Seçim takvimi yaklaştıkça siyasetteki söylemlerde kantarın topuzunun kaçırıldığına şahit oluyoruz. Siyaseti bir çözüm aracı olarak kullanmayı beceremeyenler hakaret dolu içeriklere sahip ifadelerle siyasi rakibini aşağılama yöntemine başvuruyor. Bu durumun son örneği ise Gümüşhane CHP İl Başkanlığı tarafından düzenlenen aday tanıtım toplantısında gerçekleşti.
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı sırasında yaşanan teknik arızanın ardından kürsüye gelen İl Başkanı Atilla Sait Özdamar’ın mevcut Cumhurbaşkanına yönelik hakarete varan ifadeleri; ne bir il başkanına ne de bir Gümüşhaneliye yakışır türdendi.
İster sevin ister sevmeyin. İlk kez olarak halkın kendisi tarafından seçilmiş ve 20 Milyon 541 Bin kişinin teveccühüne mazhar olmuş bir Cumhurbaşkanına hakaret etme hakkına sahip değilsiniz. Tıpkı 18. Olağanüstü Kurultayınızda 740 oy alarak genel başkan seçilen lideriniz Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret etme hakkının kimsede olmadığı gibi.
Acı olan şey şu,
Siyaset ve özellikle yerel siyaset şehrimizdeki sorunlara çözüm üretecek mekanizmalardır. Bölgemizdeki sorunlara dikkat çekmek ve çözüm önerileri üretmek yerine, hakaret söylemleri ile yola çıkmak yerelde söylenecek sözleri olmayanların işidir.
Gümüşhane’nin her anlamda birçok sorunu mevcut. Hatta bazıları, sadece iktidar sahiplerinin çözüm oluşturabileceğinden büyük meseleler. İktidarın, muhalefetin, devlet kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve Gümüşhane sevdasını yüreğinde taşıyan herkesin ortak hareket etmesi gereken meseleler var. Bu sorunlara çare olmak, çözüme kavuşturmak yönünde gayret göstermek yerine şahsi veya kurumsal faydalar uğruna ortalık toz duman ediliyor.
Maalesef siyasetçilerimiz, çok çabuk coşkuya kapılıyor ve aklından çok duygularını, ön yargılarını kullanıyor. Kendi politik hedeflerine ulaşmakta bile sorun olabilecek, oy potansiyelinin artmasını engelleyebilecek söylemleri kullanmaktan kaçınmıyor. Parti olarak kendi politika ve projelerini tanıtmak yerine, “Tencere dibin kara” mesajı ile mevcut tabanına gönderme yapmakla yetiniyor. Mantık olarak benimsenen “Küçük olsun benim olsun” mesajının gerekleri yerine getiriliyor. Hedef basitleştirilirken, üslup sertleşiyor, nezaket ve incelik yerle yeksan oluyor.
Elbette ki siyasette üslup zaman zaman sertleşebilir, tansiyon yükselebilir. İktidarın veya muhalefetin söylemleri çatışma içerisinde olabilir. Yapılan hatalar veya uygulamalar en yüksek perdeden eleştirilir. Ayrıca eleştirilmelidir de. Ancak bu eleştiriler kişileri ve ona bağlılık hisseden insanları örseleyecek, ötekileştirecek seviyede sınır tanımaz bir hal almamalıdır. Kullanılan dil, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek öfke ve nefret diline dönüştürülmemelidir. Söz sahibi insanlar bulundukları makamın ağırlığına dikkat ederek eleştirdikleri rakipleri ile seviyesizlik yarışı içerisine girmemelidir.
Biliyorum. Fikriyat olarak içerisinde bulunduğum siyasi parti nedeniyle bu yazıyı kaleme aldığım düşünülecektir. Ancak şunun bilinmesini isterim.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Recep Tayyip Erdoğan Gümüşhane’de yüzde 75 oranında bir halk desteği alarak karşılık bulmuştur. Bu oy oranının 8 Haziran tarihinde yapılacak olan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde aynı şekilde AK Parti’ye yansıyacağı düşünüldüğünde sizler için başarılı olma imkânı görünmemektedir. Dolayısı ile başarı için yola çıkmış olan muhalefet partileri olarak siz, Cumhurbaşkanımıza gönül veren seçmenlerden oy talep etmek durumundasınız.
Hal böyleyken, seçmiş olduğunuz yol ve buna bağlı olarak kullanmakta olduğunuz dil siyaset ve akıl ile bağdaşmamaktadır. Cumhurbaşkanımıza karşı kullandığınız bu hakaret dolu ifadeleriniz, parti tabanı olarak milletvekili çıkartamaya yeterli olmayan tabanınızda alkış alıyorsa da; üç dönemdir her iki milletvekilini de kazanmış olan AK Parti tabanının kenetlenmesini sağlamaktadır.
İşte bu nedenden dolayı, akıl karı olmayan söylemleriniz nedeniyle toplantınızdan erkenden ayrıldığımı belirtmek isterim. Çünkü boş laf dinlemek için ne benim, ne de güzel şehrimin zamanı kalmadı.
