Yurdumuzun düşman işgaline uğradığı yıllarda vatan sevgisi ve inancını ayakta tutmak için kaleme alınan istiklal marşımızı kabulünün 88.yıldönümünde bir kez daha coşkuyla anıyoruz.
Milli sairimiz Mehmet Akif ERSOY 20 Aralık 1873 yılında İstanbul’un Fatih ilçesi Sarıgüzel semtinde dünyaya geldi
Babası dönemin üniversitelerinde profesörlük yapan İpekli temiz Tahir hoca; annesi de Sovyet Rusya’nın zulümlerinden kurtularak Türkiye’ye sığınan Tokat doğumlu Emine Şerife Hanımdır. Mehmet Akif in bir de Nuriye adında bir de kız kardeşi vardır. 25 yaşında iken İsmet Hanımla evlenen üstadın 3 kız, 2 erkek çocuğu olmuştur
Milli şairimizin kendi ifadesiyle iman kuvvetini İpekli babası Temiz Tahir Hoca’dan; Türk kültürüne dayanan milli ilhamlarını da Türkistanlı anasından almıştır.
Sırasıyla mahalle mektebi, iptidai, rüştiye ve mülkiye idadisi bitirdi. Liseden sonra döneminin gözde okullarından baytarlık mektebine ( veterinerlik fakültesi) devam etti
1893’te veterinerlik fakültesinden ilk mezun olanlardan oldu ve bu okulun birincisi olarak diplomasını aldı. Mehmet Akif ERSOY, Türkçemizin yanında Arapça, Farsça ve Fransızca’yı bu milletlerin edebiyatlarını takip ve tercüme edecek kadar iyi biliyordu.
Mesleği gereği Rumeli yi Anadolu’yu ve Arap ülkelerini dolaştı. Birinci TBMM acılınca bizzat Mustafa Kemal’in teşvik ve onayıyla en çok oyu alarak Burdur milletvekili olarak seçildi.
Milli mücadeleyi desteklemek amacıyla, Eskişehir, Konya, Kastamonu, Burdur, Sandıklı, Dinar, Afyon Antalya ve çevrelerini dolaştı. Haklin bilinçlenmesinde büyük rol aldı.
Kazım Karabekir paşanın ifadesiyle o, davasına candan bağlı bir şairdir.
Hayatı boyunca nice savaşlar, yok oluşlar görmüştü. Trablusgarp Savaşı, Balkanları, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş savaşı; ancak bir an ümitsizliğe kapılmadı. İmanı ve inançları onu hep ayakta tuttu.
O, ne Avrupa’dan medet umdu. Ne Amerikan mandasına girmeyi savundu. Yalnız ve yalnız Türk’ün gücüne, Atatürk’ün askeri dehasına güvendi.
Ülkesi için teşkilat-ı mahsusa emrine girdi. Başka bir deyişle Türk gizli askeri teşkilatına üye oldu. Berlin’den Necip kadar dolaştı. Kurtuluş savaşında yalnız fikirleriyle, şiirleriyle değil; bedeniyle de bulundu. Cami kürsülerinde hutbeleriyle Türk milletini Kurtuluş savaşına çağırdı.
İleri sürdüğü düşüncelere uyarak yaşayan gerçek bir ahlak adamıydı o.
“Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur dönme bilmeyiz yürürüz.”diye haykırmıştır işgalci Avrupa devletlerine karşı. Medeni geçinen tek dişi kalmış canavara karşı dimdik durdu her zaman. Onun görüşü iki esas noktaya dayanır.1.si Millet sevgisi 2.si İslam esaslarıdır. Hep bu doğrultuda yaşadı. Nokta kadar menfaati için, virgül kadar eğilmedi. Dimdik ve sapasağlam ayakta kaldı. Ve bir çınar gibide ayakta öldü.27 Aralık 1936’da Hakka yürüyen M. Akif ERSOY hayatına son noktayı koymuştu ama biliyordu ki fikirleri sonsuza dek yaşayacak.
İdealleri için şiir yazardı. Dindardı; kindar değil. Köşklerde, saraylarda değil, mahalle kahvelerinde konaklardı. Toplumun içinde yaşar fildişi kulelere kaçmazdı.
