OSMANLIDA ESNAFA VERİLEN CEZALAR
- 31 Ocak 2013, 10:04
- 20.9B
Osmanlı esnafı, işlediği suçlardan dolayı, çeşitli müeyyidelere tabi tutulmuştur. Osmanlı hukukunda, esnafı ilgilendiren cezaları çeşitli bölümlere ayırmak mümkündür. Buna göre, bedenî cezalar başlığı altında idam, uzvun kesilmesi ve dayak sayabiliriz. Malî cezalar ise para cezalarıydı. Hapis, sürgün, zincire vurma, kürek cezasını, hürriyeti bağlayıcı cezalar olarak ele almak mümkündür. Manevî cezalar ise, suçlunun tekdir edilmesi, azarlanması ya da nasihat yoluyla ikaz edilmesi ile teşhir edilmesi şeklindeki cezalardı .
Biz bu yazımızda yukarıda anılan suçlardan bir kaçına değineceğiz.
1-Hileli Mal Üreten Esnaf Çarşı ve Pazarda Teşhir Edilirdi
Osmanlı esnafının muhatap olduğu cezalardan biri de, rencide edilecek şekilde çarşı pazarda dolaştırılmasıydı. Mesela ekmeğin dirhemini belirlenen narha aykırı bir şekilde düşüren ve bu yolla, haksız kazanç elde eden fırıncının aldığı cezalardan biri de buydu. Böylece toplum içinde rencide olan esnafın caydırılması hedeflenir, suçun tekrarının önüne geçilmeye çalışılırdı.
Osmanlı esnafına uygulanan teşhir cezası, muhatabı olan esnafı oldukça etkilemesi beklenen ve caydırıcı yönü ağır basan bir cezaydı. Malı teşhir edilen esnaf, gerek kendi camiası içinde, gerekse tüketici nezdinde ciddi bir itibar kabına uğramaktaydı. Aynı zamanda bu ceza, söz konusu esnafın ticaretini de olumsuz yönde etkilemekte ve bu durumdaki kişilerin toplum içinde sahtekâr esnaf olarak tanınmalarına yol açmaktaydı .
2-İhtiyaç Fazlası İş Yeri Açanların Dükkanları Kapatılırdı
Dükkân kapatma cezasının en sık uygulandığı durumlar, ihtiyaç fazlası işyerlerinin açılması haliydi. Öncelikle, fazla işyerlerinin tespiti yapılırdı. Mevcut dükkânlarda olduğu gibi yeni açılanlarda da yapılan uygulama, bu dükkânların defterlere kaydedilmesiydi. Böylece hangi işyerinin nizama uygun olarak açıldığı, hangisinin kaçak olduğu belirlenmiş olurdu. Kayıtlı olmayan işyerleri kaçak sayılmaktaydı. Kaçak işyerlerine herhangi bir müsamaha gösterildiğine dair örneklere rastlanmamaktadır. Yine belirlenen yerler dışında, esnafın mesleğini icra etmesi veya kapalı iken dükkânını yeniden açması da suçtu. Çevreye rahatsızlık vermek, mesleğin prensiplerine aykırı hareketlerde bulunmak, işyerini maksadının dışında gayri meşru işlerde kullanmak gibi suçlarda, dükkân kapatma veya meslekten ihraç cezası uygulanmıştır .
3-Çevreye ve Halka Zarar Veren İş Yerleri Kapatılırdı
Çevreye ve halka rahatsızlık veren işyerlerinin de kapatma cezasına tabi tutuldukları ile ilgili yaygın örnekler arasında, bozahaneler gelmekteydi. Bu kapsamda, bazı bozahaneler, içki sattıkları için ve buralara uygunsuz kişilerin girmesi dolayısıyla, fitne yuvası haline geldiklerine hükmedilerek kapatılmışlardı. Yine, cami yakınlarında faaliyet gösteren bozahanenin müdavimleri, fazla gürültü yaparak cami cemaatini rahatsız ettiklerinden, söz konusu bozahanenin kapatılması için fetva verilmişti .
4-Fitneye Sebep Olan Esnaf Meslekten İhraç Ediliyordu
Kadı tarafından esnafa, bazı durumlarda meslekten çıkarma cezasının verildiği olmuştur. Meslekten ihraç edilmeyi gerektiren suçlar arasında, iş yapmamak, esnafın ödemesi gereken vergilere iştirak etmemek, fitneye sebebiyet vermek, sahtekârlık yapmak, ahlaksızca davranışlar sergilemek ve diğer esnafa kötü sözler söylemek gibi durumlar yer almaktaydı. Burada dikkati çeken husus, ahlaksızlık yapmanın ya da kötü söz söylemenin esnaf için meslekten çıkarma gerekçesi olmasıydı .
