İnsan olumlu ve olumsuz bütün duyguları bünyesinde barındıran sosyal bir varlıktır. En önemli duygularının başında da öfke gelir. Öfke; mutluluk, üzüntü, korku, endişe, keder gibi doyurulmamış isteklere, istenmeyen sonuçlara ve karşılanmayan beklentilere karşı verilen duygusal bir tepkidir. Her yaştan, her kültürden ve her meslekten insan tarafından yaşanılmış evrensel bir duygudur.
Haksızlığa ve hayal kırıklığına uğradığımız da, engellendiğimiz ve kişiliğimize saldırıldığında, baskı ve stres altında olduğumuz da, kendimizi ifade edemediğimiz de ve kışkırtıldığımız da öfkeleniriz. Bu öfke duygusu, kendisini ortaya çıkaran olay veya durumla orantısız ise, öfke kontrolüyle ilgili bir problem yaşıyoruz demektir. Öfkesini kontrol etmekte güçlük çeken birey psikolojik, sosyal, mesleki ve ailevi açıdan birçok olumsuzlukla karşılaşır.
Gerçekten de öfkesini kontrol edemeyen kişi hem kendisine hem de çevresine zarar verir. Bağırmanın, çağırmanın, kızmanın, kontrolsüz laflar söylemenin hiç biri çözüm odaklı değildir. Karşıyı kırmaktan, olayları tırmandırmaktan, daha fazla sorun üretmekten başka bir şeye yaramaz. Bir insanın olgunluğu, onun öfkesini ne kadar yönetebildiğiyle doğru orantılıdır.
Olgun insan kızmayan değil, öfkesini iyi yönetebilen insandır. Zira iyi yönetilememiş öfkenin bedeli de ağırdır. Hapishaneler öfkesini gerçekçi ve anlamlı bir şekilde yönetememiş insanlarla doludur. İyi yönetilemeyen öfkeler devlete ve topluma ağır ekonomik bedeller ödetir. ‘Söz ağızdan çıkana kadar sahibinin esiridir, fakat ağızdan çıktıktan sonra sahibi onun esiri olur.’ diye çok güzel bir söz vardır. Bazen istemeyerek veya haklı olduğumuzu düşünerek söylediğimiz sözler, telafisi mümkün olmayan kırgınlıklara sebep olabiliyor. Öfkesini yönetemeyen ve çevresindeki herkesle ilişkilerini bozan birinin hikayesini çoğumuz biliriz.
Bir zamanlar çok çabuk öfkelenen ve bu yüzden hiç arkadaş edinemeyen küçük bir delikanlı varmış. Babası ona bir kese dolusu çivi vermiş ve her öfkelendiğinde, bahçe kapısına bir çivi çakması gerektiğini söylemiş. Delikanlı daha ilk gün kapıya 37 çivi çakmış.
İlerleyen haftalarda öfkesini kontrol etmeyi öğrendikçe, kapıya çaktığı çivilerin sayısı da, her geçen gün azalmış. Gün gelmiş, öfkesini kontrol etmenin, kapıya çivi çakmaktan daha kolay olduğunun keşfetmiş. Ve bir gün delikanlı, öfkesine hiç kapılmamayı öğrenmiş.
Koşup babasına durumu anlatmış ve babası da ona, öfkesine her hakim oluşunda, kapıdan bir çivi çıkartmasını söylemiş. Günler geçmiş delikanlı babasına, kapıdaki tüm çivileri söküldüğünü anlatmış. Babası da onu elinden tutup, bahçe kapısının yanına getirip, söyle demiş;
“Aferin oğlum, çok şey başardın ama bir bak, kapının üstü delik deşik oldu. Bu kapı asla eskisi gibi olmayacak. Öfkeyle söylediğin sözler, tıpkı bu delikler gibi iz bırakır. Bir insana bıçak saplayıp, sonra çekip alabilirsin ama üst üste ne kadar özür dilersen dile, o yara hala oradadır. Kırılan eşyalar onarılabilir ama incinen, kırılan ve dağılan duyguların onarılması zordur.