Akif, gerçek bir Müslüman’dı. Hayatı boyunca Türk olarak yaşadı. Türkçe düşündü. Türkçe yazdı. Duygularını Türkçe dile getirdi. Çünkü özü sözü bir şairdi. Vatanına âşık, milletine dosttu.
Doğruluktan bir an bile sapmadı. “Uysalım ama kim demiş koyunum diye” sözüyle yerine göre sert tavrını da ifade etmişti düşmanlarına karşı.
Asım’ın neslini amaçlamıştı. Bu nesil namusunu, vatanını, dilini, dinini korur ve geleceğinden emin olur.
Kendisine sorulan bir soru üzerine şu güzel cevabı verir: “Türk milletindenim, İslam ümmetindenim ve ilmin medeniyetindenim.” Aslında yalnızca bu cevabı bile onu yorumlamaya yetmez mi?
Ne yazık ki O’nu yeterince tanımıyoruz. O’nu daha iyi tanımaya çok ihtiyacımız var. Çünkü O’nda bir devrin tarihi ve sosyal gerçekleri var. Mehmet Akif ERSOY’un birçok özelliği vardır. Hayatın pek çok yönlerinde kendini geliştirmiştir.
“Asımın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek. “Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem.
İşte çiğnetmedi yurdunu çiğnetmeyecek.” Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım.”
O, hayalci bir şair mi? Hayır. Şiirde hakikatin avcısı, doğruluğun savunucusudur.
O, Boğaz içinde yüzme yarışmalarında birinci gelen bir yüzücüdür.
O, Kuran-ı Kerim’i çok iyi bilen bir tefsir âlimiydi.
O, Batılı romanları tahlil eden bir edebiyatçıdır.
O, Halkalıda hayvanları ameliyat eden bir baytardır.
O, musikiyle yoğrulan bir musiki şinastır.
O, millî şairdi yabancı hiçbir unsura aklında ve gönlünde yer ayırmamıştır. Kendi milletinin acılarıyla üzülmüş, yine kendi milletinin sevinçleriyle sevinmiştir.
Kısacası o, hayatının hiçbir devresinde beynini kiraya vermemiş, at gözlüğü takmamıştır.
Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.
Milli sairimiz Mehmet Akif ERSOY 20 Aralık 1873 yılında İstanbul’un Fatih ilçesi Sarıgüzel semtinde dünyaya geldi
Babası dönemin üniversitelerinde profesörlük yapan İpekli temiz Tahir hoca; annesi de Sovyet Rusya’nın zulümlerinden kurtularak Türkiye’ye sığınan Tokat doğumlu Emine Şerife Hanımdır. Mehmet Akif in bir de Nuriye adında bir de kız kardeşi vardır. 25 yaşında iken İsmet Hanımla evlenen üstadın 3 kız, 2 erkek çocuğu olmuştur
Milli şairimizin kendi ifadesiyle iman kuvvetini İpekli babası Temiz Tahir Hoca’dan; Türk kültürüne dayanan milli ilhamlarını da Türkistanlı anasından almıştır.
Sırasıyla mahalle mektebi, iptidai, rüştiye ve mülkiye idadisi bitirdi. Liseden sonra döneminin gözde okullarından baytarlık mektebine ( veterinerlik fakültesi) devam etti
1893’te veterinerlik fakültesinden ilk mezun olanlardan oldu ve bu okulun birincisi olarak diplomasını aldı. Mehmet Akif ERSOY, Türkçemizin yanında Arapça, Farsça ve Fransızca’yı bu milletlerin edebiyatlarını takip ve tercüme edecek kadar iyi biliyordu.
Mesleği gereği Rumeli yi Anadolu’yu ve Arap ülkelerini dolaştı. Birinci TBMM acılınca bizzat Mustafa Kemal’in teşvik ve onayıyla en çok oyu alarak Burdur milletvekili olarak seçildi.
Milli mücadeleyi desteklemek amacıyla, Eskişehir, Konya, Kastamonu, Burdur, Sandıklı, Dinar, Afyon Antalya ve çevrelerini dolaştı. Haklin bilinçlenmesinde büyük rol aldı.
Kazım Karabekir paşanın ifadesiyle o, davasına candan bağlı bir şairdir.
