MÜSLÜMANCA DÜŞÜNMEK MÜSLÜMANCA YAŞAMAK

Müslüman’ın haiz olduğu en büyük avantaj; Müslüman’ca yaşamak. Müslüman’ca yaşamak için öncelikle Müslüman’ca düşünme tarzının insanlarda hasıl olması gerekmektedir.Yanlış yönlendirmelerle ve yanlış bilgilerle oluşturulmuş bir düşünce tarzı ile hakikate ulaşmanız mümkün değildir.

Kafası Çağdaş putlarla uzlaşmacı bir tavra sürüklenen bazı Müslümanlar belki durumu bütün vahametiyle kavramakta acze düşmekte ve çoğu zaman da bilinçsizce İslam düşmanlarıyla aynı safta yer alabilmektedirler. Bakışlarımıza İslam’ın öngördüğü şartlar değil, fakat İslam dışı dünyanın gözümüze taktığı gözlükler hâkim kılınmıştır.
Müslüman’ca bakmak nasıl olur? Müslüman, kendisini değerlendirmeye tabi tutmak isteyen kıstası ”Müslüman’ca” olup olmadığına bakmaktır. Eğer kullanılan kıstas “Müslüman’ca” değilse, bu kıstas, İslam’ı ister göklere çıkarsın, ister yerin dibine geçirmeye çabalasın bir değer ifade etmez. Başka bir deyişle bizim için aslolan, bu kıstaslar hakkında İslam’ın ne dediğidir.

Bu yüzdendir ki olup bitenleri bize göstermeye çalıştıkları gibi değil de Müslüman’ca bir bakışla görmek zorundayız diyoruz. Velhasıl Müslüman, çağın gözüyle İslam’a bakmamalı, her daim İslam’ın gözüyle çağa bakmalı.

Dine Allah’ın emri olduğu için ve sırf bunun için inanmak asal bir usul meselesidir. Bu yüzdendir ki, akla mantığa yahut hikmete ve felsefeye uygundur diye dine inanmak küfür sayılmıştır. Dininin hükümlerine hiçbir sebeple mukayyet olmadan inanmak, inanmayı kendi hakikati içinde yakalamak ve öylece saklamak anlamına gelir.

Müslümanları öteki din mensuplarından ayıran en önemli niteliklerden biri her amelini, her davranışını “Allah Rızası” için ifa etmesi gerçeğidir. Müslüman’ın gayesi “Allah’ın Rızasını” kazanmaktır. Halen materyalistik bir bazda işleyen bir kafa yapısının önümüze getirdiği ve gerçekleştirmesini istediği hususların hiçbiri Müslüman için asgari bir düzeyde bile herhangi bir gaye değeri taşımaz. Materyalistik düşüncenin bize gaye diye gösterdiği herşey İslami bir hayatın sonucundan ibarettir.

Ayrıca şu inceliği de belirtmek gerekiyor; Karşılık beklemeden amellerini sırf Allah rızası için işleyenler, Allah’ın vaadettiklerini umarak amel işleyenler umdukları bütün nimetlere ulaşırlar, belki biraz fazlasını da!

İslam’a göre bir yaşama tarzını elde edebilmek İslam’a göre düşünmek, onun hakkında birtakım “maddi” bilgiler elde etmekle gerçekleştirilmez. Mühim olan kafatasını birtakım bilgilerle doldurmuş olmak değil, İslam’ın gerektirdiği “Hakikat Bilgisi ” içerisinde düşünebilme yeteneğidir. Prensiplere ulaşamamış bir bilgi manzumesi ne kadar yüklü olursa olsun, hiç beklenmedik yerlerde, kolaylıkla mihverinden sapabilir. Prensiplere ulaşabilen bir bilgi manzumesi ise “bilinçli” olmakla ilgilidir.

Müslüman bir yandan namaz kılar, orucunu tutarken, bir yanda da küfrün ve zulmün aleti olmaya bilerek veya bilmeyerek devam ederse, onda elbette belli bir bilincin bulunduğundan bahsedilmez.

Bugünkü hayat tarzının en önemli özelliği, Müslüman’ı, farkında olmadan İslam dışı emirle itaat etmeye razı kılmasıdır. Dünyaya karşı muhabbet, bağlanma gün ve gün artmaktadır. Bugün sokakta ki Müslüman’ın çok sayıda küçük ilahları vardır fakat bilmemektedir. Çünkü kulluğunun farkında değildir, unutmuştur. Gene unutmuştur ki, Allah’tan başka ilah tanıyana Allah her şeyi ilah kılar, Allah’tan başkasına kulluk edeni de Allah her şeye kul eder.

İslam, onu bütün ruhuyla kavramayanlara oldukça “parodoksal (çatışma-çelişkili)” gelebilir. Halbuki İslami kuralların hiçbiri diğeri ile çatışmamıştır. Bir yerde zenginliğin övüldüğünü görürsünüz, bir yerde fakirliğin nimetlerinden bahsedilir. Bir yerde insanların birbirine güvenmeleri gerektiği söylenirken, başka bir yerde tam tersini söyleyen bir ifadeyle karşılaşabilirsiniz. Bütün bu ifadelerin altındaki gizli anlamı (hikmeti) kavramadan sadece lafızlara göre hükmetmeye kalkışırsak, içinden çıkılması imkânsız çelişkilerle karşı karşıya bulunduğumuzu sanabiliriz. Fakat çelişki gibi görünen bu ve benzeri ifadelerin altındaki değişmez “temel bildiri”yi hesaba kattığımızda, bunların bütünüyle insanı apayrı bir hayat düzenine, yepyeni bir düzleme çağırdığını farketmekte gecikmeyiz.

Batının kafa yapısı, dini de felsefe haline getirmiştir. Dinin hayatı sevk ve idare edecek yönünü iptal etmiştir. Marx, din afyondur, derken asıl bunu anlatmak istiyordu. Yani Hıristiyanlığın artık insanı harekete geçirici, sevk ve idare edici özünü yitirdiğini vurgulamak istiyordu.

İslam bir zihin fantazisi olarak indirilmemiştir. Yaşasın ve yaşansın, insanları hakiki mutluluğa, huzura ulaştırsın diye indirilmiştir.
YORUM EKLE