Konuşma ve işitme engelli bir annenin evladı olarak dünyaya gelmiş olmamdan dolayımıdır bilmem hayatımızın her kademesinde yer alan engelli yavrularımıza ve kardeşlerimize karşı her zaman değişik duygular içerisindeyim.
2004 yılında Gümüşhane'de engelli yavrularımıza yönelik açılan Özel Eğitim Uygulama Okulu ile o özel öğrencilerimize kucak açtığımızın üzerinden tam 12 yıl geçti ve o öğrencilerimizi mezun etmenin haklı gururunu yakaladık.
O ilk okula geldikleri anın fotoğrafını hatırladığımda o yavrularımızın yüzlerindeki heyecan, kabuğundan çıkmış olmanın verdiği telaş, ürkeklikle birlikte aşırı derecede bir korkaklık, anne ve babaların yüzlerindeki heyecan ötesi bir başka telaş ve mutluluk görülmeye değerdi.
Akademik desteğin yanında ilk verilmesi gereken eğitim ağırlığıydı. Birlikte yaşama, oturup kalkma, öz bakım becerilerini kazanma, cümle kurma, selam verme ve alma, yemek yeme, el yıkama, dişlerini fırçalama, araca binme ve inme gibi birçok davranışı sıfırdan vermenin heyecanını yaşıyorduk hepimiz.
Sağ olsun devletimiz ve büyüklerimiz her zaman itilen, hakir görülen ve dışlanan engelli kardeşlerimiz için adeta bir devrim niteliğinde atılımlara girmiş, onları birinci sıraya almıştı. Zorlukları hep birlikte gidermeye başlamıştık. O gün çekilen sıkıntıları ve bugün gelinen noktada olan imkanları karşılaştırdığımızda kocaman bir yelpaze aralığı olduğunu görmekteyiz. Sebep olanlardan Rabbim ebeden razı olsun.
Sosyal devlet olmanın şartları gereği bu engelli yavrularımıza el vermek, Cenneti kazanmak, hayır dua almak ve onların hayatlarına bir kıvılcım misali ümit vermek az iş olmasa gerek. Bugün o engelli yavrularımızın geldiği noktayı, yüzlerindeki tebessümü, toplumun içinde yer almalarını, ailelerinin haklı gururunu onların eğitim gördükleri okulun rehber öğretmeni olarak görmenin haklı gururunu yaşamaktayım. En başta sebep olan devletimizin büyüklerine en kalbi şükranlarımızı sunuyorum.
Evet, onlarda var hayatımızda. Hafif, orta ve ağır derecede zihinsel engelli, işitme ve konuşma engelli, otistik, down sendromlu, fiziksel ve görme engelli kardeşlerimiz onlar. Onlara acıyarak değil onları kazanarak hizmet edebiliriz ancak. Onlar için yolları daha ulaşılabilir, ağır işleri kolaylaştırılabilir, her türlü hizmeti ve imkanları kazandırılabilir durumlara getirmeliyiz. Onlara acıma yerine iş ve imkan sağlayabilmeliyiz.
Savaşlar ve terör belasında verdiğimiz kayıplar kadar ve daha çok trafik kazalarında kurbanlar veriyoruz. Birçok kardeşimizde sakat kalıyor. Her an hepimiz birer engelli adayıyız haklı gerçeğinden hareket ederek asıl engelin beyinde olan engel olduğunun şuurunda bakmalıyız hayata.
Her zaman dediğim gibi onca rahatına, sağlığına, servetine ve haline şükretmeyenler ve dahi evlatlarının küçük yaramazlıklarından şikayet edenler çevrelerindeki engelli yavrularımıza bir baksınlar. Senin kıymetini bilmediğin ve kullanmadığın akıl sağlığına, görme ve işitme duyularına, yürüdüğün ayağa, yemek yediğin ele ve diğer tüm uzuvlarından yoksun o kadar engelli var ki hayatımızda.
Hani hemen herkese bir gün veriliyor ya. Bu kardeşlerimize de 3 Aralık Dünya Engelliler Günü diye verilmiş. Onların birçoğunun günlerinden bile haberi yok maalesef. Peki bizler ne yapabiliriz? Öncelikle bu günde ve hemen her günde hayata onların baktıkları çerçeveden -empati yoluyla- bakma ve onların hayatlarına olumlu şekilde dokunma mecburiyetindeyiz. Onları anlayabilmeli ve onların dertleriyle dertlenebilmeliyiz.
Hayatımızdaki tüm engellerin kalkması ümidiyle sağlık, huzur ve engelsiz bir dünyanın hayaliyle engelli kardeşlerimin gözlerinden öpüyorum.
ONLAR DA VAR HAYATIMIZDA