Hayatı boyunca nice savaşlar, yok oluşlar görmüştü. Trablusgarp Savaşı, Balkanları, 1. Dünya Savaşı ve Kurtuluş savaşı; ancak bir an ümitsizliğe kapılmadı. İmanı ve inançları onu hep ayakta tuttu.
O, ne Avrupa’dan medet umdu. Ne Amerikan mandasına girmeyi savundu. Yalnız ve yalnız Türk’ün gücüne, Atatürk’ün askeri dehasına güvendi.
Ülkesi için teşkilat-ı mahsusa emrine girdi. Başka bir deyişle Türk gizli askeri teşkilatına üye oldu. Berlin’den Necip kadar dolaştı. Kurtuluş savaşında yalnız fikirleriyle, şiirleriyle değil; bedeniyle de bulundu. Cami kürsülerinde hutbeleriyle Türk milletini Kurtuluş savaşına çağırdı.
İleri sürdüğü düşüncelere uyarak yaşayan gerçek bir ahlak adamıydı o.
“Cehennem olsa gelen göğsümüzde söndürürüz.
Bu yol ki Hak yoludur dönme bilmeyiz yürürüz.”diye haykırmıştır işgalci Avrupa devletlerine karşı. Medeni geçinen tek dişi kalmış canavara karşı dimdik durdu her zaman. Onun görüşü iki esas noktaya dayanır.1.si Millet sevgisi 2.si İslam esaslarıdır. Hep bu doğrultuda yaşadı. Nokta kadar menfaati için, virgül kadar eğilmedi. Dimdik ve sapasağlam ayakta kaldı. Ve bir çınar gibide ayakta öldü.27 Aralık 1936’da Hakka yürüyen M. Akif ERSOY hayatına son noktayı koymuştu ama biliyordu ki fikirleri sonsuza dek yaşayacak.
İdealleri için şiir yazardı. Dindardı; kindar değil. Köşklerde, saraylarda değil, mahalle kahvelerinde konaklardı. Toplumun içinde yaşar fildişi kulelere kaçmazdı.
Akif, gerçek bir Müslüman’dı. Hayatı boyunca Türk olarak yaşadı. Türkçe düşündü. Türkçe yazdı. Duygularını Türkçe dile getirdi. Çünkü özü sözü bir şairdi. Vatanına âşık, milletine dosttu.
Doğruluktan bir an bile sapmadı. “Uysalım ama kim demiş koyunum diye” sözüyle yerine göre sert tavrını da ifade etmişti düşmanlarına karşı.
Asım’ın neslini amaçlamıştı. Bu nesil namusunu, vatanını, dilini, dinini korur ve geleceğinden emin olur.
Kendisine sorulan bir soru üzerine şu güzel cevabı verir: “Türk milletindenim, İslam ümmetindenim ve ilmin medeniyetindenim.” Aslında yalnızca bu cevabı bile onu yorumlamaya yetmez mi?
Ne yazık ki O’nu yeterince tanımıyoruz. O’nu daha iyi tanımaya çok ihtiyacımız var. Çünkü O’nda bir devrin tarihi ve sosyal gerçekleri var. Mehmet Akif ERSOY’un birçok özelliği vardır. Hayatın pek çok yönlerinde kendini geliştirmiştir.
“Asımın nesli diyordum ya nesilmiş gerçek. “Ağlarım, ağlatamam; hissederim, söyleyemem.
İşte çiğnetmedi yurdunu çiğnetmeyecek.” Dili yok kalbimin, ondan ne kadar bizarım.”
O, hayalci bir şair mi? Hayır. Şiirde hakikatin avcısı, doğruluğun savunucusudur.
O, Boğaz içinde yüzme yarışmalarında birinci gelen bir yüzücüdür.
O, Kuran-ı Kerim’i çok iyi bilen bir tefsir âlimiydi.
O, Batılı romanları tahlil eden bir edebiyatçıdır.
O, Halkalıda hayvanları ameliyat eden bir baytardır.
O, musikiyle yoğrulan bir musiki şinastır.
O, millî şairdi yabancı hiçbir unsura aklında ve gönlünde yer ayırmamıştır. Kendi milletinin acılarıyla üzülmüş, yine kendi milletinin sevinçleriyle sevinmiştir.
Kısacası o, hayatının hiçbir devresinde beynini kiraya vermemiş, at gözlüğü takmamıştır.
Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.