Güzel bir sonbahar havası vardı Çit Deresi’nde. Gökyüzünde tek bir bulut bile görünmüyordu, Gökyüzü masmaviydi. Köylüler yavaş yavaş caminin önüne toplanırken Salih Bey ile Gülizar da kasabaya gitmek için son hazırlıklarını yapıyorlardı. Gülizar Aslan bebeği emzirdikten sonra kucağına aldı. Salih Bey ile birlikte merdivenleri inerek Gülbahar Hatun’a teslim etti.
-Baba, biz gidiyoruz, bir isteğiniz var mı?
-Yok oğul, sağlıcakla gidin sağlıcakla gelin.
-Selametle oğul. Geç kalmayın. Aslan torunumu anne sütünden mahrum etmeyin. Erken gelin, dedi Gülbahar Hatun.
-Kalmayacağız ana, alışverişi yaptıktan sonra döneceğiz. Haydi kalın sağlıcakla.
-Güle güle. Aslan torunuma güzel şeyler alın.
-Alırız ana, dedi Gülizar.
Kulübesinin önünde oturan Karabaş, Salih Bey ile Gülizar’ın kapıdan çıktıklarını görünce, susmacasına havlamaya başladı. Yanına yanaşan Gülizar’ın etrafında hem dönüyor hem de havlıyordu. Her gün sakin olan Karabaş, bağlı olduğu zinciri koparırcasına havaya atlıyor, atlıyordu.
-Karabaş’a bir şey oldu Salih Bey, böyle değildi. Bizi görünceye kadar sakindi. Ne oldu acaba?
-Bilmem çoban kız… Birazdan susar, geç kalmayalım, haydi gidelim.
Karabaş, susmuyor, havlıyor, havaya atlıyordu. Asım Çavuş, Karabaş’ın sesi üzerine konaktan çıktı.
-Ne oldu Salih, neden huysuzlanıyor bu hayvan?
-Bilmiyorum baba, biz kapıdan çıkıncaya kadar bir şeyi yoktu. Bizi görünce huysuzlanmaya başladı.
-Tamam, siz gidin, ben birazdan yatıştırırım onu.
Salih Bey, Şahım’ın, Gülizar ise Doruk atın dizginlerini aldılar Seyis Murat’tan. Çevirmenin kapısına yöneldiklerinden Karabaş, bir kez daha havlayarak havaya atladı. Durmadan havlıyor, atlıyordu. Asım Çavuş’un susturmak ister gibi çağrısını karşılıksız bırakıyordu.
-Siz gidin, yatışır birazdan.
Salih Bey ile Gülizar, çevirmenin kapısından dışarı çıktılar. Köy çıkışında ata bindiklerinde hala Karabaş’ın havlaması geliyordu. Asım Çavuş, Karabaş’ın yanına geldi.
-Gel bakayım ne oldu sana?
Karabaş, Asım Çavuş’la ilgilenmiyor, çevirmenin kapısına doğru durmadan havlıyordu. Zincirini koparabilse Salih Bey ile Gülizar’ın arkasından yıldırım gibi gidecekti. Susar diye Asım Çavuş geri çekildi. Salih Bey ile Gülizar gideli nerede ise yarım saat olmuştu, Karabaş hala susmuyordu. “Galiba onlarla gitmek istiyordu bu hayvan” diye geçirdi içinden ve Karabaş’ı zincirinden çözdü Asım Çavuş. Karabaş, olanca hızıyla koşmaya başladı. Öyle hızlı koşuyordu ki, kurşun atsan kavuşmayacak gibiydi.
Salih Bey ile Gülizar, Şeytan Kayalıklarındaki ağaç köprüyü geçiyorlardı ki, Karabaş arkadan onları yetişti. Havlamayı ve koşmayı kesen Karabaş, atların hızına ayak uydurdu.
-Babam çözdü sanırım Salih Bey?
-Öyle gibi, demek ki durmadan havlayınca çözüverdi.
Xxx
Asım Çavuş, salonda oturan Kırçılın Süleyman’ı çağırdı.
-Süleyman, bugün ekin ekme işini başlatacağız. Köylüler toplanmıştır caminin önünde, biz de gidelim.
-Olur Beyim.
-Seyis sen de gel.
-Geliyorum Beyim.
-Karabaş nerede beyim?
-Çok huysuzlaştı, devamlı havlıyordu. Çözdüm, çözmem o çözme, öyle bir fırladı ki kurşun atsan kavuşmaz. Salih ile Gülizar’ın arkasından gitti. Şimdi çoktan kavuşmuştur onları.
Köylüler süsledikleri bir çift öküzün boyunlarına boyunduruğu geçirmiş, sapanı bağlamış, öylece Asım Çavuş’u bekliyorlardı.
-Tam hazırlanmış bizim avara kasnaklar Süleyman.
-Evet beyim.
-İmamın yanına gidelim de duaya başlasın.
İmam Mustafa, Asım Çavuş’un gelmesi ile duaya başladı. Hep bir ağızdan amin dediler. Duanın bitmesinin ardından:
-Şimdi komşular beni dinleyin. Çift öküzü olan önce kendi tarlasını, tek öküzü olan komşular ise birlikte olup çift oluşturacaklar. Haydi bakalım ekininiz bereketli olsun. İlk tohumu Tilki Kadir’in tarlasına atacağız. O burada yok. Sebzeleriniz için arsa ayırın. Havuzu yapacağız. Çit deresine sebze dikimini gelecek yıldan itibaren kaldırıyoruz. Anlaşıldı mı?
-Hep bir ağızdan:
-Anlaşıldı.
-Haydi, tekrar ekininiz bereketli olsun.
