Hayatının her döneminde kalemiyle ve kelamıyla haksızlıklara karşı mücadele eden, Gümüşhane sevdalısı Sinan Akıncı ile 2012 Mart ayı başında bir söyleşi yaptık.
Sizleri, Sayın Sinan Akıncı ile yaptığımız söyleşi ile baş başa bırakıyorum.
H. PİR - Bize kendinizi tanıtır mısınız, kimdir Sinan Akıncı?
SİNAN AKINCI- 02.02.1944 tarihinde merkez Aktutan (Hayekse) köyünde doğdum. İkinci dünya harbinin de en şiddetli olduğu bu dönemde milletimiz sefalet ve perişanlık içerisinde idi. Dediklerine göre doğumdan sonra beni saracakları bir parça yeni bez bile bulamamışlar! Büyük bir fakirlik içerisinde büyümeye başladım.
İkinci dünya harbi için toprak altına stoklanan buğdaylar (O yıllarda toprak mahsullerini saklayacak silolar yoktu) çürüdüğü için ekmek yapacak buğday bulmak mümkün değildi. 1950 yılında kendi köyümdeki 1 nolu (O yıllarda köyümüzde iki ilkokul vardı ve 100 civarında öğrenci bu okullarda okuyordu.) ilkokulda öğretime başladım.1955 yılında bu okulu pekiyi derece ile bitirdim. O yıllarda Gümüşhane’de o günkü ismi ile Erkek Sanat Enstitüsü olan lise muadili okuldan başka lise yoktu. Ağabeyim Gümüşhane ortaokulunu bitirmiş, lise olmadığı için rahmetli babam onu Trabzon lisesine kaydettirmiş ve geçinebilmek için de Trabzon mumhane önü denilen mahalde at arabacılığı yapmaya başlamıştı. İlkokulu bitirince ben de mecburi olarak Trabzon’a gittim ve düz liseden ziyade meslek lisesini tercih ettiğim için Trabzon Erkek Sanat Enstitüsüne kaydoldum. O yıllarda orta kısmı ile birlikte olan bu sanat liseleri 5 yıllık bir eğitim veriyorlardı. Bilhassa mekanik ve statik üzerine çok zor dersleri vardı. Belki inanmayacaksınız ama lise sonda bizim mecburi derslerimiz arasında “Hukuk Bilgisi” dersi de vardı. Üçüncü sınıfta birinci karneyi aldıktan sonra hastalandım. Hastalığıma ‘zatürre’ teşhisi kondu ve raporlu olarak okuldan ayrılmak mecburiyetinde kaldım. Ertesi yıl tekrar üçüncü sınıftan başladım ve 1961 yılında liseyi bitirdim. Bu arada söylemeyi unuttum, Lise 4. sınıfta iken rahmetli annem beni köydeki kapı komşumuzun kızı ile nişanladı. 15 yaşımı daha yeni bitirmiştim. Annemin köyde yalnız oluşu ve tek başına işlerin üstesinden gelemeyişi beni daha çocuk yaşta nişanlamasına sebep olmuştu. Liseyi bitirdikten sonra İşçi Bulma Kurumuna yazıldım. 3 – 4 ay sonra Gölcük Deniz Fabrikalarından bizi istediler. Gölcüğe gidip yazılı ve ameli imtihanları 90 + 100 puanla kazanıp, 5 Mayıs 1962 de fabrikanın sıcak hadde bölümünde işe başladım. Bir yıl çalıştıktan sonra köye dönüp evlendim. Eşimi köyde bırakarak tekrar işime döndüm.
