Yıllardır Gümüşhane siyasetinde ki kısır döngülere şahit oluyoruz. Özellikle kongre ve seçim süreçlerinde yapılan aday belirleme komedisi, hepimizin gözü önünde cereyan ediyor. AK Parti, CHP, MHP veya diğerleri fark etmiyor. Öylesine olaylar meydana geliyor ki, yaşananları kendi kendimize açıklarken bile zorlanıyoruz. Benliğimizde oluşan gel-gitleri anlatamadığımız için de işin kolayına kaçıyor ve alışıyoruz.
Korkuyoruz. Korkmakla kalmayıp bedenimizi ele geçiren bu duygu yüzünden bin bir türlü dolaplar çevirerek, bulunduğumuz konumu korumaya çalışıyoruz. Yalan söylüyor, bencillik yapıyor ve ait olduğumuz siyasi görüşün bekası yerine, kendi geleceğimiz için değer yargılarımızı kurban ediyoruz.
Elimizdeki iktidar süresinde dişe dokunur herhangi bir icraat yapamadığımızı biliyoruz. Bu yüzden delege listeleri üzerinde oynamalar yaparak layık olmadığımız makamın elimizden kayıp gitmemesi için uğraşıyoruz.
Aslan olamıyoruz mesela. Kendi ormanımızda kendi krallığımızı yaşamak dururken, tarla faresi olup toprağın altına gizlenmeyi tercih ediyoruz. Gümüşhane için yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır demek yerine; çıkar ilişkilerinin, parasal ortaklıkların ve kabilecilik anlayışının gölgesine sığınmayı tercih ediyoruz.
Kartala değil güvercine özeniyoruz. Yaradana sığınıp özgürce uçmak dururken, taklalar atarak makam ve mevki peşinde koşuyoruz. Nefislerin tatmini uğruna güvercinleri beslerken, kartalları kurşunluyoruz. Bu yolda her şeyi mubah görüyor ve mazlumun bedduasını alıyoruz.
Haksızlık yapıyoruz. Yıllardır emeğini, zamanını ve hatta parasını inandığı siyasi görüş uğruna harcayan insanları dışarıda bırakarak ayıp ediyoruz. Sırf iradesine ipotek koyabildiğimiz için, alakasız kişileri siyasete alet ediyor ve aslında kendimizi ayağa düşürüyoruz.
Yanlış anlaşılmasın. Bir kişiye veya bir partiye değil şikâyetim. Hiç kimse kendi üzerine almasın sözlerimi. Kastım biriniz değil, hepimiz. Kastım üç maymunu oynamayı tercih edip, Siyasi Partiler Kanununu değiştirmeyen Ankara’daki siyasetçilerimiz.
Evet korkuyoruz. Gücün, paranın, makamın kaybından korkuyoruz. Sıfatlarımızın, bulunduğumuz mevkilerin, oturduğumuz koltukların başkalarının eline geçmesinden korkuyoruz. Bürüt değil, net varlığımızın ederini bilemediğimiz için korkuyoruz. Açıkta kaldığımızda adam yerine konmamaktan korkuyoruz.
Ancak şunu unutmamak gerekiyor.
Korkunun ecele faydası yok.
At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır…
Korkuyoruz. Korkmakla kalmayıp bedenimizi ele geçiren bu duygu yüzünden bin bir türlü dolaplar çevirerek, bulunduğumuz konumu korumaya çalışıyoruz. Yalan söylüyor, bencillik yapıyor ve ait olduğumuz siyasi görüşün bekası yerine, kendi geleceğimiz için değer yargılarımızı kurban ediyoruz.
Elimizdeki iktidar süresinde dişe dokunur herhangi bir icraat yapamadığımızı biliyoruz. Bu yüzden delege listeleri üzerinde oynamalar yaparak layık olmadığımız makamın elimizden kayıp gitmemesi için uğraşıyoruz.
Aslan olamıyoruz mesela. Kendi ormanımızda kendi krallığımızı yaşamak dururken, tarla faresi olup toprağın altına gizlenmeyi tercih ediyoruz. Gümüşhane için yaptıklarım yapacaklarımın teminatıdır demek yerine; çıkar ilişkilerinin, parasal ortaklıkların ve kabilecilik anlayışının gölgesine sığınmayı tercih ediyoruz.
Kartala değil güvercine özeniyoruz. Yaradana sığınıp özgürce uçmak dururken, taklalar atarak makam ve mevki peşinde koşuyoruz. Nefislerin tatmini uğruna güvercinleri beslerken, kartalları kurşunluyoruz. Bu yolda her şeyi mubah görüyor ve mazlumun bedduasını alıyoruz.
Haksızlık yapıyoruz. Yıllardır emeğini, zamanını ve hatta parasını inandığı siyasi görüş uğruna harcayan insanları dışarıda bırakarak ayıp ediyoruz. Sırf iradesine ipotek koyabildiğimiz için, alakasız kişileri siyasete alet ediyor ve aslında kendimizi ayağa düşürüyoruz.
Yanlış anlaşılmasın. Bir kişiye veya bir partiye değil şikâyetim. Hiç kimse kendi üzerine almasın sözlerimi. Kastım biriniz değil, hepimiz. Kastım üç maymunu oynamayı tercih edip, Siyasi Partiler Kanununu değiştirmeyen Ankara’daki siyasetçilerimiz.
Evet korkuyoruz. Gücün, paranın, makamın kaybından korkuyoruz. Sıfatlarımızın, bulunduğumuz mevkilerin, oturduğumuz koltukların başkalarının eline geçmesinden korkuyoruz. Bürüt değil, net varlığımızın ederini bilemediğimiz için korkuyoruz. Açıkta kaldığımızda adam yerine konmamaktan korkuyoruz.
Ancak şunu unutmamak gerekiyor.
Korkunun ecele faydası yok.
At ölür meydan kalır, yiğit ölür şan kalır…