5-Kaçakçılık Yapan Esnafın Malına El Konurdu
Özellikle İstanbul'a getirilmesi gereken zahirenin daha çok para kazanmak maksadıyla, dışarıya götürülerek yabancı tüccarlara fazla fiyata satılması, önemli bir suç olmanın yanında, sıkça görülen bir yolsuzluktu. Böyle zamanlarda zahireyi satan esnaftan, parası geri alınarak yabancı tüccarlara iade edildikten sonra, zahireye de devlet tarafından el konulurdu. Yine gemileriyle İstanbul'a zahire getirmekle görevli tüccarın mala yabancı maddeler katmasından dolayı, gemileri Tersane-i Âmirede bağlanırdı . Geçici olduğu anlaşılan bu ve benzeri cezalarla, zahire kaçakçılığına ve hileli mal satma işine bulaşan esnafın caydırılmasına çalışılırdı.
6-Fırıncılara Verilen Cezalar
Osmanlı Devleti’nde en fazla kontrolü yapılan ürün ekmek ve et idi. Nitekim Birinci Abdülhamid, devlet adamlarına hitaben kendi eliyle kaleme aldığı bir emirde, "Her şeyden önemli olan et ve ekmektir" demekteydi. Ekmek Osmanlı arşiv belgelerinde "nân-ı aziz" olarak geçmektedir.
a-Padişahlar Fırınları Denetliyordu
Ekmek halkın ana gıdası olduğu için başta padişah ve sadrazam olmak üzere bütün devlet görevlileri fırınları sıkı bir denetim altında tutarlardı. Fatih Sultan Mehmet bazen resmi olarak, bazen de tebdil-i kıyafetle, yani kıyafet değiştirerek Unkapanı'ndaki, Kapalıçarşı'daki esnafı sık sık dolaşarak, devletin koyduğu kanunlara uyulup uyulmadığı kontrol etmişti. 1774-1789 yılları arasında Osmanlı tahtında bulunan Birinci Abdülhamid de sık sık esnafı denetleyen padişahlardandı. Sultan Birinci Abdülhamid, tebdil-i kıyafet ederek fırınlara gider, ekmeğin ağırlığını, rengini, içine konan maddeleri kontrol ederdi.
b-Fırının Önünde Asılan Fırıncılar
Eğer ekmek kanunnamede belirtilen gramajın altındaysa fırıncının kafasına suçlu olduğunu belirten tahta bir külah geçirilir veya para cezası verilirdi. Gramajda meydana gelen yüzde 5 oranındaki sapmalar beşerî bir yanılma olarak görülüp ekmekçi esnafına herhangi bir ceza uygulanmaz ancak sapmalar bu oranı aştığı zaman ekmekçiler ikaz edilirdi. Eğer devletin belirlediği gramaja aykırı tutumlar tekrar ederse ceza uygulanmaya başlanırdı.
Ekmek sıkıntısına veya ekmekteki yolsuzluklara karşı alınan en sert önlem fırın işletmecisi veya çalışanlarının işyerlerinin önünde asılmasıydı. 21 Mart 1772'de Üçüncü Mustafa Vezneciler'de bir ekmekçinin tezgâhtarını başkalarına ibret olması için astırmıştı. 8 Mart 1774'te de Kaymakam Süleyman Paşa Vefa Meydanı'nda bir ekmekçiyi idam ettirmişti.
c-Sultan I. Abdülhamid’in Dokunaklı Bir Yazısı: Ekmeği Görsen Ağlarsın
Osmanlı tarihinin en ilginç hükümdarlarından biri olan Birinci Abdülhamid esnafı en çok denetleyen padişahlardandı. Birinci Abdülhamid döneminde savaşlar ve yangınlardan dolayı İstanbul halkı büyük sıkıntı çekmişti. Sultan sık sık tebdil-i kıyafetle şehri dolaşır, denetimleri bizzat yerinde yapardı. Birinci Abdülhamid dolaştığı fırınlara gördüğü aksaklıkları yetkililere hitaben bizzat kendi eliyle yazdığı emirlerde belirtiyor, numune olarak aldığı ekmekleri rengi ve gramajlarına bakılması için kaymakama, yani sadrazam vekiline gönderiyordu.
