Salih Bey Köprüsü (19)

Çeşmenin başı yine kalabalıktı. Kovalarla su almaya gelen kadınlar ve kızların sayısı arttıkça arttı. Kovası ve ibriğini dolduran gitmiyordu.

-Hiç olacak iş değil, daha evlenmeden at üzerinde geziyorlar.

-Olacak iş değil, olacak iş değil.

-Bizim buralarda böyle şey ilk defa gördük.

-İlk defa.

-Niye çekiştiriyorsunuz, yüzükleri taktılar, şurada düğüne de ne kaldı ki, size ne başkasının ne yaptığı?

-Senin kızın olsa öyle gezmesine izin verir misin Feride?

-Nişanlandıktan sonra veririm tabi, nasıl olsa evlenecekler.

-Tuh tuh tuh, devir değişti anam, devir değişti.

-Ahan da evlenmediler, ayrıldılar, kim alır senin kızını Feride?

-Koskoca bir bey, verdiği sözden, taktığı yüzükten geri döner mi?

-Dönmez.

-Dönebilir, dönebilir, beye göre kız mı yok?

-Ne o Güllü kız, dönse de beni mi alsa diyorsun?

-Alsa alırdı, o kadar yolunu gözledim.

-Hiç iştahınız kabarmasın, çoban kız, sultan kız oldu bile.

-Allah sahibine bağışlasın anam. 

-Bağışladı, sizler de avucunuzu yaladınız, hadi alın sularınızı da eve gidin, bu gidişle evde kalacaksınız.

-Elimi sallasam ellisi…

-Geç o işi, çok koştunuz Salih beyin ardından, çok beklediniz hangimize bakacak diye, şimdi de düğününde çiftetelli oynarsınız.

-Ben Sarıkız’ı oynarım.

-Ben Hoşbilezik’i.

-Ben, Temirağı’yı.

-Ben Üçayak’ı.

-Ben de Bayburt’u oynarım.

-Oynamakla kalırsınız.

-Güzel düğün de olur hani kızlar.

-Olur, tabi, bey düğünü kolay mı?

-Çok da kalabalık olur.

-Olur olur.

Xxx

-Asım Çavuş, dedi Gülbahar Hatun, şurada düğüne az bir zaman kaldı, biz bu deredeki bütün köyleri düğüne çağıracağız mı?

-Ben de aynen senin düşündüğünü düşünürüm Gülbahar Hatun, çağırmasak darılırlar, ‘bey bizi düğüne çağırmadı’ derler. Topu topu toplasan üç yüz ev var bu derede. Biz yine de herkesi düğüne davet edelim Gülbahar Hatun, gelen olur, gelmeyen olur. Yaşlısı var, genci var, çocuğu olan var. Çok çok olsa beş yüz kişi ancak olur. Sen şimdiden golotları hazırlatmaya başla. Uzak köylere gönderelim. Ben hesabını yaptım, toplasan üç yüz hane, sen üç yüz elli yaptır. Kalanları dağıtırız.

-Öyle yapalım Asım Çavuş. Dört fırın golot yaparsak yeter.

-Yeter Gülbahar Hatun.

-Takıları ne yaptın?

-Onlar çoktan hazır hanım.

-Bir alemsin Asım Çavuş, inanır mısın en çok bu huyunu seviyorum.

-Beni değil huyumu, öyle mi?

-Bir ömür geldi geçti koca Asım Çavuş… Allah senden razı olsun, bana kara gün göstermedin.

-Senden de razı olsun Gülbahar Hatun.

-Bilirsin Asım Çavuş, düğünde kız tarafı vardır bir de oğlan tarafı. Kız tarafı için nereyi düşünürsün?

-Ne yalan söyleyeyim, kız tarafı için mandırayı düşünürüm. Kahyaya söyledim, şu anda zaten sürü falan yok. Mandıra boş. Güzelce temizleyin, badanasını yapın, her tarafı pırıl pırıl görmek istiyorum dedim Gülbahar Hatun.