1963 Kıbrıs buhranında ABD’den istenen çıkarma gemileri bize verilmedi, hatta ABD Başkanı Lyndon B. Johnson, Başbakan İnönü’ye ağır hakaretler içeren bir mektup yazmış ve ülkemize ambargo uygulamaya başlamışlardı. Bunun üzerine hemen İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Gemi Mühendisliği Bölümünde çıkarma gemisi planları çizildi. Deney havuzlarında bu geminin maketinin deneyleri yapıldı. Geçer not alınca planlar bizim fabrikaya gönderildi. İtalya’dan sonra Japonya’ya kadar olan ülkelerin en büyük gemi fabrikası olan bu fabrikada tek vardiya çalışıyorduk. Kalifiye elemanlardan üç vardiyalık bir ekip yaptılar ben de bu ekibin içerisinde idim. On günde bir çıkarma gemisi yaptık. Orta çap büyüklükte olan bu gemi: 500 asker iki tank taşıyacak kapasitede idi. “Başkalarının vermediğini millet yapar” ismi ile büyük bir kampanya açıldı ve onlarca çıkarma gemisi yapıldı. 1974 Kıbrıs çıkarmasında kendi imalatımız gemilerle Kıbrıs’a çıktık.
Temmuz 1965 yılında askerliğim dolayısıyla fabrikadan ayrılıp askere gittim. Balıkesir’de askerliğe başladım. Ordudonatım çavuş olarak sekiz dönem acemi öğretmenliği yaptım. Acemi eğitimi alırken Lise mezunu olduğumuzu bildiklerinden bize çok zulüm yaptılar. Rahmetli Menderes orduya: “Kızdırmayın beni bu orduyu yedek subaylarla idare ederim” dediği için ve biz de ihtilal olmasa yedek subay olarak askerlik yapacağımız için bize çok düşmandılar. Çok dayak yedim. Galiz küfürlerle karşılaştım. İsyan ettim. Bir hafta disiplin cezası ile cezalandırıldım. 24 ay askerlik yaptım. Askerlik bitiminde teskeremi nüfus cüzdanına işletip memlekete döndüm.
Askerlik dönüşü Gümüşhane Karayolları 101. Şubede işe başladım. 15 yıl sendika temsilciliği yaptım. Ama gerçek sendikacılık yaptım. Sarı sendikacılar gibi işçi arkadaşlarımı işverene satmadım.
1988 yılının Mayıs ayında 26 yıllık bir hizmetten sonra emekli oldum ve 1990 yılında Akıncı kitabevini açtım. 2005 yılında kitabevini 4 oğlumun ortaklığı ile Doğuş San. ve Tic. Ltd. Şirketine döndürdüm. 2011 yılı sonu itibariyle hisselerimi devrederek şirketten ayrıldım. Şu anda ikinci emekliliğimi yaşıyorum. Tam elli yıl devletime vergi verdim. Şirketten ayrılana kadar da SGK’ ya destek primi ödedim. 10 – 12 civarında cami yaptırma derneği kurdum. Genel kurullarını yaparak yeni yönetimlere devrettim.12 Eylül 1980 ihtilalinde bütün dernekler kapatılmıştı. 2 yıl sonra açılmalarına müsaade edildiğinde Bayburt’a gidip bir gün alay komutanının kapısında bekleyerek Kemaliye Camii Yaptırma ve Yaşatma Derneği’nin yeni kuruluş müsaadesini aldım. Uzun yıllar bu dernekte yöneticilik yaptım. Ardından Tüketici ve Çevre Haklarını Koruma Derneği’ni kurdum. Ekmeğe yapılan zam için imza toplayıp Valiliğe vererek ekmek fiyatının aynı gramajda kalması şartı ile 25 kuruş aşağı çekilmesini temin ettik. Yine Sabit telefonlara yapılan zam için ülke çapında imza kampanyası başlatıp zammın % 15 aşağı çekilmesini temin ettik. Şu anda hem bu derneğin başkanlığını yapmakta hem de “Tüketici Haklarını Koruma Hakem Heyeti” nde görev yapmaktayım.
H.PİR - Gümüşhane üzerine en çok yazı yazan yazarlardan birisiniz? Gazetelerde yazı yazmaya ne zaman başladığınız? Bugüne kadar yayınlanan yazılarınızın sayısı kaçtır?
