Akşam olmak üzereydi. Uzandığı yataktan kalktı. Odasının lavabosuna geçti. Elini yüzünü yıkadı. Saçlarını çantasından çıkardığı tarakla taradı. Bir süre otel odasının baktığı Cumhuriyet Caddesi’ni seyretti. Sağlı sollu park etmiş araçlar, kaldırımların işyeri sahipleri tarafından işgal edilmiş olması vatandaşların yürüyüşünü zora sokuyordu.
-Bu nasıl iş? Anlamak mümkün değil. Bana buranın insanının devletine ve milletine çok bağlı mazlum insanların olduğu il olduğunu söylemişlerdi. Söylemişlerdi ama yöneticilerin duyarlı olması gerekmiyor mu? Öyle anlaşılıyor ki, belediye ne suya ne de sabuna dokunmuyor. Dokunmak gerek, dokunmak gerek.
Otelin lobisine indi. Yanına gelen otel çalışanı
-Buyurun efendim? Ne alırsınız?
-Orta şekerli bir kahve.
-Peki efendim.
Sehpanın üzerinde hiç görmediği gazeteler vardı.
-Yerel olsa gerek. Bir bakayım.
Dört yerel gazetenin dördüne de hızla göz gezdirdi. Gazetelerdeki haberlerin çoğunun aynı olduğunu göründe:
-Haber mi bulamıyorlar? Bu kadar da benzer haber olmaz. Bazıları neredeyse kelime kelime aynı.
Kalktı. Kahvenin parasını kasadaki görevliye uzattı.
-Afiyet oldun efendim. Otelimizin müşterilerinden ücret almıyoruz.
-Sen yine de al.
-Alamam efendim.
-Neden alamıyorsun?
-Bize böyle söylendi. Müşterilerimizden almayın emri verildi.
-Bakın beyefendi, beni bu otelde kalmaya pişman etmeyin. Size alın ücretini diyorum.
-Peki efendim, özür dilerim.
-Özür dileme. Sadece kahvenin ücretini al.
Ana caddeye çıktı. Güzel bir akşamdı. İlk çayı içtiği park tıklım tıklım doluydu. Fatih Parkında nerede ise yer yoktu. Masalar hep doluydu. Kaldırımdan Atatürk Caddesi’ne doğru yürümeye başladı. Cadde bitişindeki Atatürk Parkına kadar sağı solu inceleyerek yürüdü. Atatürk Parkı da kalabalıktı ama Fatih Parkı kadar değildi. Boş bulduğu bir masaya oturdu. Burada oturanlar Fatih Parkına göre daha gençlerden oluşuyordu. Kadınlı erkekli oturanlar vardı. Garson yanına geldi, ne içeceğini sordu:
-Çay, dedi.
Kalın gövdeli ve uzun çam ağaçları ile kestane ağaçları dikkatini çekti.
-Eski bir park olsa gerek.
Hemen yanındaki masa doluydu. Erkekler bayanlarla birlikte oturuyordu. Gelen çayına tek şeker atıp karıştırdı.
-Bu ile zorlu bir Vali gerekli arkadaş!
Hoppala… Nereden çıktı şimdi? İnsanlar beni tanıyorlar mı? Geldiğim saatten beri nerede otursam hep aynı şikayet. Kulak kabarttı yan masadakilere.
-Katılıyorum sana.
-Her şeyin çivisi çıkmış.
-Saygınlığımız kalmadı.
-Kalmadı.
-Ben öğrenci iken kravatın vardı. Pantolonum kumaştı. Ceket giyerdim. Öğretmenlerimiz de öyleydi.
-Bir öğretmen olarak kot pantolon ve sakallı olarak okula gitmeyi içime sindiremiyorum.
-Öğrencilerde kravat yok, sokaktaki gençler nasıl giyiniyorsa öğrencilerimiz de aynısını giyiyor.
-Müdür Bey de bir şey demiyor.
-Ne desin, utanmasa o da öğretmenler gibi sakal bırakacak.
-Neymiş efendim, memurlara kılık kıyafet serbestisi getirilmiş.
-Kimin öğrenci, kimin öğretmen olduğu belli değil. Buna bir çözüm bulunması gerekiyor.
-Neydi bizim zamanımızdaki öğrenciler. Okulumuzun bando takımı vardı. Ne güzel kıyafetlerdi o kıyafetler. 19 Mayıs için kompozisyon hareketleri için provalar yapardık. Atlet, külot ve beyaz bezden yazlık ayakkabı.
-Öğrenci de o zamandı, öğretmenlik de.
-İpin ucu kaçtı.