Abdülhamid’in yazdığı emir çok dokunaklıydı: "Yapılan ekmekleri yiyip helâk olanları haddi hesabı yoktur diye konuşulur. İstanbul'da nân-ı azizi görsen, billâhi ağlarsın. İnsan değil köpek yemez. Bilirim savaş vakitleri böyle... Yiyenler hastalanır. Bari yalnız darı olsa, bu kadar olmaz. Tersane'den verdiklerine bakla, nohut tanesi gibi sair şeyleri karıştırıyorlar" .
d-Ekmeği Yeterince Pişirmeyen Fırıncı Kulağından Duvara Çivilenirdi
Esnafın kulağından duvara çivilenerek cezalandırılması, çok sık karşılaşılan bir ceza yöntemi değildi. Ancak yine de nizama aykırı iş yapan fırıncıların kulaklarından duvara mıhlandıkları olmuştur. Bu ceza, daha çok sadrazamın beraberindekilerle kola çıkması esnasında uygulanmaktaydı. Bu konu ile ilgili bir telhiste sadrazam, tebdil-i kıyafetle şehri gezerken, fırınların çıkardıkları ekmeğin kalitesini kontrol ettiğini, bir fırında gördüğü ekmeklerin yeterince pişkin olmadığını, cezalandırmak ve başkalarına ibret olmak üzere, fırıncıyı kulağından dükkânının duvarına çivilediğini söylemektedir. Osman Nuri Ergin de, bozuk veya eksik ekmek çıkaran fırıncıları dükkânlarının önünde kulaklarından duvara çivilemek suretiyle cezalandıran sadrazamlar bulunduğunu belirtmektedir. Yine Tarih-i Askerî-i Osmani’de, sadrazamın haftada bir kere olsun, tebdil çıkıp halka görünmeyi ve hiç olmazsa bir-iki ekmekçiyi dest-gâh başında kulağından mıhlamağa mecbur olduğu belirtilmektedir.
Kulağından duvara çivileme cezası, fırıncılara has bir ceza olarak değerlendirilebilir. Bu da toplumun temel beslenme aracı durumundaki ekmekte meydana gelebilecek istismarların, ciddi sonuçlar doğurabileceği endişesinden kaynaklanmaktaydı. Bu ceza, aynı zamanda devletin beslenme meselesine verdiği önemin de bir göstergesiydi .
------
Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk, İstanbul 2008, s. 338-343; Mehmet Demirtaş, Osmanlı Esnafında Suç ve Ceza, s. 291.
Demirtaş, aynı eser, s.298-299.
Demirtaş, aynı eser, s. 300.
Tahsin Özcan, Fetvalar Işığı Altında Osmanlı Esnafı, İstanbul 2003, s.151; Demirtaş, ayı eser, s. 303.
Demirtaş, aynı eser, s. 309-310.
Salih Aynural, İstanbul Değirmenleri ve Fırınları Zahire Ticareti (1740-1840), İstanbul 2002, s. 48; Demirtaş, aynı eser, s. 313.
Erhan Afyoncu, Kanunlara Uymayan Fırıncılar İbret Olsun Diye Fırınlarının Önlerinde Asılırlardı, 17 Ekim 2010 Bugün Gazetesi.
Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediye, C.I, s. 384; Demirtaş, aynı eser, s. 319.
Biz bu yazımızda yukarıda anılan suçlardan bir kaçına değineceğiz.
1-Hileli Mal Üreten Esnaf Çarşı ve Pazarda Teşhir Edilirdi
Osmanlı esnafının muhatap olduğu cezalardan biri de, rencide edilecek şekilde çarşı pazarda dolaştırılmasıydı. Mesela ekmeğin dirhemini belirlenen narha aykırı bir şekilde düşüren ve bu yolla, haksız kazanç elde eden fırıncının aldığı cezalardan biri de buydu. Böylece toplum içinde rencide olan esnafın caydırılması hedeflenir, suçun tekrarının önüne geçilmeye çalışılırdı.
Osmanlı esnafına uygulanan teşhir cezası, muhatabı olan esnafı oldukça etkilemesi beklenen ve caydırıcı yönü ağır basan bir cezaydı. Malı teşhir edilen esnaf, gerek kendi camiası içinde, gerekse tüketici nezdinde ciddi bir itibar kabına uğramaktaydı. Aynı zamanda bu ceza, söz konusu esnafın ticaretini de olumsuz yönde etkilemekte ve bu durumdaki kişilerin toplum içinde sahtekâr esnaf olarak tanınmalarına yol açmaktaydı .