SİNAN AKINCI - Gümüşhane üzerine çok sayıda yazı yazdım. Gazetelerde ilk defa Mehmet Şevket Eygi Ağabeyin 1969 yılında çıkarmaya başladığı “Bugün” gazetesine, gördüğüm haksızlıklarla ilgili olarak yazılar yazdım. Bu gazete 12 Mart 1971 muhtırası ile kapatıldı. Ardından kentimizde çıkan haftalık Kuşakkaya Gazetesinde 20 civarında şiirim yayınlandı. Ara sıra yazılarım da çıktı. 1995 de çıkmaya başlayan ve sık sık adını değiştirmek mecburiyetinde bıraktırılan Akit, Vakit ve tekrar Yeni Akit ismi ile devam eden gazetede memleket meseleleri ve siyasi içerikli yazılar yazdım ve hâlâ yazmaya devam ediyorum.
Yine Trabzon’da yayınlanan Günebakış Gazetesi’nde Gümüşhane ile ilgili yazılarım yayınlandı. Haftalık Demokrat Gümüşhane Gazetesi’nde 50 – 60 civarında yazım yayınlandı. Ardından Gümüşkent Gazetesi’nde haftanın 5 günü köşe yazılarım yayınlandı. Bu yazılar tahminen 300 civarındadır. Daha sonra Gümüşkoza’da yazmaya başladım. Bu gazetede de 400 civarında köşe yazısı yazdım. Ardından “gumushane.gen.tr.” sitesinde yazmaya başladım. Bu sitede de 100 civarında yazım yayınlandı. Ardından, “www.gumushane29 .net” sitesinde yazmaya başladım ve hâlâ devam ediyorum. Yazdığım yazılar tahminen 1000’nin üzerindedir.
H.PİR - Sadece gazetelerde değil, gördüğünüz her haksızlığa karşı hak arayışı bağlamında da Gümüşhane’de herhalde ilgili mercilere en fazla dilekçe yazanlardan birisiniz. Bu konuda neler söylersiniz?
SİNAN AKINCI – Evet; yazdığım yazıların dışında gördüğüm haksızlıklar karşısında ilgili mercilere en fazla şikâyet dilekçesi verenlerdenim. Keza, bilgi edinme hakkına istinaden sadece Gümüşhane’deki mercilere değil, il dışında Trabzon’a, TBMM’ye ve Bakanlıklara da pek çok yazılar yazdım. Halkımızın, hak arama duygularının tamamen körelmiş olduğunu gördüğüm için bu durum bana ziyadesiyle asabi bir halet-i ruhiye veriyor ve gördüğüm her haksızlıkta ziyadesiyle üzülmemden dolayı yine asabi bir yüksek tansiyon ile imtihan ediliyorum. Bazen ‘Adam boş ver’ diyorum fakat boş veremiyorum. Yapılan haksızlık bana olsa onunla mücadelem daha kolay oluyor, ancak fertlere ve topluma yapılan haksızlık beni haddinden fazla üzüyor ve belki de haksızlığa uğrayanların nemelazımcılığı beni çileden çıkarıyor. Rahmetli Akif’in: “Zalimi sevemem, zulmü alkışlayamam” diye başlayan ve devam eden şiiri sanki benim için yazılmış. Bu şiiri okuduğunuzda, beni bu şiirin içinde bulursunuz.
H.PİR - Sizin, kamu hizmetleri üzerine yazı yazma ve hak arama bağlamında verdiğiniz çabalar sizde bir duygu rahatlaması mı yapıyor? Neden hep yazıyorsunuz?
SİNAN AKINCI - Kamu hizmetlerinde gördüğüm aksaklık ve sorumsuzluk üzerine yazdığım yazılar bir nebze de olsa beni rahatlatıyor. Zulme seyirci kalmak, zulmü bizzat işlemekten daha kötüdür. Çünkü; zulmü işlemek zulmün utanç vericiliğini kaldırmaz ama; zulme seyirci kalmak, zulmün meşruluğuna kanıt yapılır, adeta zulmü meşrulaştırır. Zulme engel olmaya çalışmamak bize büyük bir zalimlik yükler ki bunun altından kalkmamız mümkün olmaz. Büyüklerden biri der ki; “Maruz bulunduğunuz belaların çoğu zulme seyirci kalmanız yüzündendir” ve yine: “Zalimleri affetmek mazlumlara zulümdür” Biz de bunları yazarak gücümüz nispetinde haksızlık yapanları uyarmaya ve haksızlığa uğrayanları uyandırmaya çalışıyoruz. Hep bu nedenle yazıyorum. Telefonla beni tebrik edenler olduğu gibi, “Bu dünyayı sen mi düzelteceksin” diyerek sitem edenler de oluyor. Elbette ki biz bu yazıları yazarken, birilerinden aferin almak, diğer birilerine yaranmak için yazmıyoruz. Benim inancımda olan “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” emr-i fermanına uyarak dilsiz şeytan olmamak için yazıyorum.