Partinizin reklam filminden esinlenerek bir Gümüşhaneli olarak ben de Atilla Bey’i “alkışlıyorum”
Saygı duruşu ve İstiklal Marşı sırasında yaşanan teknik arızanın ardından kürsüye gelen İl Başkanı Atilla Sait Özdamar’ın mevcut Cumhurbaşkanına yönelik hakarete varan ifadeleri; ne bir il başkanına ne de bir Gümüşhaneliye yakışır türdendi.
İster sevin ister sevmeyin. İlk kez olarak halkın kendisi tarafından seçilmiş ve 20 Milyon 541 Bin kişinin teveccühüne mazhar olmuş bir Cumhurbaşkanına hakaret etme hakkına sahip değilsiniz. Tıpkı 18. Olağanüstü Kurultayınızda 740 oy alarak genel başkan seçilen lideriniz Kemal Kılıçdaroğlu’na hakaret etme hakkının kimsede olmadığı gibi.
Acı olan şey şu,
Siyaset ve özellikle yerel siyaset şehrimizdeki sorunlara çözüm üretecek mekanizmalardır. Bölgemizdeki sorunlara dikkat çekmek ve çözüm önerileri üretmek yerine, hakaret söylemleri ile yola çıkmak yerelde söylenecek sözleri olmayanların işidir.
Gümüşhane’nin her anlamda birçok sorunu mevcut. Hatta bazıları, sadece iktidar sahiplerinin çözüm oluşturabileceğinden büyük meseleler. İktidarın, muhalefetin, devlet kurumlarının, sivil toplum kuruluşlarının ve Gümüşhane sevdasını yüreğinde taşıyan herkesin ortak hareket etmesi gereken meseleler var. Bu sorunlara çare olmak, çözüme kavuşturmak yönünde gayret göstermek yerine şahsi veya kurumsal faydalar uğruna ortalık toz duman ediliyor.
Maalesef siyasetçilerimiz, çok çabuk coşkuya kapılıyor ve aklından çok duygularını, ön yargılarını kullanıyor. Kendi politik hedeflerine ulaşmakta bile sorun olabilecek, oy potansiyelinin artmasını engelleyebilecek söylemleri kullanmaktan kaçınmıyor. Parti olarak kendi politika ve projelerini tanıtmak yerine, “Tencere dibin kara” mesajı ile mevcut tabanına gönderme yapmakla yetiniyor. Mantık olarak benimsenen “Küçük olsun benim olsun” mesajının gerekleri yerine getiriliyor. Hedef basitleştirilirken, üslup sertleşiyor, nezaket ve incelik yerle yeksan oluyor.
Elbette ki siyasette üslup zaman zaman sertleşebilir, tansiyon yükselebilir. İktidarın veya muhalefetin söylemleri çatışma içerisinde olabilir. Yapılan hatalar veya uygulamalar en yüksek perdeden eleştirilir. Ayrıca eleştirilmelidir de. Ancak bu eleştiriler kişileri ve ona bağlılık hisseden insanları örseleyecek, ötekileştirecek seviyede sınır tanımaz bir hal almamalıdır. Kullanılan dil, birlik ve beraberliğimizi zedeleyecek öfke ve nefret diline dönüştürülmemelidir. Söz sahibi insanlar bulundukları makamın ağırlığına dikkat ederek eleştirdikleri rakipleri ile seviyesizlik yarışı içerisine girmemelidir.
Biliyorum. Fikriyat olarak içerisinde bulunduğum siyasi parti nedeniyle bu yazıyı kaleme aldığım düşünülecektir. Ancak şunun bilinmesini isterim.
Cumhurbaşkanlığı seçiminde Sayın Recep Tayyip Erdoğan Gümüşhane’de yüzde 75 oranında bir halk desteği alarak karşılık bulmuştur. Bu oy oranının 8 Haziran tarihinde yapılacak olan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde aynı şekilde AK Parti’ye yansıyacağı düşünüldüğünde sizler için başarılı olma imkânı görünmemektedir. Dolayısı ile başarı için yola çıkmış olan muhalefet partileri olarak siz, Cumhurbaşkanımıza gönül veren seçmenlerden oy talep etmek durumundasınız.
Hal böyleyken, seçmiş olduğunuz yol ve buna bağlı olarak kullanmakta olduğunuz dil siyaset ve akıl ile bağdaşmamaktadır. Cumhurbaşkanımıza karşı kullandığınız bu hakaret dolu ifadeleriniz, parti tabanı olarak milletvekili çıkartamaya yeterli olmayan tabanınızda alkış alıyorsa da; üç dönemdir her iki milletvekilini de kazanmış olan AK Parti tabanının kenetlenmesini sağlamaktadır.
İşte bu nedenden dolayı, akıl karı olmayan söylemleriniz nedeniyle toplantınızdan erkenden ayrıldığımı belirtmek isterim. Çünkü boş laf dinlemek için ne benim, ne de güzel şehrimin zamanı kalmadı.
Partinizin reklam filminden esinlenerek bir Gümüşhaneli olarak ben de Atilla Bey’i “alkışlıyorum”