-Onun için diyorum, bu ile zorlu bir Vali gerek.
-Düzeltebilir mi?
-Düzeltir.
-Yayınlayacaksın kılık kıyafet genelgesini. Uyan uydu, uymayana basacaksın cezayı.
-Türk Milleti olarak bizler disiplinli olmayı severiz.
-Disiplin dedin de eskiden okullarda disiplin kurulu vardı.
-Ya. Hey gidi Köksal Bey. Öğretmenimdi. Okulun tuvaletinde sigara içerken yakaladı beni, disiplin kuruluna verdi. Bir gün okuldan uzaklaştırma cezası almıştım.
Yaman Korkmaz, boş bardağı almaya gelen garsona bir çay daha söyledi. Şimdi daha iyi anlamıştı neden eğitim kalitesinin düştüğünü. Okullar böyle iken diğer kurumların durumu nasıldı acaba. Çok değil kısa zamanda öğreniriz.
Oturduğu yerde hem çayını içiyor hem de çevreye göz gezdiriyordu. Masa üzerinde duran sigarasından bir tane daha yaktı.
-Çok oldu, Türkan görseydi başımızın etini yerdi.
Çayından son yudumu da aldı. Kasaya çay parasını ödedi. Ana caddeye çıktı.
Xxx
Valilikte herkes yeni valinin kim olduğunu merak ediyordu. Valinin merkeze alınması ile birlikte kimseden vedalaşmadan ayrılması da günün konusuydu. Kurum müdürleri kendi aralarında hem giden valiyi hem de atanan yeni valiyi merak ediyordu. Özel İdareye ait otelde bir kaymakamın kaldığı haberi kısa sürede yayıldı. Otelden, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Ersin Bey çoktan aranmış, ona otelde bir kaymakamın kaldığı bilgisi ulaştırılmıştı.
Müdür Ersin, Valilik Özel Kalem Müdürü ile otelde kalan kaymakamı konuşuyorlardı.
-Vali olarak atanan olmasın Ersin Bey?
-Olabilir. Ama nerenin kaymakamı olduğunu oteldekiler de bilmiyor.
-Bence yeni valimiz o, dedi Özel Kalem Müdürü.
-O ise vay bazı müdürlerin haline.
-Neden?
-Saat onda on birde mesaiye gelmeler, makamda durmamalar.
-Baksana ne diyeceğim. Buraya dün şöyle 35-40 yaşlarında birisi geldi. Giyimi çok düzgündü. Vali B ey ile görüşeceğini söyledi. Vali Beyin olmadığını söyleyince “beklerim” dedi. Bu arada Milli Eğitim Müdürü ile aralarında ciddi bir tartışma da oldu.
-O ise Milli Eğitim Müdürü kendisine yer beğensin.
-Ersin Müdürüm, dış kapı girişindeki polis memuruna sorsak mı acaba?
-Haklısın, ben bir sorup geleyim.
Xxx
Yaman, uyandığında saat dokuz olmuştu. Başka giysisi olmadığı için aynı giysilerini giydi. Resepsiyona indi. Görevliye:
-Ben bu akşam da burada kalacağım.
-Olur efendim.
-Bir ricam olacak, bana bir kargo gelecek, burayı adres verdim. Geldiğinde alırsınız, benim biraz işlerim var.
-Olur efendim, alır odanıza bırakırım.
-Sağol.
Çıkarken geri döndü:
-Burada kahvaltı veriyor musunuz?
-Tabi efendim. Lokanta salonumuz var.
-Güzel ben önce kahvaltımı yapayım.
-Afiyet olsun efendim.
-Sağol.
Xxx
Basın Müdürü Ersin, Valilik Özel Kalem Müdürü Cemal Bey’in yanına soluk soluğa geldi.
-Ne oldu Ersin Bey?
-Kaymakam olarak kapıdan giriş yapmış.
-Deme.
-Evet.
-Ne zaman girdiğini de öğrendin mi?
-Buraya geldiği saatte giriş yapmış.
-Ne diyor polis memuru?
-Bir şey bilmediğini, sadece silahını teslim ederken silahın ruhsatını istemiş, ruhsatta “Kaymakam” yazıyormuş.
-Tamam müdürüm yeni valimiz o.
-Ben de öyle düşünüyorum.
-Soraydın neredeymiş?
-Otelin lokantasında kahvaltı yapıyormuş.
(Devam edecek)
Hocam ne oldu daha yazmıyorsunuz. Hasta olduğunuzu söylemiştiniz. Diğer bölümleri yazmadığını göre iyileşmediniz demektir. Diğer bölümleri bekliyoruz