Kırçılın Süleyman öğle saatlerine doğru Güloğlu Yaylasından konağa geldi. Konağın bahçesinde Asım Çavuş, Gülbahar Hatun, ebe kadın Gülsüm, Salih Bey çay içiyorlardı.
Süleyman, Karaca’yı seyis Murat’a teslim etti. “Selam” verdi:
-Ben hariç herkes burada beyim, ben de tam zamanında geldim sanırım.
-Öyle öyle tam zamanında geldin Süleyman, hoş geldin hele otur bakalım. Otur da anlat yayladaki durum ne?
-Yavaş yavaş toplanıyoruz beyim.
-İyi, kar yağışına kalmayın.
-Yayladaki otlar da bugün taşınıyor. Bir iki güne biter.
-Güzel… Soluklan da sana bir şey soracağım.
Süleyman meraklandı:
-Buyur beyim, at üstünde geldim, yorgun değilim.
-At sallamadı mı seni Süleyman?
-Her zaman ki gibi…
-Çit Deresindeki ev donanımlı mı?
-Evet beyim, niye sordunuz ki?
-Çit Deresinde mi kalmak istersin, yoksa daha önce bizim durduğumuz şu yandaki evde mi?
-Sürü Çit Deresindeki mandırada olacak beyim, elbette ki orada kalmam daha iyi olur.
-Yok mu mandırayı idare edecek çoban?
-Ederler beyim ama yine de benim başlarında olmam lazım.
Gülbahar Hatun, sonu gelmez konuşmaya daha fazla dayanamadı:
-Asım Çavuş, adam daha yeni geldi yoldan, ahiret sualine tuttun, bırak adam soluk alsın.
-Soluk alacak çoook zamanı olacak hanım, dur hele lafımı kesme.
Kahyaya seslendi. Kahya Kerim koşa koşa geldi:
-Buyur beyim?
-İmam Mustafa’ya selam söyle akşam namazından sonra bize gelsin.
-Olur beyim.
-Hayırdır Asım Çavuş, ne yapacaksın imamı?
-Akşama görürsün Gülbahar Hatun.
Xxx
Pırpır Ali’nin kahvesi akşam saatlerine doğru dolmaya başladı. Akşam yemeğini yiyen, bostanından, bahçesinden dönenler kahvede bir çay içmeden evlerine gitmiyorlardı.
-Duydunuz mu beyler Asım Çavuş beyimiz ikinci bir düğüne hazırlanıyormuş?
-Ne düğünü Mıcık Mustafa?
-Bu sefer Kırçılın Süleyman’ı evlendiriyormuş.
-Kiminle ula?
-Tahmin edin bakayım?
-Vallahi ne yalan söyleyeyim, dedi Tilki Kadir, bu sefer senin kulakların benden daha delikmiş, ben duymadım, sen duydun ya helal olsun sana Mıcık Mustafa.
-Helal tabi, ne belledin, her haberleri senden alacak değiliz ya bu kez de benden alın.
-E, söyle bakalım, dedi kahveci Pırpır Ali.
-Öyle bedava olmaz, eve gidinceye kadar içeceğim çaylardan para almazsan söylerim.
-Çayları beleşe getirmeye çalışıyorsun öyle mi? Diye sordu Golov Mehmet.
-Hep Tilki Kadir beleşten içecek değil ya bu kez de ben beleşten içeyim, zoruna mı gitti?
-Ne zoruma gidecek, ben çay satmıyorum, çay satan düşünsün.
-Sen eve gidene dek bir demlik çayı bitirirsin.
-Haber önemli, habere göre çay.
-Sana helalinden üç bardak çay Mıcık Mustafa ne iki ne de dört. İster kabul et ister etme.
-Olmaz Pırpır Ali.
-Ula üç çay da benden, dedi Çulsuz Ömer.
-Ula sen önce içtiğin çayların parasını ver, defterin kabardı gidiyor.
-Olsun, üç çay daha ilave eder Pırpır Ali.
Tilki Kadir:
-Ula benden de üç çay.
