Salih Bey Köprüsü (14)

Koca Yusuf Dede, Zermut’ta en yaşlı olması nedeniyle herkesten saygı gören, başı darda olanların akıl danıştığı bir dede olarak bilinirmiş. Ak sakalı, başındaki sarığı ile yediden yetmişe Zermutluların dedesidir. İlerlemiş yaşına rağmen hala dinç olması yediklerine çok dikkat etmesinden kaynaklandığı anlatır. Doğada kendiliğinden yetişen kuzu kulağı bitkisini çok sevdiğinden Zermut’ta kuzu kulağı olmadığı zaman torunları tarafından başka köylerden kuzu kulağı getirirler. 

Yusuf Dere Mahallesinin adı da Koca Yusuf Dede’den almış. Çocukları, torunları hep birlikte yaşadıkları koca bir konaktır. Karısı Bülbül Hatun yıllar önce ölmesine rağmen, gelinleri, çocukları ve torunları Koca Yusuf Dede’ye saygıda kusur etmezler.

Koca Yusuf Dede hava güzel olduğu zaman kendisi için özel yapılan çardak altında oturur.

Xxx

Ağaç peyke üzerine atılan koyun postunun üzerinde oturan Koca Yusuf Dede, Asım Çavuş’un geldiğini görünce bir anda gözleri parladı. 

Asım Çavuş, çardağa birkaç adım kala atından indi, selam vererek geldi Koca Yusuf Dede’nin elini öperek bayramlaştı. 

-Hoş Geldin Asım Çavuş, bu bayram erken geldin.

-Hoş bulduk dedem, her bayramda akşama doğru gelirdim ama bu bayram böyle icabetti. 

-Vardır bir sebebi.

-Bilirsin dedem her bayramın ikinci günü kahveyi ziyaret eder, köylülerimizle sohbet ederim.

-Bilirim, akıl verirsin, bizim bazı akılsızlarımıza.

-Çok üzülüyorum, erkekler hep kahvede oturuyor, kadınlar çalışıyor.

-Var öyleleri Asım Çavuş, her ne kadar söyledimse de beni bile dinlemediler.

Kahya Kerim, Doruk atı bağladıktan sonra eyerdeki her iki tarafı da dolu heybeyi indirdi. Konak kapısının kenarına bıraktı.

Asım Çavuş’un gelişi konakta da hareketlenmesine neden oldu. Koca Yusuf’un oğulları, torunları, gelinleri sıra ile gelerek Asım Çavuş’un elini öperek bayramlaştılar. 

-Heyben her zamanki gibi yine dolu Asım Çavuş.

-Çam sakızı çoban armağanı Dedem, kabul buyur.

-Kabulümdür Asım Çavuş, helal et.    

-Helal olsun Dedem, sözü mü olur.

Gelinlerden bir tanesi kahveleri getirdi. Kahvesinden yudum alan Koca Yusuf Dede:

-Bir şeyler duyarım ama doğru olup olmadığını senden öğrenmek isterim.

-Nedir duydukların benim Dedem.

-Salih Bey oğlumuz ile Kırçılın Süleyman’ın kızı…

-Birbirlerine gönül düşmüşler dedem…

-Dedikodulara fırsat verme Asım Çavuş, bilirim sevmezsin.

-Henüz ortada bir şey yok, bayram sonrası yaylaya gidip Allah’ın emriyle isteyeceğiz ellerinden öpen oğlum Salih’e.

-İste, söylentilere son ver, süreyi de uzatma bir an önce düğünlerini yapıp baş göz et Asım Çavuş, senin şanına da bu yakışır.

-Bayramdan sonra ilk gün Güloğlu Yaylasına gideceğim Dedem.

-Güloğlu, çok güzel bir yayladır Asım Çavuş, yaylaya giderken yol üzerinde bir göl var, senden o göle akan sudan su isterim.

-Olur dedem, ben de o gölü çok gördüm ama o gölün nasıl o şekilde oluştuğuna bir türlü akıl erdiremedim.