-İyi düşünmüşsün. Gelin evi olarak da şu anda kaldıkları ev de müsaittir.

-Evet, böylesi daha güzel olur. 

-Oğlan tarafı için peki?

-Sorduğun soruya bak Gülbahar Hatun, koca bir salonumuz var. Gelen misafirleri salona alır, yemeklerini orada yerler. Konağımızın önü ise çok geniş. Herhangi bir sıkıntımız olmaz diye düşündüm.

-Olmaz, olmaz.

-Düğünü idare edecek bir de babalık olacak bilirsin. Kimi düşündün babalık için. Şöyle aklı başında birinin olması lazım Asım Çavuş.

-Ne yalan söyleyeyim, kasabada askerlik arkadaşım Rüstem Çavuş var hanım onu düşündüm. Bilirsin, Rüstem Çavuş’un herkes sözünü dinler. Bizim derenin insanı da çok severler onu. Seyis Murat’ı yolladık Doruk atla, buraya davet ettim onu, nerede ise gelirler.

-Olmadı ama Asım Çavuş, senin gitmen daha doğru olmaz mıydı?

-Olurdu ama bana hep, ‘ne zaman bir işin düşerse haber yolla hemen gelirim’ demişti. Onun için ben gitmedim.

-İyi öyleyse, Salih oğlumuza da iki tane azat başı lazım.

-Onları Salih’e bırakalım, kendi bulsun.

-En kısa zamanda bulmasını söyleyelim. Çalgı işi?

-Kız tarafına kemençe yeter. Bir kemençeci oraya, bir tane de bize. Ayrıca bize davul-zurna da.

-Gün yaklaşıyor. Kimleri tutacaksan haber yollayalım.

-Yolladım Gülbahar Hatun. Düğünden bir gün önce burada olacaklar.

-Gerçekten alemsin Asım Çavuş.

-Sen ne yaptın yengeler kim olacak?

-Benden olmuyor, kaynanadan yenge olmuyor. Baş yenge kahyanın karısını, ikinci yenge ise seyisin karısı olsun dedim, iyi düşündüm mü?

-İyi düşündün.

-Kaç gün düğün olacak, Asım Çavuş? Bence geleneği bozmayalım.

-Bence de…İki gün. Birinci gün yeğnik düğün gecesi, sadece bizim köylülerle, ikici gün de dışarıdan gelen tüm davetliler. Bu güne kadar bu gelenek hiç bozulmadı, biz de bozmayalım.

-Bozmayalım, dedi Gülbahar Hatun.

Seyis Murat ile Rüstem Çavuş, çevirme kapısında görününce:

-Vay çavuşum hoş geldin. Doğrusunu söylemek gerekirse bu kadar erken geleceğini hiç beklemiyordum. 

İki asker arkadaşı kucaklaştı.

-Gel hele, gel otur. Hoş geldin, sefalar getirdin. Gülbahar Hatun, iki çavuşa okkalı iki kahve yapıver.

İki çavuş, karşılıklı oturdular. 

-Görüşmeyeli uzun zaman geçti çavuşum.

-Öyle oldu Asım Çavuş, adeta beni unuttun sanmıştım.

-Unutur muyum Rüstem Çavuş, askerlik arkadaşı unutulur mu?

-Unutulmaz.

-Hoş geldin, diyen Gülbahar Hatun, kahveleri bileği taşının üzerine koydu.

-Asım Çavuş, kaç yıl oldu bu taş burada?

-Ne yalan söyleyeyim ben de unuttum.

Bir süre geçmişten söz eden iki asker arkadaş. Bir araya gelmenin mutluluğunu yaşadılar. Söze, Rüstem Çavuş girdi:

-Kasabada da söyleniyor, Salih Bey oğlumuz evleniyormuş, hayırlı uğurlu olsun, Allah bir nikahta kocaltsın.

-Amin, benim can dostum.

-Bizi de düğüne çağırırsın?

