun duyacak Hanım ana.
Köyde kadınlar, kızlar ve çocuklar kalmıştı. Köyün çıkışından Aras yoluna giren köylüler hem yürüyor hem de “Paşa” diye bağırıyorlardı. Aras yolunun bir kolu ana yola inerken bir kolu da kaynak suların şırıl şırıl aktığı Argo Midi’ye gidiyordu. Mahur, kendi adamlarına:
-Biz, Argo Midi’ye giden yola sapacağız. Her tarafı didik didik arayacağız. Aramadığımız bir ağaç dibi, kaya parçası bırakmayacağız.
-Paşa Osman emmi, bizler buradan ayrılıp Argo Midi’ye bakacağız.
-Sen bizimle kal kızım.
-Yok emmi, ben adamlarımızla gideceğiz.
-Peki kızım nasıl istersen.
-Aramaya çıkanlar ikiye ayrıldı.
(Devamı var)