-Her şeyin bir hikayesi vardır Asım Çavuş.

-Anlatırsan dinlerim benim Dedem.

Koca Yusuf Dede, derin bir nefes aldı. Gelinine seslendi.

-Gelin, Asım Çavuş sironu çok sever, her ne kadar Gülbahar Hatun kadar yapamazlarsa da ona yakın yaparlar, bize güzel bir siron haşlayıver, birlikte ağız tadı ile yiyelim.

-Zahmet etmeyelim Koca Yusuf Dedem?

-Zahmeti mi olur Asım Çavuş, bir bey ziyaretimize gelecek ona bir ikramda bulunmadan yollamak olur mu? Hem yer hem de sohbet ederiz. 

-Sizin yanınızda beylik mi olur dedem, sen bizim baş tacımızsın.

-Sağ ol Asım Çavuş sağ ol, nasıl bir bey olduğunu, oğlun Salih’in de nasıl bir evlat olduğunu çok iyi bilirim. Oğlun da senin gibi Asım Çavuş, ona da beylik yakışıyor, o da sık sık ziyaretime gelir. 

-Sağ ol dedem… Merakımı bağışla dedem, o göl suyunun bir özelliği mi var da benden su istedin?

-Gölün suyunun değil, çok acı bir hikayesi vardır Asım Çavuş. 

-Çok merak ettim dedem, burada doğdum, büyüdüm hikayesini duymadım. Duyduğum, dağın yamacının bir heyelan sonucu kayması ile birlikte orada bir göl oluştuğudur. 

-Orası öyle, doğru olan da odur Asım Çavuş, ben de öyle bilirim ama o göl üzerine bir hikaye anlatılır, duymamış olmaz doğru, pek bilen de yoktur. 

-Şimdi daha çok meraklandım dedem.

-Hele şu sironu soğutmadan yiyelim, bilirsin soğuyunca tadı olmuyor.

Koca Yusuf Dede ile Asım Çavuş, sironu yerken bir diğer gelin de çayları getirdi. 

-Siron güzel oldu dedem, kızımızın eline sağlık.

Çayından yudum alan Koca Yusuf Dede:

-Kendi üzerine alınma sakın Asım Çavuş. Anlatacağım hikaye iki beyin çocuklarının hikayesidir. 

-Alınmam Koca Yusuf Dedem, anlat ben de bileyim.

Çaydan bir yudum daha alan Koca Yusuf Dede:

-Zamanında Zermut ile yani bizim köy ile Haviyana’nın beyleri varmış. Bu beyler çok iyi arkadaştılar. Zaman zaman bugün gölün olduğu yerde bir araya gelir, oturur sohbet ederler, her iki köyün insanlarının komşuluk ilişkilerinin bozulmaması için gayret gösterirlermiş.

Ancak ne var ki, ikisinin de çocuğu yıllar geçmesine rağmen olmuyormuş. Aylar ayları, yıllar yılları kovalamış ne iki beyin de çocuğu olmamış.  

Beyler yine bir gün atlarına binmiş ve bu günkü Güloğlu yaylasına giderlerken gölün bulunduğu alanda karşılarına bir derviş çıkar. O zamanlar orada göl yokmuş. Bir süre derviş ile sohbet eden beyler dervişe yıllar geçmesine rağmen çocuklarının olmadığını anlatırlar. 

Derviş, “çaresi var demiş” ve cebinden bir elma çıkarır tam ortasından elmayı ikiye böler. 

-Bana önce söz verin, birinizin kızı, diğerinin oğlu olacak. Bunları birbirleri ile evlendirme sözü verirseniz, ikiye böldüğüm elmanın bir yarısını sana diğer yarısını da sana vereceğim.

Beyler, çocuklarının olacağını duyunca büyük sevinçle:

“-Söz” demişler.

Derviş:

“-Alın yarım elmalarını ve gidin eşlerinize yedirin.” Demiş ve gözden kaybolmuş.