-Olmaz Tilki Kadir, senden dört çay.
-Yahu sen on bardak çayı içersen bu gece uyuyamazsın.
-Siz çayları söyleyin de uyuyup uyuyamayacağım sizleri ilgilendirmez.
-Tamam.
-Tamam.
-Tamam.
Pırpır Ali, ilk çayı Mıcık Mustafa’nın önüne koydu.
-Afiyet olsun, de hadi söyle bakalım, kiminle evleniyor Kırçılın Süleyman.
-Söyleyeyim mi?
-De söyle ula Mıcık Mustafa.
-Söyleyeceğim ama, çaylardan vazgeçmek yok.
-Yok yok, sen söyle.
-Ebe kadın Gülsüm ile.
Kahve bir an sessizliğe büründü. Çay bardaklarını ağzına götürenler öylece kaldı.
-Atıyorsun, dedi Tilki Kadir.
-Akşama imam Mustafa’yı çağırdı Asım Bey, nikah kıydıracakmış.
-Vay anasını be.
-Kırçılın Süleyman, durdu durdu turnayı gözünden vurdu.
-Ben inanmıyorum arkadaş.
-İnanmazsanız takip edin akşam namazından sonra imam Mustafa konağa gidecek.
-Ebe kadın da kabul etti mi?
-Etti tabi, daha çalışmayacakmış.
-Yaşadı Kırçılın Süleyman, ebe kadın ile gül gibi geçinip giderler.
-Asım Bey de evini dayar döşer.
-Helal olsun vallahi.
İmam Mustafa’nın minareden akşam ezanına başlaması ile kahvehaneyi yeniden sessizlik kapladı. Abdesti olanlar akşam namazını kılmak için caminin yolunu tutarken, Mıcık Mustafa çay üstüne çay içiyordu.
Xxx
İmam Mustafa akşam namazını kıldırmış, camiden en son kahya Kerim ile o çıktı. Kahveden namazını kılmaya gelenler yeniden Pırpır Ali’nin kahvehanesine gelirken, o doğruca Asım Çavuş’un konağına yöneldi.
Konağın büyük salonu imam Mustafa’yı bekliyordu. Ne Asım Çavuş ne de Gülbahar Hatun, Salih Bey, Kırçılın Süleyman, ebe kadın Gülsüm ve Gülizar tek kelime etmiyordular. Asım Çavuş, Oltu taşından yapılmış tesbihini kırdığı sağ dizinden aşağı asarak çekiyordu. Tespih taşlarından çıkan ince ses adeta salonun sessizliğini bozuyordu.
Kahya Kerim, büyük salonun kapısını açarak İmam Mustafa’yı içeri aldı. Selam veren imamı yanına davet etti Asım Çavuş:
-Gel imam efendi, gel otur şöyle. Kızım Gülizar, çoktandır kahveni içmedik hele bize birer kahve yap da içelim.
-Olur baba.
-Ne var ne yok imam efendi?
-Ne olsun beyim, sağlığına duacıyız.
-Hep beraber imam efendi.
Gülizar’ın getirdiği kahvelerden birer yudum aldılar. Asım Çavuş, daha fazla bekleyemedi:
-Seni hayırlı bir iş için çağırdım imam efendi.
Büyük salonu yeniden bir sessizlik kapladı. Herkes birbirine bakıyordu. Hayırlı meselenin ne olduğunu Gülizar’ın dışında salonda bulunanlar biliyordular ama Asım Çavuş’un ne yapacağını kimse kestiremiyordu.
-Hayır olur inşallah beyim.
-Hayırdır imam efendi hayırdır! Gülizar!...
-Buyur baba?
-Ben de senin baban sayılırım ama öz baban Süleyman’ı…
Gülbahar Hatun, Asım Çavuş’un sözünü kesti:
-Asım Çavuş!
-Ne oldu hatun? Daha sözümü bitirmedim. Hele bir dur. Bekle bakalım ne diyeceğim?
-Ben senin ne diyeceğini biliyorum bey.