Güzel bir sözle bitirelim. “Mutlu iken söz verme, üzgün isen cevap verme, öfkeliysen de sakın karar verme… Yoksa üzende sen olursun üzülende…” Selam ve sevgiler…
Haksızlığa ve hayal kırıklığına uğradığımız da, engellendiğimiz ve kişiliğimize saldırıldığında, baskı ve stres altında olduğumuz da, kendimizi ifade edemediğimiz de ve kışkırtıldığımız da öfkeleniriz. Bu öfke duygusu, kendisini ortaya çıkaran olay veya durumla orantısız ise, öfke kontrolüyle ilgili bir problem yaşıyoruz demektir. Öfkesini kontrol etmekte güçlük çeken birey psikolojik, sosyal, mesleki ve ailevi açıdan birçok olumsuzlukla karşılaşır.
Gerçekten de öfkesini kontrol edemeyen kişi hem kendisine hem de çevresine zarar verir. Bağırmanın, çağırmanın, kızmanın, kontrolsüz laflar söylemenin hiç biri çözüm odaklı değildir. Karşıyı kırmaktan, olayları tırmandırmaktan, daha fazla sorun üretmekten başka bir şeye yaramaz. Bir insanın olgunluğu, onun öfkesini ne kadar yönetebildiğiyle doğru orantılıdır.
Olgun insan kızmayan değil, öfkesini iyi yönetebilen insandır. Zira iyi yönetilememiş öfkenin bedeli de ağırdır. Hapishaneler öfkesini gerçekçi ve anlamlı bir şekilde yönetememiş insanlarla doludur. İyi yönetilemeyen öfkeler devlete ve topluma ağır ekonomik bedeller ödetir. ‘Söz ağızdan çıkana kadar sahibinin esiridir, fakat ağızdan çıktıktan sonra sahibi onun esiri olur.’ diye çok güzel bir söz vardır. Bazen istemeyerek veya haklı olduğumuzu düşünerek söylediğimiz sözler, telafisi mümkün olmayan kırgınlıklara sebep olabiliyor. Öfkesini yönetemeyen ve çevresindeki herkesle ilişkilerini bozan birinin hikayesini çoğumuz biliriz.
Bir zamanlar çok çabuk öfkelenen ve bu yüzden hiç arkadaş edinemeyen küçük bir delikanlı varmış. Babası ona bir kese dolusu çivi vermiş ve her öfkelendiğinde, bahçe kapısına bir çivi çakması gerektiğini söylemiş. Delikanlı daha ilk gün kapıya 37 çivi çakmış.
İlerleyen haftalarda öfkesini kontrol etmeyi öğrendikçe, kapıya çaktığı çivilerin sayısı da, her geçen gün azalmış. Gün gelmiş, öfkesini kontrol etmenin, kapıya çivi çakmaktan daha kolay olduğunun keşfetmiş. Ve bir gün delikanlı, öfkesine hiç kapılmamayı öğrenmiş.
Koşup babasına durumu anlatmış ve babası da ona, öfkesine her hakim oluşunda, kapıdan bir çivi çıkartmasını söylemiş. Günler geçmiş delikanlı babasına, kapıdaki tüm çivileri söküldüğünü anlatmış. Babası da onu elinden tutup, bahçe kapısının yanına getirip, söyle demiş;
“Aferin oğlum, çok şey başardın ama bir bak, kapının üstü delik deşik oldu. Bu kapı asla eskisi gibi olmayacak. Öfkeyle söylediğin sözler, tıpkı bu delikler gibi iz bırakır. Bir insana bıçak saplayıp, sonra çekip alabilirsin ama üst üste ne kadar özür dilersen dile, o yara hala oradadır. Kırılan eşyalar onarılabilir ama incinen, kırılan ve dağılan duyguların onarılması zordur.
Güzel bir sözle bitirelim. “Mutlu iken söz verme, üzgün isen cevap verme, öfkeliysen de sakın karar verme… Yoksa üzende sen olursun üzülende…” Selam ve sevgiler…