Ana rahminden geldik pazara,
Bir kefen aldık döndük mezara.
Yunus Emre
İnsanoğlu doğduğu gün aslında öldüğünü bildiğinden olsa gerek ağlamaya başlar. Ve dünya denen pazarda az yâda çok dolaşır bir zaman. Emekler, sonra yürümeye başlar, okul çağı gelir okula gider, erkekse askerliğini yapar, işe girer, evlenir çoluk çocuğa karışır. Bir zaman çalışır, ev alır, araba alır, nihayeti gün gelir emekli olur, çocuğunu evlendirir, dede veya nine olur, torun sever ve nihayeti tüm kazandıklarını, sevdiklerini geride bırakarak sadece beş metrelik tek sermayesi bembeyaz bir kefene sarılarak tıpkı doğduğu gibi çırılçıplak terk-i diyar eder. Ve üç beş kişinin omzunda son saltanatı olan musalla taşına boylu boyunca uzatılır. Ve imam sorar;
“Merhumu veya merhumeyi nasıl bilirdiniz”, “ondan razı mısınız”, hakkınızı helal ediyor musunuz?”
Yaşadığın müddetçe arkadaşın, eşin, dostun ve komşuların razılarsa eğer senden, canı gönülden imamın suallerine;
“İyi bilirdik”, “Evet” ve “Helal olsun” diyerek sana son görevlerini yaparlar.
Yok, eğer bu meydanda haram yemiş, kul hakkına girmiş, mazluma zulmetmiş, hak etmediğin makamları işgal etmiş, rüşvet almış, eşini evlad-ı iyalini kırmış ve bunlara rağmen beddua almış isen vay haline. Behlül Dana Hazretlerine sormuşlar ölüm nedir diye. O da cevap vermiş;
“Dün altında olan çimenler bugün üstünde yeşerdi” demiş.
Hepimizin atası, ana babası, çoluk çocuğu vardı. Peki, şimdi nerdeler? Bizi doğuran analarımız nerde, elimizden tutup okula götüren, her akşam yolunu gözlediğimiz babalarımız neredeler? Bakmaya doyamadığımız gül cemalli yavrularımız hangi ele gittiler?
Kim olursa olsun, nerede olursa olsun. Hastaneleri ziyaret ederim, cenaze namazlarına katılırım, taziyede bulunurum. Zaman olur gözyaşlarımı tutamam. Hele engelli, genç yaşında hastalığın pençesine düşerek melekler misali Rabbine uçanlara için, için ağlarım. Yaşı ne olursa olsun ibret alırım her bir ölümden.
Son olarak bu yazıyı kaleme almama vesile olan Gümüşhane Merkez Kemaliye Camii musalla taşına konan değerli ağabeyimiz Musa Yaşar’ın biricik evladı, ciğerparesi kızı Pınar için akıttım gözyaşlarımı. Hz Eyüp misali Rabbimin verdiği dertlerin girdabında öylesi zor bir imtihan geçirdi ki bilen bilir ancak. Değerli babası ve annesi Cennet vesilesi olan bu zor imtihanı öylesine güzel verdiler ki Rabbim onlardan razı olsun. Bir beyaz melek misali Cennet’e vardı şüphesiz Pınar’ımız. İnşallah Rabbim onu Hz Hatice ve Hz Fatıma annelerimize komşu eylemiştir. Ve o ebedi âlemde ab-ı Kevser’den kana kana içecektir.
Ölüm er yâda geç hepimizin ortak paydası. Doğduğumuz gün aslında öldüğümüz gündür. Doğduğumuzda bir beyaz bez içine sarıyorlar öldüğünde aynı bez içerisinde hakiki ve ebedi olan aleme gidiyoruz. Tıpkı Ayşe annemizin bizleri bırakıp gittiği gibi. Rabbim Ayşe (Akçay) annemizi Hz Ayşe annemize komşu eylesin. Değerli başkanımız İsmail Akçay’a ve tüm sevdiklerine sabırlar ve metanetler diliyorum.
Güle güle biricik meleğimiz Pınar, güle güle Gülzade (Ay) teyzemiz, güle güle Muhsin (Ay) ağabeyimiz, güle güle Ayşe Akçay annemiz ve güle güle terk-i diyar eden tüm Gümüşhaneli kardeşlerimiz. Tüm cennet ehli sizlere komşu olsun. Rabbim sizleri asıl olan o hakiki âlemde darda koymasın inşallah.
Ve unutmayın ve de bilin ki; ölüm nihayet değil, başlangıçtır, ölüm bir köprüdür. Ölümü bitiş ve neticesiz olarak gören insan, hayatın manasından da uzaktır. Onun için hayat, tesadüfler oyuncağıdır, kabir karanlıklara açılan bir kapı, ecel bütün sevdiklerinden bir daha kavuşmamak üzere bir ayrılıştır.
ÖLÜM ÜZERİNE