-Bilmeyenler var hanım, bilmeyenler var… Dinle bir daha sözümü kesme… Gülizar kızım…Ben senin babanı evlendirmeye karar verdim…
Kırçılın Süleyman da dahil herkes, Gülizar’ın ağzından çıkacak sözü merak ediyordu. Gözler Gülizar’daydı.
Babasına bakan Gülizar, evlendikten sonra babasının yalnız kaldığını hatta perişan olduğunu en iyi bilenlerdendi. Bir süre babasına baktıktan sonra:
-Çok iyi edersin baba.
Salon yeniden sessizliğe büründü. Kırçılın Süleyman, kızının razı olmayacağını tahmin ediyordu ama tam düşündüğünün tersi oldu.
-Aferin kızım, babanı düşündüğün belli oldu, onu ne kadar sevdiğini bir kere daha ortaya koydun.
Gülizar, merakla sordu:
-Kiminle evlendireceksin baba?
İşte bu sorunun cevabını herkes bekliyordu. Ebe kadın Gülsüm, “Yoksa Asım Çavuş kendinden başka birisiyle mi evlendirecekti Kırçılın Süleyman’ı” diye geçirdi içinden. Kendisi kasabadaki eşyalarını toplayıp boşuna mı getirdi yoksa? İster istemez Süleyman’a baktı, göz göze geldiler. Kırçılın Süleyman, dudaklarını bükerek, “bilmiyorum” dercesine boynunu eğdi.
Asım Çavuş, sözü uzatmadan:
-Ebe kadın Gülsüm ile Gülizar!...
Salon yeniden uzun bir sessizliğe büründü. Salondakiler birbirine bakarken:
-Sence münasip midir kahya Kerim?
-Aman beyim sizler var iken bana söz düşmez.
-Düşer kahya düşer, sen de bu aileden sayılırsın.
-Siz münasip gördükten sonra…
-Anlaşıldı… Kızım Gülizar, sence münasip midir?
-Ben de kahyanın söyleyeceğini söyleyeceğim, siz münasip gördükten sonra…
-Yok yok, sen Süleyman’ın öz kızısın, bana kesin cevap ver.
Gülizar, bir babasına bir de ebe kadın Gülsüm’e baktı:
-Münasiptir baba!
-Aferin kızım… Sen söyle Salih oğlum?
Salih Bey, düşünmeden:
-Münasip baba.
-E, şimdi geldik, önemli bir yere ben de çok merak ediyorum ama bakalım ne cevap verecek… Gülbahar Hatun sen ne dersin, münasip midir?
-Bey…Her zamanki halinden hiçbir şey kaybetmemişsin. Karar alıyorsun, sonra bizim fikrimizi soruyorsun…Sen kararını vermişsin bir kere…Ben de isterim Süleyman’ın evlenmesini…Ebe kadın Gülsüm de has, namuslu bir kadın…Ne deyim? Benim ‘münasiptir’ demem bir şey ifade etmez, asıl onların ne diyecekleri önemli.
-Onu da İmam Mustafa Efendi soracak hanım… Hadi bakalım imam efendi, ben görevimi yaptım, şimdi sıra sende.
-Olur beyim, dedi ve ebe kadın Gülsüm’e babasının adını sorup öğrendikten sonra:
-Ahmet kızı Gülsüm şahitler huzurunda 3 çift bilezik mehir ile Allah'ın izni peygamberin sünnetiyle sen Ömer oğlu Süleyman’ı eş olarak kabul ettin mi?
Ebe kadın Gülsüm bir sağına bir soluna, daha sonra da Süleyman’a baktı… Bir süre bekledi ve “ettim" diye cevap verdi.
İmam Mustafa bu kez Kırçılın Süleyman’a döndü:
-Ömer oğlu Süleyman, Ahmet kızı Gülsüm’ü eş olarak zevce olarak aldın mı?
Süleyman da ebe kadın Gülsüm’e baktı ve “aldım" diye yanıt verdi.
İmam Mustafa Efendi kısa bir dua okudu. Herkes “amin” dedi.
(Devamı var)