İnsanın doğaya değil de doğanın insana uymaya mecbur bırakıldığı bir dünyada yaşamaya başladık. Ortak bir dünyayı paylaştığımız gerçeğini kimse kabullenmek istemiyor. Birey olarak üzülüyoruz üzülmesine de üzülme sorunları çözmüyor. Ve tabiatın çok acımasız bir şekilde hırpalandığı, ekolojik dengenin bozulduğu, küresel ısınma, sel, deprem, tayfun ve tusunami türünden felaketlerin yaşandığı adeta dünyanın dengesini ve gidişatını bozanlara hesap sorduğu, felaketler zincirini yaşıyoruz.
Yani anlayacağınız bilerek veya bilmeyerek yaşadığımız dünyayı yaşanmaz hale getirdik. Hem de en büyük kötülüğü kendimize, gelecek nesillere yaptığımızın farkına bile varmadan. Düşünün gelecekte çocuklar bir çok balık türünü kuş türünü resimlerde görüp tanıyacak. Yine o balık türlerini yüzerken kuş türlerini uçarken göremeyecek, dahası belki de yüzlerinde oksijen maskeleri ile dolaşmak zorunda kalacaklar. Peki, yaşamak zorunda olduğumuz tek gezegen nasıl bu hale getirildi?
Dünya, 1970'lı yıllarda çok uluslu şirketlerin çoğalması, 1980'li yılarda uzayda iletişim devriminin gerçekleşmesi ve 1990'lı yıllarda da SSCB'nin dağılması ile küreselleşmenin egemenliğine girmiştir. Bu süreçle birlikte birçok kavram, kurum, olay ve olgu da küreselleşmiştir. Mesela, demokrasi, insan hakları, serbest piyasa ekonomisi gibi. Çevre sorunları da yaşanan felaketlerle birlikte bu sürecin bir parçası olarak küreselleşme modasına uymuştur. Aslında pekte ilgisi olmamasına rağmen bizim gibi gelişmekte olan ülkeler de küreselleştirilen bu sorunlarla yüzleşmek zorunda bırakıldı.
Hakikaten dünyanın bu yok oluşuna katkılarına baktığımızda gelişmekte olan ülkelerin etkisinin yok denecek kadar az olduğu görülür. Asıl sorumlular, G8 ülkeleri dediğimiz Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’dir. Ve sadece bu ülkelerin süreçteki rolleri %47’dir.Küresel boyutlara ulaştırdıkları sorunlardan hava kirliliği, sera gazları, ozon tabakası tahribatları, küresel ısınma, nükleer ve katı atıklar gibi daha bir çok çevre sorunu, mavi kürenin geleceğini tehdit etmektedir.
BM’nin bugüne kadar hazırladığı en kapsamlı ve ciddi iklim raporundan basına sızan bilgilere göre yakın gelecekte Türkiye’nin de yer aldığı Güney Avrupa, son derece yakıcı sıcak dalgalarına yakalanacakmış. Kuzey Afrika’da kuraklık daha da yaygınlaşacak. Küçük ada ülkelerini deniz yutacak. Dahası, Asya ve Afrika kuraklık ve fırtınalarla yaşanmaz hale gelecekmiş.
Tüm bunlardan sonra, yerküremiz bu ağır yükün ve tahribatın altından nasıl kalkar bilinmez. Ama bildiğimiz en acı gerçek insanlığın geleceğinin hiçte iç açıcı olmadığı gerçeğidir. Yaptığımız tek şey şimdilik hiçbir tedbir almadan günübirlik yaşamla kendi kendimizi kandırmak oluyor. Oysa yarattığımız dünya herkesin yaşamak zorunda olduğu tek gezegen ve başka dünyada yok. Selam ve Sevgiler…
Yani anlayacağınız bilerek veya bilmeyerek yaşadığımız dünyayı yaşanmaz hale getirdik. Hem de en büyük kötülüğü kendimize, gelecek nesillere yaptığımızın farkına bile varmadan. Düşünün gelecekte çocuklar bir çok balık türünü kuş türünü resimlerde görüp tanıyacak. Yine o balık türlerini yüzerken kuş türlerini uçarken göremeyecek, dahası belki de yüzlerinde oksijen maskeleri ile dolaşmak zorunda kalacaklar. Peki, yaşamak zorunda olduğumuz tek gezegen nasıl bu hale getirildi?
Dünya, 1970'lı yıllarda çok uluslu şirketlerin çoğalması, 1980'li yılarda uzayda iletişim devriminin gerçekleşmesi ve 1990'lı yıllarda da SSCB'nin dağılması ile küreselleşmenin egemenliğine girmiştir. Bu süreçle birlikte birçok kavram, kurum, olay ve olgu da küreselleşmiştir. Mesela, demokrasi, insan hakları, serbest piyasa ekonomisi gibi. Çevre sorunları da yaşanan felaketlerle birlikte bu sürecin bir parçası olarak küreselleşme modasına uymuştur. Aslında pekte ilgisi olmamasına rağmen bizim gibi gelişmekte olan ülkeler de küreselleştirilen bu sorunlarla yüzleşmek zorunda bırakıldı.
Hakikaten dünyanın bu yok oluşuna katkılarına baktığımızda gelişmekte olan ülkelerin etkisinin yok denecek kadar az olduğu görülür. Asıl sorumlular, G8 ülkeleri dediğimiz Kanada, Fransa, Almanya, İtalya, Japonya, Rusya, İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri’dir. Ve sadece bu ülkelerin süreçteki rolleri %47’dir.Küresel boyutlara ulaştırdıkları sorunlardan hava kirliliği, sera gazları, ozon tabakası tahribatları, küresel ısınma, nükleer ve katı atıklar gibi daha bir çok çevre sorunu, mavi kürenin geleceğini tehdit etmektedir.
BM’nin bugüne kadar hazırladığı en kapsamlı ve ciddi iklim raporundan basına sızan bilgilere göre yakın gelecekte Türkiye’nin de yer aldığı Güney Avrupa, son derece yakıcı sıcak dalgalarına yakalanacakmış. Kuzey Afrika’da kuraklık daha da yaygınlaşacak. Küçük ada ülkelerini deniz yutacak. Dahası, Asya ve Afrika kuraklık ve fırtınalarla yaşanmaz hale gelecekmiş.
Tüm bunlardan sonra, yerküremiz bu ağır yükün ve tahribatın altından nasıl kalkar bilinmez. Ama bildiğimiz en acı gerçek insanlığın geleceğinin hiçte iç açıcı olmadığı gerçeğidir. Yaptığımız tek şey şimdilik hiçbir tedbir almadan günübirlik yaşamla kendi kendimizi kandırmak oluyor. Oysa yarattığımız dünya herkesin yaşamak zorunda olduğu tek gezegen ve başka dünyada yok. Selam ve Sevgiler…