16. yüzyılda dünyanın hakimleri büyük insan kitlelerini yönetenlerdi. 17. yüzyılda çeliğe, 18. Yüzyılda kömüre, 19. yüzyılda makinenin gücüne, 20. Yüzyılda petrole, 21. yüzyılda „bilgi‟ye hakim olan ve yönetenler dünyanın yeni hakimleri olacaktır. ”Paul Kennedy
İnsan gücünü eğitemeyen, daha nitelikli ve becerikli hale getiremeyen toplumlar medeniyet ve kalkınma yolunda her zaman geride kalmışlardır. Bunun bilincinde olan Atatürk, cumhuriyetin daha ilk yıllarında bilimin, aydınlanmanın, özgür düşüncenin önüne set çeken tüm unsurlar birer birer ortadan kaldırarak modern eğitim sisteminin temellerini atmıştı. Amaç, genç cumhuriyetin, "Aklı Hür Vicdanı Hür", araştıran, sorgulayan ve gelecek kaygısı olmayan gençliğini yetiştirmekti.
Hal böyle iken 1950’lerden sonra ve özellikle 80 darbesiyle, hedeflenen davranışlardan yavaş yavaş uzaklaşılarak sadece sıra arkadaşıyla rakip hale getirilen, aydınlanmadan, bilimden uzak bir gençlik kitlesinin yaratıldığı döneme gelindi. Son çeyrek yüzyılda da durumu kurtarmak için denenmedik yasa, uygulanmamış öneri, getirilmeyen sınav sistemi kalmadı. Her ile üniversite açıldı. Mevcut üniversitelerin öğrenci sayıları da artırıldı ve bugün sayısı 190’ın üzerine çıkarıldı.
Bu arada her ile üniversite kurduk, gençlerimiz okuyor diye övünürken asıl meseleyi de ıskaladık. Çünkü asıl mesele her ile üniversite açmak değil, nitelikli ve donanımlı insan yetiştirebilmekti. Böyle olmayınca da umudunu kesmeye başlayan iş dünyası diplomaya verdiği önemi azaltmaya başladı.
Anlayacağınız maliyeti yüksek, bütçeyi en çok zorlayan yatırım olan eğitim yatırımının getirisi, beklendiği gibi olmadı. Onca fedakârlıkla alınan diplomalar, bırakın yüksek ücretli işe sahip olmayı, iş bulmayı garantilemeye dahi yetmez oldu. Üniversiteli işsizler ordusu büyüdü de büyüdü. Eskiden “aaa ne tuhaf!” diye bakılan üniversite mezunlarının restoranlarda garsonluk yapması gibi örnekler bir bir çoğalmaya başladı..
OECD raporuna göre de ülkemizdeki her 10 mezundan 4’ü kendi dalından başka bir istihdam alanında çalışmaya başladı. Her ilde üniversite yerine her ile yatırımlar teşvik edilip istihdam alanları yaratılsaydı bugün hem vatandaşlarımız hem mezunlarımız kendi alanlarında daha rahat istihdam alanı bulacak, ülke ekonomisine katkı sağlayacaktı.
Görüldü ki, Ülkemizi yöneten tüm hükümetler, genç ve enerjik bir nüfusa sahip olduğumuzu gururla söylemelerine rağmen en başarısız oldukları alan, açık ara eğitim oldu. Çünkü,söylemler sadece söylemlerde kaldı, gizil gücümüz ve en önemli iç dinamiğimiz olan gençlerimiz geleceğe hazırlanamadı.
ABD, Almanya, Fransa ve İngiltere gibi küresel güçler, üniversite sayılarını artırmak yerine eğitimde kaliteye yatırım yaptılar. Planlı çalışmaları neticesinde ihtiyacı kadar nitelikli ve donanımlı doktor, hemşire, mühendis, tekniker, öğretmen vs. yetiştirerek mezun ettikleri gençlerini hiçbir gelecek kaygısı yaşatmadan ülke ekonomisine kazandırdılar.
Bizde artık ülkemizin,diplomalı işsizler ile değil, üreten, yenilikçi, kendini geliştirmiş, yaratıcı, donanımlı, işi olan diplomalı gençlerimiz ile güneş açmasını istiyoruz. Hayata küsmüş mutsuz değil, yüzü gülen ufku geniş, hayata sımsıkı sarılan gençler istiyoruz. İşte o zaman bizde büyük ülke olacağız. Selam ve sevgiler…