2-İhtiyaç Fazlası İş Yeri Açanların Dükkanları Kapatılırdı
Dükkân kapatma cezasının en sık uygulandığı durumlar, ihtiyaç fazlası işyerlerinin açılması haliydi. Öncelikle, fazla işyerlerinin tespiti yapılırdı. Mevcut dükkânlarda olduğu gibi yeni açılanlarda da yapılan uygulama, bu dükkânların defterlere kaydedilmesiydi. Böylece hangi işyerinin nizama uygun olarak açıldığı, hangisinin kaçak olduğu belirlenmiş olurdu. Kayıtlı olmayan işyerleri kaçak sayılmaktaydı. Kaçak işyerlerine herhangi bir müsamaha gösterildiğine dair örneklere rastlanmamaktadır. Yine belirlenen yerler dışında, esnafın mesleğini icra etmesi veya kapalı iken dükkânını yeniden açması da suçtu. Çevreye rahatsızlık vermek, mesleğin prensiplerine aykırı hareketlerde bulunmak, işyerini maksadının dışında gayri meşru işlerde kullanmak gibi suçlarda, dükkân kapatma veya meslekten ihraç cezası uygulanmıştır .
3-Çevreye ve Halka Zarar Veren İş Yerleri Kapatılırdı
Çevreye ve halka rahatsızlık veren işyerlerinin de kapatma cezasına tabi tutuldukları ile ilgili yaygın örnekler arasında, bozahaneler gelmekteydi. Bu kapsamda, bazı bozahaneler, içki sattıkları için ve buralara uygunsuz kişilerin girmesi dolayısıyla, fitne yuvası haline geldiklerine hükmedilerek kapatılmışlardı. Yine, cami yakınlarında faaliyet gösteren bozahanenin müdavimleri, fazla gürültü yaparak cami cemaatini rahatsız ettiklerinden, söz konusu bozahanenin kapatılması için fetva verilmişti .
4-Fitneye Sebep Olan Esnaf Meslekten İhraç Ediliyordu
Kadı tarafından esnafa, bazı durumlarda meslekten çıkarma cezasının verildiği olmuştur. Meslekten ihraç edilmeyi gerektiren suçlar arasında, iş yapmamak, esnafın ödemesi gereken vergilere iştirak etmemek, fitneye sebebiyet vermek, sahtekârlık yapmak, ahlaksızca davranışlar sergilemek ve diğer esnafa kötü sözler söylemek gibi durumlar yer almaktaydı. Burada dikkati çeken husus, ahlaksızlık yapmanın ya da kötü söz söylemenin esnaf için meslekten çıkarma gerekçesi olmasıydı .
5-Kaçakçılık Yapan Esnafın Malına El Konurdu
Özellikle İstanbul'a getirilmesi gereken zahirenin daha çok para kazanmak maksadıyla, dışarıya götürülerek yabancı tüccarlara fazla fiyata satılması, önemli bir suç olmanın yanında, sıkça görülen bir yolsuzluktu. Böyle zamanlarda zahireyi satan esnaftan, parası geri alınarak yabancı tüccarlara iade edildikten sonra, zahireye de devlet tarafından el konulurdu. Yine gemileriyle İstanbul'a zahire getirmekle görevli tüccarın mala yabancı maddeler katmasından dolayı, gemileri Tersane-i Âmirede bağlanırdı . Geçici olduğu anlaşılan bu ve benzeri cezalarla, zahire kaçakçılığına ve hileli mal satma işine bulaşan esnafın caydırılmasına çalışılırdı.
6-Fırıncılara Verilen Cezalar
Osmanlı Devleti’nde en fazla kontrolü yapılan ürün ekmek ve et idi. Nitekim Birinci Abdülhamid, devlet adamlarına hitaben kendi eliyle kaleme aldığı bir emirde, "Her şeyden önemli olan et ve ekmektir" demekteydi. Ekmek Osmanlı arşiv belgelerinde "nân-ı aziz" olarak geçmektedir.
a-Padişahlar Fırınları Denetliyordu
Ekmek halkın ana gıdası olduğu için başta padişah ve sadrazam olmak üzere bütün devlet görevlileri fırınları sıkı bir denetim altında tutarlardı. Fatih Sultan Mehmet bazen resmi olarak, bazen de tebdil-i kıyafetle, yani kıyafet değiştirerek Unkapanı'ndaki, Kapalıçarşı'daki esnafı sık sık dolaşarak, devletin koyduğu kanunlara uyulup uyulmadığı kontrol etmişti. 1774-1789 yılları arasında Osmanlı tahtında bulunan Birinci Abdülhamid de sık sık esnafı denetleyen padişahlardandı. Sultan Birinci Abdülhamid, tebdil-i kıyafet ederek fırınlara gider, ekmeğin ağırlığını, rengini, içine konan maddeleri kontrol ederdi.
b-Fırının Önünde Asılan Fırıncılar
Eğer ekmek kanunnamede belirtilen gramajın altındaysa fırıncının kafasına suçlu olduğunu belirten tahta bir külah geçirilir veya para cezası verilirdi. Gramajda meydana gelen yüzde 5 oranındaki sapmalar beşerî bir yanılma olarak görülüp ekmekçi esnafına herhangi bir ceza uygulanmaz ancak sapmalar bu oranı aştığı zaman ekmekçiler ikaz edilirdi. Eğer devletin belirlediği gramaja aykırı tutumlar tekrar ederse ceza uygulanmaya başlanırdı.