Asım Çavuş, sözünü bitirmişti ki, Avliyana tarafında gök gürlemeye başladı. Sabah saatlerinde masmavi olan gökyüzü kısa bir süre içerisinde karabulutla kaplandı.
“Eyvah” dedi içinden Asım Çavuş, “Ya Çit Deresinden sel gelirse?” endişesini duymaya başladı. Hemen konağa döndü. Süleyman ile Seyis Murat da arkasından konağa geldiler.
-Durum kötü Gülbahar Hatun.
-Kötü olan ne Asım Çavuş?
-Avliyana tarafı karardı geliyor. Salih ile Gülizar da kasabaya gitti. Süleyman, atına atla Şeytan Kayalıklarına git. Orada bekle.
-Olur beyim.
Kapıdan çıkması ile geri dönmesi bir oldu Süleyman’ın. Asım Çavuş, merakla gözlerinin içine baktı:
-Ne oldu Süleyman?
-Dışarıda öyle yağıyor ki adım atmaya imkan yok.
-Gel otur, bekleyelim biraz, birazdan yağmur durduğunda gidersin.
Gök delinmişti adeta. Saatlerce yağan yağmur, bir türlü dinmek bilmiyordu. Zermut’un içinden geçen kuru derelerden akan yağmur suları gittikçe sele dönüşüyordu. Zermut’u adeta sel götürecek gibiydi. İki-üç saat süren yağmur gittikçe hızını kesiyordu. Köy sel sel olmuştu adeta. Bir süre sonra yağmur durdu. Asım Çavuş ile Süleyman dışarı çıktılar. Konağın çevirmesinin dışındaki kuru dere yatağından gelen seli gören Asım Çavuş:
-Durum kötü Süleyman.
-Öyle beyim.
-Hele dinle Süleyman…Duyuyor musun şu gürültüyü? Çit Deresi yine kudurdu.
-Ne yapalım beyim?
-Evden uzaklaşmamıza imkan yok. Ne yapsak ki, acaba Salih ile Gülizar kasabada mı yoksa kasabadan çıktılar mı?
-Bilmiyoruz beyim…İstersen ben Karaca ile bir solukta Şeytan Kayalıklarına gideyim.
-Gidebilir misin? Sele kapılmayasın sonra?
-Dikkatli giderim beyim… Hem Karaca güçlü bir hayvandır.
-Tamam Süleyman, git ama çok dikkatli ol.
Xxx
Salih Bey ile Gülizar, bir saatlik bir zaman içerisinde kasabaya vardılar. Kasabanın girişinde atlarından indiler. Yürüyerek Burhan Ustanın yanına kadar gelip atları ahıra çektiler. Karabaş da onları takip ediyordu. İlk iş olarak Rüstem Çavuş’a uğrayıp Asım Çavuş’un selamını iletti Salih Bey, bir isteği olup olmadığını sordu.
Kalaycıoğlu Akif ustanın dükkanına uğradılar. Bebek için gerekli olan giysilerin hepsini bulamadılarsa da alacaklarını alıp Burhan Usta’nın yanına geldiler. Salih Bey, atları ahırdan çıkarırken Gülizar da fırından beş tane ekmek aldı Godoş Ali’nin fırınından.
O saate kadar açık ve güneşli olan gökyüzü bir anda bulutlarla kaplandı kasabada. Gülizar’ın yanına gelen Salih Bey, Burhan Usta’yla vedalaştılar, köye dönmek üzere yola çıktılar. Kasaba çıkışında atlara bindiler. Salih Bey:
-Biraz hızlı gidelim çoban kız, gidebilir misin?
-Giderim beyim.
-Havanın durumu sarmıyor bana, Çit Deresinden sel gelebilir. Bir an önce Şeytan Kayalıklarını geçmemiz lazım.
Giresunlu Şükrü’nün evini geçmiştiler ki, Çit Deresi’nden büyük bir gürültü ile selin geldiğini gördüler. Zermut’u adeta sele götüren yağmur, büyük hızla kasabaya doğru ilerliyordu. Şeytan Kayalıklarına tam yaklaşmıştılar ki, bardaktan boşanırcasına yağan yağmura tutuldular. Şimşekler çakıyor, yağmur hızını artırdıkça artırıyordu.
Salih Bey ile Gülizar, Şişman Mahmut’un yol kenarındaki ceviz ağacının altına sığındılar. Kalın ceviz gövdesi onları bir miktar yağmurdan koruyordu. Yavaş yavaş hızını kesen yağmur, rüzgarla birlikte Ardasa kasabasına doğru kayıyordu.
-Sabah günlük güneşlikti beyim.
-Öyle Gülizar, böyle olacağını nereden bilebilirdik.
-Üşüdün mü?
-Biraz beyim.
-İstersen gidelim, yağmur durdu.
-Olur beyim.
Salih Bey, Gülizar’ı Doruk’a bindirdikten sonra kendisi de Şahım’a bindi. Yavaş yavaş yol almaya başladılar. Yağan yağmur kuru derelerde sele neden olmuştu. Her ikisi de dikkatlice sürüyorlardı atları. Karabaş ise arkalarından geliyordu.
Şeytan Kayalıklarına kadar geldiler. Çit Deresinden gelen sel suları ağaç köprünün üstünden atıyordu.
-Çok kötü oldu çoban kız.
-Ne oldu beyim?
-Sel suları köprünün üstünden atıyor.
-Ne yapacağız beyim?
-Bu durumda geçemeyiz Gülizar.
-Farkında mısın?
-Neyin?
-İlk defa bana Gülizar dedin.
-Öyle mi?
-Evettt. Ben de sana Salih diyebilir miyim?
-Dedin bile.
-Ne zaman?
-Şimdi dedin.
-O sayılmaz, Salih.
-İşte bir daha dedin.
(Devamı var)