MİLLETVEKİLİ EMEKLİ MAAŞLARI, MEMUR EMEKLİ MAAŞLARI VE HZ.ÖMER'İN MAAŞ FORMÜLÜ

Cumhurbaşkanımız Sayın Abdullah GÜL tarafından TBMM’ne iade edilen milletvekillerinin emeklilik maaşlarıyla ilgili düzenleme, içeriği itibariyle büyük tepkilere neden olurken bir taraftan da çok hayırlı bir işe de sebep olmuştur.

Bu düzenlemeye gösterilen tepkiler; devlet ve hükümet yetkililerinin ve tüm kamuoyunun emekli maaşlarındaki azlığın ve acınacaklığın farkına varmasına neden olmuştur.


Ülkemizde emeklilerin geçim sıkıntılarıyla ciddi anlamda ilgilenen ve bu konuyu TBMM başta olmak üzere, ilgili bakanlıklara taşıyan, üzerinde çalışmalar yapan ve yaptıran çok etkili ilgi gurupları yoktur. Emekli memurların sendika kurma hakları yoktur. Dolayısıyla emekli memurlar, sayıları çok olmakla beraber, örgütlenemedikleri ve organize olamadıkları için, durumlarını ilgililere aktarma noktasında çok etkili olamamaktadırlar. Bu nedenle, milletvekilleriyle ilgili emeklilik maaş düzenlemesine verilen tepkiler, emeklilerin gerçek durumunun görülmesine neden olmuştur. Herkes artık “kralın çıplak olduğunu” görmüştür.


Emeklilerin en büyük problemi; çalıştıkları dönemdeki aldıkları maaşla emekli olduktan sonra aldıkları maaş arasındaki oranın her geçen yıl sürekli olarak emeklilerin zararına artmasıdır.


Özellikle memur emeklilerinin maaş artışları sadece genel memur maaş artış katsayılarına bağlı kalırken; çalışanların maaşlarında ise değişik isimler altında pek çok ilave maaş artış formülleri uygulanmaktadır. Bu uygulanan ilave artışlar memur emeklilerine yansımadığı için, emeklilerin bunlardan yararlanması da mümkün olmamaktadır. Bu duruma bir örnek vermek gerekirse;  2006 yılı temmuz ayında 1/4 ündeki çalışan bir öğretmenin almış olduğu aylık net maaş 1005 tl dir. Aynı dönemde 1/4 ündeki emekli bir öğretmenin aylık maaşı ise yaklaşık 845 tl dir. Aradaki fark 160 Tldir. 2011 yılı temmuz ayında ise; 1/4 ündeki çalışan bir öğretmenin net maaşı 1886 Tl dir. Aynı dönemde 1/4 ündeki emekli öğretmenin aylık maaşı ise yaklaşık 1350 Tl dir. Aradaki fark ise; 536 Tldir. ( Bu karşılaştırmalara çalışan öğretmenlerin aldığı ders ücretleri ve aile ödeneği katılmamıştır.)


Asıl sorun, yukarıda örneklendirdiğimiz noktadadır. Emeklilerin maaş artışları sadece maaş katsayı puan artışlarına bağlı kalırken, çalışanların maaş artışları ise; aile, çocuk ödenekleri dâhil, ek olarak verilen çeşitli diğer ödenek artışlarını içine almasıdır.

Bir de şunu anlamak mümkün değildir. Eşi çalışmayan bir memura aile yardım parası ödenirken, aynı kişiye, emekli olduğunda çalışmayan eşine ödenen bu paranın kesilmesidir. Kişi aynı kişi, eş aynı eş ama, nedense asıl eş parasının ödeneceği emeklilikte bu ödeme yapılmamaktadır. 

Milletvekili emekli maaşlarının artışlarıyla gündeme gelen tüm emeklilerin mali durumlarını iyileştirici çalışmalar, -bu gündeme geliş bir fırsat kabul edilerek- bir an önce yapılmalıdır. Zaman geçtikçe konunun gündemden düşmesi ve tekrar emeklilerin perişan halleriyle başbaşa kalmamaları için, bir an önce bu konuda çalışma yapılması için tüm emeklilerin gayret göstermesi gerekir.
 
Milletvekillerimizin maaşları ve emeklilikleri
 
Milletvekillerimizin maaşları ne kadar olmalıdır? Bu noktada kimsenin bir itirazı yoktur. Ne kadar olması gerekiyorsa o kadar olmalıdır. Çünkü; her türlü baskıya açık bir konumda çalışan milletvekillerimizin parasal hiçbir sıkıntısı olmamalı, özellikle parasal baskı unsurlarına ve etkilerine karşı dimdik ayakta durabilecekleri bir maaşları olmalıdır.

Milletvekillerimizin emeklilik dönemi maaşları ise, normal emeklilik geçiren vatandaşlardan farlı olmamalıdır. Normal bir memurun emeklilikteki durumu ne ise, Sayın milletvekillerinin emeklilikteki durumları da aynı telakki edilmelidir. Emekli milletvekillerine emekli maaşı yetmiyorsa, diğer emeklilere de yetmiyordur. Ve hepsinin mali durumları düzeltilmelidir. O zaman asıl adalet sağlanmış olur.