H.PİR - Sinan Akıncı, nasıl bir kişidir? Bazılarının dediği gibi geçimsiz ve hırçın mıdır?
SİNAN AKINCI - Nasıl bir kişi olduğuma ben karar veremem. Beni tanıyıp da benimle haşir-neşir olanlar bu kararı versinler. Geçimsiz ve hırçın olduğumu söyleyenler bu kanıya nereden vardılar bilemem. Asabi bir mizaca sahip olduğum doğrudur. Bunu yazılarımı okuyanlar; “çok sert yazıyorsun” diye tarif ediyorlar. Doğrudur. Konuşacağım bir cümleyi eğip bükmeden, “ eeee…” demeden, kekelemeden direkt söylerim. Bir konuşmada veya bir şahsa söyleyeceğim bir şey varsa, bunu kalbimde saklamaz direkt olarak söylerim. Bu açık kalpliliğim aleyhimde kullanılarak geçimsizliğime kanıt yapılır. Fert bazında kimse ile alıp veremediğim yoktur.
Ancak; yazdıklarımı, kendileri için yazdığımı zanneden birileri tekzip edecekleri yerde beni hırçınlıkla suçlamaya gitmektedirler. Benim burcum; ‘Kova Burcu’dur. Bu burcun bütün özelliklerini taşımaktayım. İslami içerikli burçlar kitabını okuyanlar veya okuyacak olanlar beni daha iyi tanıyacaklardır, kanaatindeyim.
H.PİR - Kaleminizle verdiğiniz bunca yıllık mücadelede mesajlarınız yerini buldu mu?
SİNAN AKINCI - Kalemimle verdiğim mesajlar yerini buluyor kanaatindeyim. Eğer böyle olmasaydı, bana “hırçın ve geçimsiz” damgası vurulur muydu? Ben yazılarımda ve vermek istediğim mesajlarımda ‘Ne şiş yansın, ne kebap’ misali, yazsaydım herkes kabullenirdi kanaatindeyim. Ancak böyle yanar, döner olmaktan Allah’a sığınırım.
H.PİR - Sinan Akıncı’nın siyasete bakışı nedir? Aktif siyasete girdiniz mi? Bundan sonra girmeyi düşünür müsünüz?
SİNAN AKINCI- Siyaset; Arapça bir kelimedir ve ‘Yönetim Sanatı’ manasını taşır. Yöneten, yönetici ve yönetilenlerin olduğu her yerde siyaset de var olacaktır. İşte bu yönetim sistemi bir siyasettir. Bu düzen; bir siyasetin (Tedbir) ve siyasetçinin (Müdebbir) de varlığını kaçınılmaz kılmaktadır.
“Allah’ın Siyaseti” denilince de; bundan ‘Allah’ın yönetme üslubu’ anlaşılır. Mahlûkat hiyerarşisinde, en ön sırada yer alan insan da bu ilahi siyasetin haricinde değildir. Ancak bu gün siyaset kelimesinin yerine Avrupa’dan ithal edilen ‘Politika’ (Çok yüzlülük) manası yüklü, bir nevi yalan dolan manasında anlaşılan bu kelime getirilerek siyaset katledilmiştir.
Ben 1969 yılında Rahmetli Erbakan Hoca ile siyasete atıldım. Milli görüşün çeşitli kademelerinde hizmet verdim. 1989 mahalli seçimlerinde Refah Partisi’nin Gümüşhane merkez Belediye Başkanı adayı oldum. Daha sonra partinin teşkilat başkanlığını yaptım. 28 Şubattan sonra partiden ayrılanlarla birlikte ayrılıp Tayyip Bey’in kurduğu yeni oluşuma katıldım. O günden bu tarafa AK Partiye oy verdim. Ancak yanlış gördüğüm yönlerini hep tenkit edip, yazdığım yazılarla gerekli tepkiyi gösterdim. Benim particilik anlayışım budur. Eğer her vatandaşımız siyasetini benimsediği partisinde ayni hassasiyeti gösterse ülkemiz siyasetinde her şey çok güzel olur.