-Çağırdım bile Rüstem Çavuş, seni çoktan çağırdım. Bilirsin bizim buraların geleneğidir, düğünü idare edecek babalık lazım. Bu düğünü en iyi idare edecek olanın da Rüstem Çavuş olduğunu söyledim benim hanıma. 

-Ne yani ben miyim babalık?

-Evet, sensin dostum.

-Şaşırmadım desem yalan olur, kendi köyünden birini değil de beni babalık yapmanı doğrusu anlayamadım.

-Şaşırma dostum, var elbette idare edecek olan ama senin idare tarzını bildiğim için seni babalık tayin ettim.

-Çok mutlu ettin beni Asım Çavuş, beyimizin anına ve şanına uygun bir düğün yönetirim merak etme. 

-Merak etmiyorum zaten Rüstem Çavuş. Düğünden bir gün önce konuğum olursun.

-Olur, dedi Rüstem Çavuş. 

Xxx

Babalık, Türk Kültüründe çok ayrı bir yeri vardır. Özellikle köylerde yapılan düğünlerde, düğünü yönetecek, hatırı sayılır, sözü dinlenir kişilerden seçilir. 

Damat olan kişinin öncelikle büyük abisi varsa babalık görevi ona verilir. Abinin olmadığı yerde amca ya da dayı düğüne babalık olur. Bunların da olmadığı zamanlarda köyden en yakın akrabalardan birisi babalık görevini üstlenir. Gelini kapıdan çıkarıp ata bindirecek olan babalıktır.

Baş yenge ve yenge, damat tarafından gelin evine gönderilir. Düğün gününden bir gün önce gelin evine damat tarafından gönderilir. Baş yenge ve yenge gelinin kapıdan çıkıp ata binmesine kadar sorumludur. Baş yenge ve yenge düğün gecesi damat tarafından gönderilen takıları takar ve gelinin her iki eline de kına kor. Tüm masrafları baş yenge karşılar. Baş yenge, düğün gecesinde kendisi için hazırlanan köşede oturur. 

Damat olan kişiye en yakın üç arkadaşı azat başı olur. Azat başlarından ikisi damattan sorumludur. Damadın yanından hiç ayrılmazlar. Gerdeğe girinceye kadar azat başlar damatla birliktedir. Diğer azat başı ise gelinin bineceği atı süslemekle görevlidir. Hazırladığı atını düğün alayı ile birlikte gelinin kapısına kadar götürür. Ata bindirir ve damat evine getirince görevi sona erer. Baş yenge ve yenge ata binmiş gelinle yol müsaitse yan yana, müsait değilse gelin arkasından at üstünde gelirler. Baş yenge ve yengeler gelin evine at üstünde gider at üstünde dönerler. Onların da dizginlerini tutan görevli gençler vardır. 

Düğünlerde davetlilere en az on çeşit yemek verilir. Yemekler çorba ile başlar ve “söz kesen” dedikleri sütlaç ile son bulur. Sofraya sütlaç gelmişse yemeğin sona erdiğine işaret eder. 

Köy geleneğinde düğün “yeğnik düğün gecesi” v e “ağır düğün gecesi” olmak üzere iki gecedir. “Yeğnik Düğün Gecesi”nde damat evinde sadece düğünün yapıldığı köydekiler katılır.  Baş yenge ve yengeler de “Yeğnik Düğün Gecesi”nin başladığı günün akşamı gelin evine giderler ve iki geceyi gelin evinde geçirirler.

“Ağır Düğün Gecesi” ise yine düğünün yapıldığı köylüler ile çevre köylerden davet edilenlerin katılmasıyla gerçekleştirilir. “Yeğnik Düğün Gecesi” gece yarısı sona ermesine rağmen “Ağır Düğün Gecesi” sabaha kadar sürer. O gece hiç uyunmaz. Sabaha kadar yemekler yenilir, içkiler içilir, davul-zurna ya da kemençe eşliğinde horon oynanır halaylar çekilir. Ağır düğün gecesinde sabahlayanlara akşamda olduğu gibi yine yemekler verilir.

(Devamı var)

YORUM EKLE