Yasa çıkarma veya düzenleme yapma yetkisini sadece kendi emeklilikleri için düşünmek ise, pek adil olmayan ve ucu açık düşüncelere neden olabilecek bir anlayış sergilemek olur. 
 
Ve bir hikâye…
 
Tarihi bir anekdotta şöyle denmektedir: Padişah, savaş öncesi tebasıyla birlikte dua eder: “Ey Allah’ım, bu gazada bizi muzaffer edersen, alacağım ganimetin tümünü senin fakir fukara kullarına dağıtacağım...”


Aşk ile yapılan bu duadan sonra, savaş kazanılır ve sıra ganimetlerin fakir fukaraya dağıtımına gelir. Dağıtım yapılırken kendilerine bir şey kalmadığını gören vezirlerden biri padişahın huzuruna gelerek; “Hünkârım, bize bir şey kalmadı, hep dağıttınız, bir kısmını da saraya bırakalım.” deyince Padişah, birden savaş öncesi verdiği sözü hatırlar. Diğer taraftan, vezirin sözleriyle de kafası karışmıştır. Konuyu danışmak üzere ordu içinde bilgeliği ile ün salmış “Deli Veli” namlı kişinin çağrılmasını ister.


Padişah, huzuruna gelen Deli Veli’ye olanları bir bir anlattıktan sonra; “Biz savaş öncesi Yüce Allah’a ganimetleri dağıtacağız diye söz verdik, şimdi ise bir kısmını saraya bırakmak istiyoruz ne diyorsun bu işe…” Bilge kişi birden başını gökyüzüne kaldırıp parmağı ile de yukarıyı işaret ederek; “Padişahım, yukarıdakine bir daha işiniz düşmeyecekse ganimeti dağıtmaya bilirsiniz ama bir daha işiniz düşecekse biraz daha düşünseniz iyi olur derim!..” cevabını verir.


Bu hikâyeden kim ne ders çıkarır bilemiyorum.
 
Hz. Ömer (r.a.)’in maaş formülü

Adaleti tesisi etmek bu dünyada en zor işlerden biri olsa gerektir. Bir diğer ifadeyle “Adalet”, kulların, özellikle de yöneticilerin en büyük kulluk imtihanlarından biridir. Onun için yöneticilerimize de bu noktada dua etmek, adil olmaları için dua etmek gerekir.

Maaş adaletsizliği ülkemizde her zaman dillendirilir. Belki bundan sonra da hep gündemde kalacaktır. Çözümü belki de en zor işlerden biridir.
 
Adaleti ile dillere destan Hazreti Ömer (r.a.) in bir çalışması, milletvekili emeklilik maaşları dolayısıyla çeşitli yazarlar tarafından köşe yazılarında dile getirildi. Çok dikkate değer bir adalet örneği olduğu için ben de burada zikretmek istiyorum.

Hazreti Ömer (r.a) Halife olmuştur. Devlet başkanıdır. Sahabenin önde gelenlerinin bulunduğu bir mecliste “Devlet hazinesinden ne kadar maaş alabilirim.” diye sorar. Orada bulunan Hazreti Ali (r.a) ise şu cevabı verir: “Ümmetinden en fakirin geçimliği kadar.” Hz. Ömer Efendimiz de maaşını bu ölçüye göre alır.
 
Çalışanların ve emeklilerin maaşlarına yeni formüller getirilebilir mi?
 
Hazreti Ömer (r.a) in maaş formülünden de hareketle, acaba yeni maaş formülleri gündeme gelebilir mi? Üzerinde çalışılması gereken bu konuda aklımıza gelen iki noktayı belirtelim.
 
1-      Memurların maaşları en yüksek devlet memur maaşına endeksli olarak ödenmektedir. Peki, bu değiştirilip, bütün maaşlar “Asgari Ücret”e göre belirlenirse ne olur? Yani önce asgari ücret belirlenecek, bundan sonra da çalışanlar için asgari ücretin katları olarak maaşlar belirlenecek. Örneğin milletvekili maaşları asgari ücretin 20 katı olsun. Gelecek yıl maaşlarının artmasını isteyen milletvekillerimiz bunun gerçekleşmesi için öncelikle asgari ücreti artırma çalışmasında bulunmak zorunda kalacaklardır. En alt maaş gurubunun da böylelikle ve zaruri olarak maaşları artmış olacaktır.
2-      Yeni Anayasa’da konuya yer verilip, sosyal adalet noktasında, çalışanlarla, bunların emeklileri arasındaki maaş farkının en yüksek olabileceği nokta sınırı belirlenebilir. Örneğin çalışanlarla, bunların emeklileri arasındaki maaş farkı %25’i geçemez gibi bağlayıcı hükümler konabilirse, sesini duyuramayan ve büyük mağduriyet çeken emekliler de anayasa ile rahatlamış olurlar.

Güzel günler dileğiyle.
YORUM EKLE