Bundan sonra siyasete girmek istemem. Çünkü; milli görüşte bana ‘Muhalif’ derdiler. Neden? Yanlış gördüğüm her şeye karşı çıktığımdan. Bu yaştan sonra bu yanlışlıkların çoğunlukta olduğu partiler de görev yapmak benim için kolay değildir. Ülkemizdeki siyaseti masaya yatırırsanız bana hak verirsiniz.
H.PİR - Gümüşhane’nin gelecek 20 yılı için öngörünüz nedir?
SİNAN AKINCI - Gümüşhane’nin gelecek yirmi yılı oldukça karanlıktır. 1980’li yıllardan itibaren müthiş bir tahribata uğramış ve içinden çıkılması mümkün olmayan bir ‘Labirent’e dönüştürülmüştür. Bu hal böyle devam ederse; (İnşaAllah etmez) kentimiz yaşanılır olmaktan çıkar. Gelecekte, yeni yönetimlerle yeni bir çehre oluşturulup, olumsuzluklar ve tahribat durdurulursa belki geleceğe güzel bir adım atılmış olur. Yeni dönemde, yapılan tahribatların önü kesilerek, her yıl caddeler, sokaklar genişletilip yaya kaldırımları düzeltilirse kentimiz yeni bir çehreye bürünmüş olur.
H.PİR - Sinan Akıncı’nın hayattaki üç doğrusu nedir?
SİNAN AKINCI - Hayattaki üç doğrum: Sırat-î Müstakim ( Allah’ın emrettiği yolda olmak), Onurum ve vakarımdır.
H.PİR - Gençlere tavsiyeleriniz neler olur?
SİNAN AKINCI - Gençlere tavsiyelerim: Dosdoğru olunuz, Mukallit (başkalarını taklit etmek) olmayınız, inancınızdan taviz vermeyiniz, asrımızın vebası olan ve insanı tüketen sigaradan uzak durunuz, içiyorsanız mutlaka bırakınız, edep ve hayanızı kaybetmeyiniz, Allah’ın ilk emri, ilk farzına kayıtsız şartsız teslim olarak mutlaka okuyunuz, arkadaşlarınızı, sizi yoldan çıkarmayacak, size örnek olacak, sizi icabında bataklıktan çekip çıkaracaklardan seçiniz. Zira ülkemizin ve milletimizin, İslami bir kültürle yetişmiş ve imanından zerre kadar taviz vermeyecek, haksızlıklar karşısında eğilmeyecek ve ekseriyeti teşkil edecek yeni bir nesile ihtiyacı var. Sonuç olarak: “Genç; inancı ve ideali uğrunda fedakârlık yapabilen insan demektir”. Geleceğimiz Akif’in terennüm ettiği “Asım’ın nesline emanet edilmelidir.” Sakın ha! Tevfik Fikret’in “Haluk’una benzemeyesiniz!” Allah saklasın…
H.PİR - Son olarak sizin söylemek istedikleriniz?
SİNAN AKINCI - Son olarak; Ben de bir insanım. Elbette ki yanlışlarım, hatalarım olmuştur ve mutlaka olacaktır. Beni yanlışlarım ve hatalarımla kabul edip, beni ikaz edeceklere teşekkür ederim. Şu iki günlük dünyada maddiyatı öne çıkarıp, maneviyattan taviz vermek kimseye bir şey kazandırmaz. İnsan için şu dünya hayatında, en büyük varlık: “Allah’a gerçek mana da kul olup, onur ve vakarını muhafaza edebilmektir.” Benimle bu söyleşiyi yaptığınız için sizlere teşekkür ediyor ve başarılarınızın devamını diliyorum.
H.PİR – Ben de teşekkür ederim.
SİNAN AKINCI: SİNAN AKINCI İLE SÖYLEŞİ