Elinde iki sarı zarf ile Kızılay’da bir bankın üzerine oturdu. Havanın güzel olması nedeniyle meydan tıklım tıklım doluydu. Bir süre zarflara baktı. Ağızları kapatılmamış zarfların içine konulan kararnameleri alıp okumak istiyordu ama her almaya yeltense elini geri çekiyordu.
İnsanların sağa sola gidişi onu hiç ilgilendirmiyordu. Dört yıl kaymakamlık görevinden sonra bu kadar kısa süre içerisinde Vali olmak. Başarabilecek miyim? Pilot il kolay değil. Her istediğin ödeneği alabileceksin. Yatırımlarda sorun yaşamayacaksın. Vali Yaman Korkmaz. Vay be. Cebinden cep telefonunu çıkardı, eşi Türkan’ı aradı. İlk müjdeyi ona vermek istiyordu.
-Alo… Türkan.
-Yaman nerelerdesin, ne yaptın? Hiç arayıp haber vermiyorsun.
-Türkan, sana bir müjdem var ama hiç kimseye söylemeyeceksin.
-Söyle, söylemeyeceğim.
-Vali oldum.
-Ne dedin?
-Vali oldum, vali yaptı beni Sayın Başbakanım.
-Deme?
-Evet. Sen de benimle geliyorsun. İkimizin kararnamesi elimde. Hazırlan. Ben Keşan’a gelmeden, tayin olduğun ile gidiyorum. Seninle sürekli haberleşiriz. Dersine girdiğin sınıflardaki çocuklar mağdur olmasın. Sınavlarını yap, kendini hazırla.
-Tamam Yaman.
Oturduğu yerden kalktı. Meydanın kenarında simit satan gence yaklaştı.
-İki tane verir misiniz?
-Olur abi.
Parayı verdi, az ilerideki çay ocağını görünce çay söyleyip parasını peşin ödedi. Meydanın kenarındaki parkelerin üzerine oturdu. Kağıt bardağı yanına bıraktı. İştahla iki simiti bitirdi. Çayı içip kalktı. Kağıt bardağı çöp kutusuna attı.
-Haydi Yaman, doğru hava alanına. Biletimizi alalım ve bir an önce yola çıkalım.
Ataması yapılan ilin en yakınındaki havaalanına biletini aldı.
Xxx
İl merkezine yakın ilçede otobüsten indi. Canı öyle çay içmek istiyordu ki… Terminaldeki çay ocağından çay istedi. Çayı getiren garsona:
-Kaymakamlık binası ne tarafta, ben buranın yabancısıyım da.
-Amca, çarşıya geç sana daha iyi tarif ederler.
-Sağol. Çayım bittiğinde bir çay daha getir.
-Olur amca.
Yan tarafında oturan dört beş kişinin hararetli konuşmalarına kulak kabarttı. Oldukça yüksek sesle konuşan orta yaşlı:
-Arkadaş, müdüre gidiyorsun işin olmuyor. Kaymakama gidiyorsun işin olmuyor. Valiye gideyim diyorsun yanına kimseyi almıyormuş. Nasıl halledeceğim bu ev işini.
-Mesele ne ki bu kadar zorluk çıkarıyorlar?
-Biliyorsun Bekir, ben yıllar önce ekmek için, aş için buradan çıktım gittik. Aç kaldım, susuz kaldım ama yılmadım. Ne iş bulduysam çalıştım ama baba ocağı hep burnumda tütüyordu. Artık köyüme dönmeye karar verdim. Babamın tek çocuğuyum. Köyümde yeni bir ev yapıp artık burada yaşamak istiyorum.
-Bunda ne var, zorluk mu çıkarıyorlar?
-Hem de nasıl. Çok büyük boşluk var. Kimin ne iş yaptığı belli değil.
-Geçmişte ev yapacaksak rahatlıkla yapıyorduk. Devletin böyle zorluk çıkardığı da yoktu. Şimdi evin planını istiyorlar, ruhsatını istiyorlar.
Vali Yaman, konuşulanları pür dikkat dinliyordu. “Vay be! Adam köyünde baba arsası üzerine ev yapamıyor.” Kalktı. Çarşı içerisinde çevreyi dikkatlice inceliyordu. Kahveler ağzına kadar doluydu. Belediye önünde gördüğü çay bahçesine girdi. Gelen garsona çay söyledi. Çay’ın iki yakasına kurulu şirin bir ilçe dedi kendi kendine. Güzel de bu insanlar çalışmaz mı? Kahvehaneler tıklım tıklım.
Gelen çaya tek şeker atıp karıştırdı. Hemen yakınında parka giriş kapısında üç vatandaş Tarım Müdürünü eleştiriyordu. Orta yaşlı olan:
-Arkadaş adam yerinde durmuyor ki, evrakımızı imzalatalım. Ne zaman gittiysem yerinde yok. Kaymakama şikayet edeceğim, olmazsa valiye gideceğim.
-Git Hasan git. Ama kimi kime şikayet edeceksin ki? Hepsi birbirini koruyor. Ben köy muhtarıyım, kaç defa kaymakamdan içme suyu için boru istedim, ha bugün ha yarın vereceğiz diyorlar, beni oyalıyorlar.
-Ben de sene başında milli eğitim müdürüne gittim. Kızım okumak istiyor dedim. Ama benim ilçede ev tutup okutma imkanım yok dedim. Kız pansiyonu var burada. Alın onu pansiyona kızım okusun dedim. Almadılar. Pansiyona alınacaklar sınavla alınıyor dediler.
-Boş yer yok mu?
-Nasıl yok, 300 kişilik pansiyonda 200 kız öğrenci var.
-Vay anasını be… Bunlarda hiç merhamet yok. Ne olacak alsalar da o sabi de okusa ne olur?
-Yok kardeşim yok. Bilmiyorum her yerde böyle mi?
Daha göreve başlamadan duydukları Yaman’ı şimdiden düşündürmeye başladı. Sayın Başbakanım beni buraya neden gönderdiğini şimdi anladım. İşim zor, zor ama başaracağım.
Kaymakamlığa gidecekti, vazgeçti. Burada duyacaklarımı duydum. Vilayete geçip kendime bir otelde yer ayırtayım. İlçede sorunlar böyleyse vilayette nasıldır kim bilir?
Kalktı, tekrar terminale gitti. Vilayete giden dolmuşa bindi. Boş olan bir koltuğa oturdu. Az sonra dolmuş hareket etti. Yol boyu çevreyi inceliyordu. Yol kenarlarındaki tesisleri görünce mutlu oluyordu. Umarım, ilde başıboşluk yoktur.
-Devamı var-
Merhaba İbrahim bey daha önceki yazılarınızı okudum ama çoğu yarım kaldı özellikle torulda yaşanmış hikayeler sonlarını çok merak ediyorum selam saygılarımla