Ülke gündemi terörle mücadele konusuna yönelmişken latifeli bir şekilde ifade ettiğimiz Türkiye'nin bir numaralı ili Van'dan gelen deprem haberi ile sarsıldık... Edirne'den Karsa, Sinop'tan Hatay'a uzanan coğrafya içerisinde hatta bu coğrafyanın ötelerinde nerde acı gözyaşı varsa, nerde bir mazlum varsa bizim gönlümüzde millet olarak oradadır. Her acı ve gözyaşına iki eli kanda da olsa yetişen halkımız yine büyük bir dayanışma örneği göstermiştir. Bu depremle beraber milletimizin etnik ayırım göstermeksizin bir olduğunu bir kez daha ispatlamıştır. Bu gergin günler içerisinde ayrılık çıkarmak isteyen nifakçılara inat en güzel cevabı yardım kampanyaları ile göstermiştir. Niyet açısından hiçbir sıkıntımız yok çok şükür lakin şu organize olma işini bir türlü öğrenememiş durumdayız. Belkide bizim en büyük sorunumuz bu. Organize olamamak. Yardım kampanyalarına bakıyorsunuz toplanan yardımlarla kimsenin açıkta kalmaması gerekirdi diye içimizden geçiriyoruz. O kadar para toplandı o kadar erzak, giysi vs. toplandı. Ama bu gün aradan geçen 10 gün içerisinde hala yardım gitmeyen yerlerin olduğunu, yardım almayan insanları görünce insan ister istemez düşünüyor. Birde devletin göndermiş olduğu yardım çadırlarının parayla satıldığını görünce iyice sinirleniyorsunuz nasıl olur diye sormadan geçemiyorsunuz... Bu işte bir sıkıntı var ama nerede? Yardımlar bir elde toplanıp halka verilmiş olsa daha güzel olmaz mıydı? Yardıma muhtaç kişiler belirlenerek su istimallerinde önüne geçilebilinirdi. Bu konuda valilik, kaymakamlıklar ve belediyeler koordineli bir şekilde yardım çalışmalarını pekâlâ yönlendirebilirdi. Dediğimiz gibi bu bizim temel sorunumuz. Acil durumlarda tatbikatlar yapıyoruz ama gerçek durumlar tatbikatlar gibi olmuyor. Deprem kurtarma çalışmaları yapılırken bir yandan da depremin envanteri çıkarılabilinirdi de. Dediğimiz gibi biz bu organize işlerinde pek de becerikli değiliz yinede en azından buna şükürle yetiniyoruz.
Depremle beraber gündeme gelen diğer bir konu ise yapıların güvenliği, müteahhitler, yapı denetim firmaları, mühendisler ve mimarlar, kısaca teknik çalışanlar... Bir kez daha anlaşıldı ki yapı denetimi kâğıt üstünde yapıldığı sürece böyle vahim olaylarla maalesef ki karşılaşmak durumundayız. Son haberlere bakıyoruz birçok yapı denetim firması incelemede ve birçok yapı denetim firma çalışanı gözaltında. Binayı yapan firma tarafından yapı denetim firma çalışanlarına yapılan şantajlar vs. haberler. Zemin etüdü iyi yapılmamış malzemeden çalınmış çürük binalar yalancının mumu yatsıya kadar yanar misali depreme kadar ayakta durabiliyor maalesef. Ayakta kalan yapılar yok mu var, işini adam gibi yapanların binalarının ayakta kaldığını da aynı karede görebiliyoruz. Demek ki mevzuat sorunları çözmede tek başına yeterli olmuyor. İnsan faktörü daima suiistimale açık, o zaman bu boşlukları minimize etmemiz gerekiyor.
Yine depremle beraber ülkemizde üniversitelerimizde verilen mühendislik eğitimi de tartışılır hale geldi.4 yıl yeterli bir süre mi? Daha sonrasında alanında uzmanlaşmış olunması gerekmez mi? Bu gün Avrupa'da, Amerika'da büyük projelere imza atabilmek için belli bir birikim, tecrübe isteniyor. Bizim ülkemizde ise bir diploma aldın mı mesleki odaya üye oldun mu imza yetkisi sana veriliyor... İnşaat Mühendisimizin her türlü inşaat işinde ehliyetin var, Bina, yol, köprü aklınıza ne gelirse... Elektrik-Elektronik Mühendisimiz her türlü ehliyetiniz var çok geniş bir yelpaze keza makine mühendisliği ve diğerleri... Oysaki bu gün tıp ilminde bile hekimlere çok farklı branşlara ayrılmış durumda. Dahiliye hekimi de sonuçta hekim ama kulak burun boğaz hekiminin alanına karışmıyor ben dâhiliye uzmanıyım diyor ve kulağınız ağrıyorsa sizi KBB uzmanına yönlendiriyor. Tıp ilminde branşlaşma ne kadar normal ise bu gün mühendislik alanında da branşlaşma olması o kadar normal olmalı. Bir kere Elektrik-Elektronik Mühendisi unvanı birbirinden ayrılmalı onlarda kendi alanlarında ayrılmalıdır. Elektrik Mühendisi Yüksek Gerilim, Elektrik Makineleri, Otomasyon gibi branşlara ayrılarak Elektronik Mühendisi de Endüstriyel Elektronik, Haberleşme gibi branşlara ayrılmalıdır. Zaten lisans öğreniminde bu dallara ayrılarak eğitim veriliyor o zaman diploma unvanları da buna göre verilmeli ve daha sonrasında meslek içi eğitim, kurs vs. ile bu alanda uzmanlaşma sağlanmalıdır. Yine İnşaat Mühendisliği alanında da Yol İnşaatı, Bina inşaatı, Köprü inşaatı gibi alanlarda uzmanlaşma sağlanmalıdır. Zaten bunların ana bilim dalları var. Bu anabilim dallarına göre alanında uzman mühendis pekâlâ yetiştirilebilir. Bu konuda YÖK'ün bir düzenlemeye gitmesi eğitim alanındaki sorunları çözmede ilk adım olacak sonrasında devlet düzenlemeleri ile eğitim sorunları çözülecektir. Müteahhitlerimize gelince, eline her karne alana bina, yol, köprü yaptırma devri sona erdirilmelidir. İmamı da, kasabı da, manavı da müteahhit işlerinden çekip alabilirsek o zaman bu acıları en azından takdiri ilahi boyutunda yaşamış oluruz...
Van depreminin anatomi ve fizyolojisi