RIFK: NEZAKET VE YUMUŞAK DAVRANMA

Şahidi olduğumuz toplumdada  artan kamplaşma ve gerilim ortamı, şiddet ve çatışmayı da körüklemekte, sabırsız ve tahammülsüz insanların pek çok tahribatını dehşetle görmekteyiz.

Edep, nezaket ve zarafetten nasibini almamış olan kaba ve dengesiz kişiler; çevresini, sevdiklerini hatta kendini maddi ve mâ'nevî hüsrana sürükleyecek çılgınlıklar yapmakta, cinnet halinde akıl almaz kötülükler işlemektedir.

Nefret, intikam, karalama, haklama, susturma, öteleme, dışlama ve aşağılama gibi ilkel duygular ve argo kültürü gelişmekte hatta bir yerlerden (medya vs ) beslenmektedir. Ahlâkî erozyon ve kültürel aşınma şiddeti tetiklemekte, tehlike çanları çalmakta ve uçurumun kenarına gelinmiş nereye gidiyoruz.?

Düzelirmiyiz.? Biliyormuyuz.?

Son tahlilde hepimiz bu gemideyiz ve erozyonun bir parçasıyız.

Biliniyor olsa dahi biz önce kendi nefsimize olmak kaydiyle Ahlakın bir parçasından hahsedelim.

Yumuşak davranma, nezaket anlamında bir ahlâk terimi.

Sözlükte “yumuşak ve yararlı olmak; yardım etmek” anlamlarındaki rıfk kelimesi terim olarak “iyi huyluluk, uyumlu, geçimli ve nazik olma, yumuşak davranma” mânalarına gelir.[1]

Rıfk kökünden türeyen refîk “yumuşak ve nazik davranan kişi, arkadaş, dost” demektir.

Kur’ânda işaret edilen refik kelimesi Bunlar ne güzel arkadaşlar.[2]  bu âyetin indiği ve burada refik kelimesinin “arkadaşlığına güvenilen kişi” anlamında kullanıldığı belirtilir,

"Ona yumuşak söz söyleyin. Belki öğüt alır, yahut korkar.[3] yumuşak davranmanın etkili bir eğitim ve iletimin en iyi yöntemi olduğuna işaret edilir.

 “Allâh'ın rahmetiyle sen, onlara yumuşak davrandın. Katı kalpli ve kaba biri olsaydın etrafında kimse kalmazdı.[4]

Peygamberimiz: “Rıfktan mahrum kalan kimse hayırdan da mahrum kalır[5] Bir iş rıfk ile yapılırsa rıfk mutlaka o işi güzelleştirir[6] sözleriyle rıfkın önemine dikkat çekmiştir. Bizzat kendisi de sahâbîler tarafından “çok merhametli, çok yumuşak” [7] diye nitelendirilmiştir.

Hadislerde rıfk kelimesi ve türevleri geçmektedir. Hz. Peygamber, “Allahım! Ümmetime rıfk ile muamele edene sen de rıfk ile muamele et” diye dua etmiştir.[8]Allah rıfk sahibidir ve her işi rıfk ile yapmayı sever”[9] rıfkın Allah’ın sıfatları arasında yer aldığını ve insanlardaki rıfk erdeminin bu sıfatın bir yansıması olduğuna vurgu yapmktadır.

 Peygamberimizin nezaketi örnekliliği: "Kendisine bir şey soranı can kulağıyla dinler, soruyu soran yanından ayrılmadıkça, onu terk etmezdi. Bir kimse tokalaşırsa veya bir kimse tokalaşmak için elini uzattığında, karşısındaki kişi elini çekmeden elini çekmezdi. Biriyle yüz yüze gelince de, karşısındaki, yüzünü çevirip ayrılmadıkça o kimseden yüzünü çevirmezdi. Önüne oturan kimseye hiçbir zaman ayaklarını uzatmazdı. Karşılaştığı kimseye önce kendisi selâm verirdi. Kimsenin sözünü kesmezdi. Konuşmasını yarıda bırakmazdı. Konuştuğu kişi sözünü bitirmeden ayağa kalkmazdı. "

İbn Hazm, Peygamber’imizin etrafında bulunanları  ümitlendiren, sevindiren ve rahatlatan sözler söylemeye önem verdiğini, bu sayede nasihatlerinde başarılı olduğunu, kolaylaştırıcı olmayı ve zorluk göstermekten sakınmayı emrettiğini hatırlatır.[10]

İslâm ahlâkına dair kaynaklarda İslam öncesi arap toplumunda yaygın olan kabalık, saldırganlık, şiddet gibi tutum ve davranışlara karşı rıfk, hilim, sabır, af gibi kavramlarla ifade edilen erdemler müslüman insanı câhiliye insanından ayıran nitelikler olarak değerlendirilmiş, bilhassa güçlü ve haklı olduğu halde hilim ve rıfk ile muamele etmenin değerine vurgu yapılmıştır. Hz. Ömer’e atfedilen bir sözde Allah katında devlet başkanının rıfkından daha değerli bir erdem, yine onun sertlik ve hiddetinden daha çirkin bir erdemsizliğin bulunmadığı belirtilir.[11]

Hasan-ı Basrî’ye nisbet edilen ayrıntılı bir müslüman tanımında, “Müslüman dininde güçlü, kararlı ve yumuşak huylu kişidir; imanı sağlam, bilgili ve halîm, zeki ve rıfk sahibidir, haklı iken bağışlayıcı, güçlü iken cömert, dostluğu ve arkadaşlığı güzel, öfke halinde sabırlıdır” şeklinde ifadeler yer alır.[12]