Beyler, köylerine hemen geri dönmüşler ve yarım elmaları eşlerine vererek yemelerini söylemişler. Elmanın yarısını yiyen her iki beyin eşi aylar sonra hamile kaldıklarını anlarlar.  Zamanı gelince bizim beyin kızı, Haviyana’nın beyinin ise oğlu olur. Bizim bey, kızının adını Lima, diğer bey ise oğlunun adını Niyazi korlar. Lima ve Niyazi ergenlik yaşına gelince sık sık birbirlerini rüyalarında görürler ve birbirlerine aşık olurlar. 

Her iki bey dervişe verdikleri sözü hatırlayarak evlenmeleri için hazırlıkları başlatırlar. Ancak ne var ki bizim beyin eşi, kızını Haviyana beyinin oğluna vermek istemez ve türlü bahanelerle evlenmelerine engel olur.

Rüyada birbirlerini gören Lima ile Niyazi’nin aşkları dilden dile dolaşır olmuştu. Bir gece Lima ve Niyazi rüyalarında babalarına elma veren dervişi görürler. Derviş onlara gölün bulunduğu alanda buluşmalarını söyler. Sabahın alaca karanlığında hiç kimseye görünmeden yola çıkan Lima ve Niyazi gölün bulunduğu alana geldiklerinde adeta cennetten bir bahçenin içerisinde kendilerini bulurlar. Etrafı çam ağaçlarıyla çevrili alanda doğanın her renkteki çiçekleri açmış adeta bir yalancı cennetin içerisinde birbirlerine kavuşurlar. El ele tutuşarak güzelliği seyre dalan Lima ve Niyazi’nin karşısına babalarının gördüğü derviş çıkar. Derviş onlara:

“-Ömür boyu ayrı kalmak mı istersiniz, yoksa ömür boyu el ele kaybolmayı mı istersiniz?”

Lima ve Niyazi:

“Ömür boyu el ele kaybolmayı isteriz” derler ve derviş onlara bir asa verir:

“-Bu asayı ben gözden kaybolduktan sonra toprağa vurun” diyerek gözden kaybolur.

Lima ve Niyazi dervişin dediğini yaparlar ve asayı bulundukları yerde toprağa vurmalarıyla ayaklarının altındaki toprak büyük bir gürültü ile çöker ve çiçeklerle dolu alanda büyük bir çukur oluşur. Lima ile Niyazi çöken toprakla birlikte kaybolurlar.

Günlerce Lima ve Niyazi aranır. Beyler, her tarafa adamlar yollar ama ne Lima’nın ne de Niyazi’nin izine rastlanamaz. Her iki beyin eşi bir  gece aynı dervişi rüyalarında görürler ve derviş onlara, çocuklarının kaybolduğu yeri söyler.

Onlar da sabahın alacakaranlığında yola çıkarlar. Gölün bulunduğu alana geldiklerinde karşılarında aynı dervişi görürler. Derviş onlara:

“-Sizin çocuklarının çöken bu çukurda kayboldular” der ve gözden kaybolur. Çukura bakan kadınlardan biri “Lima” diğeri ise “Niyazi” diye bağırır ve günlerce ağlarlar. Her ikisinin çığlıkları köylerden duyulurmuş. İki ananın gözlerinden akan yaşlar bir pınar olur ve çocuklarının kaybolduğu çukuru su ile doldurur ve bu gün gördüğümüz göl meydana gelir. 

-Gölün hikayesi böyle anlatılır Asım Çavuş.

-Gerçekten çok ilginç bir hikaye Koca Yusuf dedem. Etkilenmedim desem yalan söylerim. Bu demektir ki seveni sevenden ayırmayacaksın. 

-Evet, Asım Çavuş, sen sen ol, sakın ola ki sevenleri ayırmayasın, zaten sen yapmıyorsun.

-Haklısın dedem, eh, bana müsaade dedem.

Eğildi, Koca Yusuf Dede’nin elini öptü:

-Allah’a emanet ol dedem…

Xxx

(Devamı Var)

YORUM EKLE
YORUMLAR
Fırtına 29
Fırtına 29 - 4 yıl Önce

Devamını bekliyoruz