Heybemde getirdim baharları
Ve önüne serdim kilimlerini ömrümün
İsmail Hayal
Zor bir dönemde yüklenmiştik heybelerimizi. Heybelerimizde ki taze bilgilere sevdamızı ve hasretimizi katık ederek düştük en uzak mesafelerin ardına. Farklı iklimlerin ıslattığı kıraç topraklar kaderimizdi besbelli. Bizim kaderimiz gibi bizleri bekleyen minik yüreklerinde kaderiydi bu besbelli.
Toprak bereketli ve bir o kadar da açtı. Aynı göğün altında dilleri ve kültürleri farklı olan bu insanlar da tıpkı bizim anne ve babalarımıza benziyordu. Onlarda aynı kıbleye dönerek aynı Allah’a dua ediyorlardı. Gözyaşlarının rengi yok, acılar aynı acı sevgiler aynı güzellikteydi. Bizler Çanakkale’de aynı iman ve idealler için birlikte çarpışan ve toprağın altında birbirine kaynayan isimsiz kemiklerin torunlarıydık.
Biz tarihin hemen her safhasında birdik ve bir olmaya yemin etmiştik. Bizim birliğimizi bozmak isteyen dâhili ve harici düşmanlara birlikte karşı koymuştuk. Şimdide aynı duygularla aynı yöne birlikte bakıyoruz. “Öğrencilerime kitap getireceğim” diye yollara düşen öğretmenimizin Türk bayrağına sarılı tabutuna Kürtçe ve Türkçe ağıtlar aynı oranda karışırken ben şahadet şerbeti içen öğretmenimin aziz hatırasının ardından gözyaşlarımı içime akıtırken üzerimizde oynanan hain oyunun farkındaydım.
Oyun vardı güzel ülkemizin üstünde ve bizler cehaletin yılmaz savaşçıları olarak şahadete sevdalanmıştık. Toplumları kemiren ve yıkan en büyük düşman cehalete dört bir yandan savaş açmıştık. Bu uğurda önden gidenlerin ayak izlerini takip ediyorduk. Gidenlerin ve dönmeyenlerin kahramanlık hikâyeleri vardı dimağımızda. Heybemiz hayat doluydu güzellik üstüne, kardeşlik adına, birlik ve beraberlik adına.
Kars’ın Kağızman İlçesinin en uzak köyünde izbe bir lojmanda loş ışığın helezonlar çizen en zayıf halkasında gözleri kan çanağına dönercesine öğrencilerine vereceği dersin hazırlıklarını yapıyordum. Dışarıda dağları yerinden oynatan “güm-güm” top sesleri. Ve sınıfta hasrete, sevdaya ve bilgiye aç yavrularımızın kurtarılacak olan yarınlarını inşa ediyorduk.
Birlerimiz ne çoktu oysa. Hem Peygamberimiz bir, dinimiz bir, kıblemiz bir. Sonra köyümüz bir, devletimiz bir, memleketimiz bir.
Şimdi ait olmakla şeref duyduğumuz Türkiye adlı kilimin renkli ve farklı desenlerini oluşturan ve güzel yurdumuzun dört bir yanında cansiperane çalışan öğretmenler olarak mutlu ve huzurlu bir geleceğin inşası için gayret içindeyiz.
Rabbim birlik ve beraberliğimizi bozmasın. Bu güzel coğrafyada farlılıklarımızla oluşturduğumuz güzel fotoğrafı kirletmesin. Bizi aynı ideallerin ortak paydasında hercümerç eylesin.
Bu vesileyle rahmeti Rahmana kavuşan değerli öğretmenlerime rahmet, görevine yeni başlayan öğretmenlerimize milli ve manevi bir şuur vermesini niyaz ederim.
Ve önüne serdim kilimlerini ömrümün
İsmail Hayal
Zor bir dönemde yüklenmiştik heybelerimizi. Heybelerimizde ki taze bilgilere sevdamızı ve hasretimizi katık ederek düştük en uzak mesafelerin ardına. Farklı iklimlerin ıslattığı kıraç topraklar kaderimizdi besbelli. Bizim kaderimiz gibi bizleri bekleyen minik yüreklerinde kaderiydi bu besbelli.
Toprak bereketli ve bir o kadar da açtı. Aynı göğün altında dilleri ve kültürleri farklı olan bu insanlar da tıpkı bizim anne ve babalarımıza benziyordu. Onlarda aynı kıbleye dönerek aynı Allah’a dua ediyorlardı. Gözyaşlarının rengi yok, acılar aynı acı sevgiler aynı güzellikteydi. Bizler Çanakkale’de aynı iman ve idealler için birlikte çarpışan ve toprağın altında birbirine kaynayan isimsiz kemiklerin torunlarıydık.
Biz tarihin hemen her safhasında birdik ve bir olmaya yemin etmiştik. Bizim birliğimizi bozmak isteyen dâhili ve harici düşmanlara birlikte karşı koymuştuk. Şimdide aynı duygularla aynı yöne birlikte bakıyoruz. “Öğrencilerime kitap getireceğim” diye yollara düşen öğretmenimizin Türk bayrağına sarılı tabutuna Kürtçe ve Türkçe ağıtlar aynı oranda karışırken ben şahadet şerbeti içen öğretmenimin aziz hatırasının ardından gözyaşlarımı içime akıtırken üzerimizde oynanan hain oyunun farkındaydım.
Oyun vardı güzel ülkemizin üstünde ve bizler cehaletin yılmaz savaşçıları olarak şahadete sevdalanmıştık. Toplumları kemiren ve yıkan en büyük düşman cehalete dört bir yandan savaş açmıştık. Bu uğurda önden gidenlerin ayak izlerini takip ediyorduk. Gidenlerin ve dönmeyenlerin kahramanlık hikâyeleri vardı dimağımızda. Heybemiz hayat doluydu güzellik üstüne, kardeşlik adına, birlik ve beraberlik adına.
Kars’ın Kağızman İlçesinin en uzak köyünde izbe bir lojmanda loş ışığın helezonlar çizen en zayıf halkasında gözleri kan çanağına dönercesine öğrencilerine vereceği dersin hazırlıklarını yapıyordum. Dışarıda dağları yerinden oynatan “güm-güm” top sesleri. Ve sınıfta hasrete, sevdaya ve bilgiye aç yavrularımızın kurtarılacak olan yarınlarını inşa ediyorduk.
Birlerimiz ne çoktu oysa. Hem Peygamberimiz bir, dinimiz bir, kıblemiz bir. Sonra köyümüz bir, devletimiz bir, memleketimiz bir.
Şimdi ait olmakla şeref duyduğumuz Türkiye adlı kilimin renkli ve farklı desenlerini oluşturan ve güzel yurdumuzun dört bir yanında cansiperane çalışan öğretmenler olarak mutlu ve huzurlu bir geleceğin inşası için gayret içindeyiz.
Rabbim birlik ve beraberliğimizi bozmasın. Bu güzel coğrafyada farlılıklarımızla oluşturduğumuz güzel fotoğrafı kirletmesin. Bizi aynı ideallerin ortak paydasında hercümerç eylesin.
Bu vesileyle rahmeti Rahmana kavuşan değerli öğretmenlerime rahmet, görevine yeni başlayan öğretmenlerimize milli ve manevi bir şuur vermesini niyaz ederim.