        Rıfk ile akıl ilişkilidir. Ona göre akıllı insan daima rıfk ile davranmalıdır. Yumuşaklığın düzeltemediği şeyi sertlik hiç düzeltemez. Akıldan daha sağlam bir dayanak bulunmadığı gibi rıfktan daha hayırlı bir rehber de yoktur. Rıfkı terkeden sertliğe yönelir, sertliği seçen tehlikelerle yüz yüze kalır.[13]

Güzel söz sadakadır.”[14] Tatlı dil ve güler yüz, olumsuzlukları giderir; etrafa pozitif enerjinin yayılmasına vesile olur. Güler yüzlü ve tatlı dilli insanlar, çevresine adeta ışık saçarlar. Güneşin sıcağının, sert buzları  erittiği gibi, tatlı dil, güler yüz de, sert kalpleri yumuşatır ve eritir.

Tatlı dilin ve güler yüzün açamayacağı kapı hemen hemen yok gibidir.

Tatlı dilli, güler yüzlü insanlar, ailesi, arkadaşları ve sosyal çevresiyle olan ilişkilerinde daima başarılı olurlar. Böyle kimseler herkes tarafından sevilir ve sayılırlar.

Tatlı dil ve güler yüz, toplumun kaynaşmasına vesile olur.

Anlatılan bir temsilde bir bal satıcısından bahsedilir. Bu zat sadece sırtındaki küfesinden değil, tatlı dilinden, güler yüzünden ve zarif tavırlarından herkese bal dağıtırmış. Herkes de onu sever, balından satın alırmış.

Bir gün onu kıskanan bir komşusu da aynı işe soyunmuş.. Soyunmuş soyunmasına ama kimse ondan bir gram bal satın almamış akşam evine döndüğünde, hanımı ona esaslı bir ders vermiş. Onun kabalığını ve asık suratlılığını başına kakıp şöyle demiş:

 Küfende bal da olsa

suratın sirke satınca

dilin insanları sokunca

kim seni ne yapsın.

Nezaket kurallarından biri de, yapılan iyiliğe teşekkür etmektir. Allâh’a verdikleri nimetlerden dolayı hamd etmek, nasıl bir kulluk borcu ise insanların yaptığı iyiliklere teşekkür etmek de, bir insanlık borcudur.Halka teşekkür etmeyen Allah'a  da şükretmez.”[15]

İyiliklere teşekkür etmek, sadece insanın değil, bütün yaratıkların özelliğidir. Teşekkür konusunda ihmali görülen tek varlık, şeytan ve ona uyan insandır.

Görüldüğü gibi güzel söz söylemek, bir iyilik ve Allah katında makbul bir davranıştır.

İmanı gönlüne yerleştiren mü’min, zarif ve nazik olur.

Baktığı her yerde, her şeyde, güzellik görür.

İmanın kazandırdığı incelik ve zarafet, insanı gönül insanı yapar.

 Böyle bir insan; İnce kalpli, zarif, latif ve nazik olur.

O, seven, sevilen, bütün canlılara merhametle yaklaşan, tatlı dilli, güler yüzlü, yumuşak huylu model bir insandır.

O, din kardeşinin sevinciyle mutlu olur, kederiyle üzülür.

O, daima kendini hesaba çeker, kendine yapılan kötülüklere iyilikle karşılık verir ve insanlara karşı hoş görülüdür.

O, insanların kusurlarını araştırmaz, aksine ayıplarını örter.

O, affedici, fedakâr, cefakârdır. Başkalarını incitmek, kırmak şöyle dursun, onların yaptıklarından dolayı incinmez ve kırılmaz. Yani gönül kırmamak için dilini susturabildiği gibi, kırılmamak için kalbinin sızlanmalarını da susturur.

Gönül şairi Alvarlı Efe ne güzel demiş:

Âşık der inci denden,

İncinme incidenden!

Kemalce noksan imiş,

İncinen incidenden.

Hülasa: Hayatımızı kuşatan bütün nezaket ve zarafet kuralları aynı zamanda başarılı insan olmanın sırlarıdır. Hayatımız tümüyle edep ve nezaketten ibarettir.

Nazik, zarif, incitmeyen, incinmeyen, incittiğinde özür dileyen. hayatı zarafet ve incelik olan, nezaket kokan zariflerden olmak temennisiyle.

12-10-2024

Gençağa EREN

 Gölcük

 

[1] TDV İslâm Ansiklopedisi 35. cildinde, 51-52.

[2] Nisâ Sûresi, 69.

[3] Tâhâ Sûresi, 44.

[4] Âl-i İmrân Sûresi, 159.

[5] İbn Mâce, “Edeb”, 9;

[6] Müslim, “Birr”, 78.

[7] Müslim, “Mesâcid”, 292.

[8] Müsned, VI, 62, 93, 257, 258, 260.

[9] Müslim, “Selâm”, 10.

[10]Aḫlâḳ ve’s-siyer fî müdâvâti’n-nüfûs, s. 62.

[11] Ch. Pellat, Risâle fi’l-ḥilm ʿinde’l-ʿArab, Beyrut 1973, s. 39-40

.[12] Gazzâlî, III, 166.

[13] Ravżatü’l-ʿuḳalâʾ ve nüzhetü’l-fużalâʾ, s. 215-223.

[14] Buhârî, Edeb 34, Cihâd 128, Müslim, Zekât 56.

[15] Tirmizî, Birr 35; Ebu Dâvud, Edeb 12.

YORUM EKLE