Ekmek sıkıntısına veya ekmekteki yolsuzluklara karşı alınan en sert önlem fırın işletmecisi veya çalışanlarının işyerlerinin önünde asılmasıydı. 21 Mart 1772'de Üçüncü Mustafa Vezneciler'de bir ekmekçinin tezgâhtarını başkalarına ibret olması için astırmıştı. 8 Mart 1774'te de Kaymakam Süleyman Paşa Vefa Meydanı'nda bir ekmekçiyi idam ettirmişti.
c-Sultan I. Abdülhamid’in Dokunaklı Bir Yazısı: Ekmeği Görsen Ağlarsın
Osmanlı tarihinin en ilginç hükümdarlarından biri olan Birinci Abdülhamid esnafı en çok denetleyen padişahlardandı. Birinci Abdülhamid döneminde savaşlar ve yangınlardan dolayı İstanbul halkı büyük sıkıntı çekmişti. Sultan sık sık tebdil-i kıyafetle şehri dolaşır, denetimleri bizzat yerinde yapardı. Birinci Abdülhamid dolaştığı fırınlara gördüğü aksaklıkları yetkililere hitaben bizzat kendi eliyle yazdığı emirlerde belirtiyor, numune olarak aldığı ekmekleri rengi ve gramajlarına bakılması için kaymakama, yani sadrazam vekiline gönderiyordu.
Abdülhamid’in yazdığı emir çok dokunaklıydı: "Yapılan ekmekleri yiyip helâk olanları haddi hesabı yoktur diye konuşulur. İstanbul'da nân-ı azizi görsen, billâhi ağlarsın. İnsan değil köpek yemez. Bilirim savaş vakitleri böyle... Yiyenler hastalanır. Bari yalnız darı olsa, bu kadar olmaz. Tersane'den verdiklerine bakla, nohut tanesi gibi sair şeyleri karıştırıyorlar" .
d-Ekmeği Yeterince Pişirmeyen Fırıncı Kulağından Duvara Çivilenirdi
Esnafın kulağından duvara çivilenerek cezalandırılması, çok sık karşılaşılan bir ceza yöntemi değildi. Ancak yine de nizama aykırı iş yapan fırıncıların kulaklarından duvara mıhlandıkları olmuştur. Bu ceza, daha çok sadrazamın beraberindekilerle kola çıkması esnasında uygulanmaktaydı. Bu konu ile ilgili bir telhiste sadrazam, tebdil-i kıyafetle şehri gezerken, fırınların çıkardıkları ekmeğin kalitesini kontrol ettiğini, bir fırında gördüğü ekmeklerin yeterince pişkin olmadığını, cezalandırmak ve başkalarına ibret olmak üzere, fırıncıyı kulağından dükkânının duvarına çivilediğini söylemektedir. Osman Nuri Ergin de, bozuk veya eksik ekmek çıkaran fırıncıları dükkânlarının önünde kulaklarından duvara çivilemek suretiyle cezalandıran sadrazamlar bulunduğunu belirtmektedir. Yine Tarih-i Askerî-i Osmani’de, sadrazamın haftada bir kere olsun, tebdil çıkıp halka görünmeyi ve hiç olmazsa bir-iki ekmekçiyi dest-gâh başında kulağından mıhlamağa mecbur olduğu belirtilmektedir.
Kulağından duvara çivileme cezası, fırıncılara has bir ceza olarak değerlendirilebilir. Bu da toplumun temel beslenme aracı durumundaki ekmekte meydana gelebilecek istismarların, ciddi sonuçlar doğurabileceği endişesinden kaynaklanmaktaydı. Bu ceza, aynı zamanda devletin beslenme meselesine verdiği önemin de bir göstergesiydi .
------
Ekrem Buğra Ekinci, Osmanlı Hukuku Adalet ve Mülk, İstanbul 2008, s. 338-343; Mehmet Demirtaş, Osmanlı Esnafında Suç ve Ceza, s. 291.
Demirtaş, aynı eser, s.298-299.
Demirtaş, aynı eser, s. 300.
Tahsin Özcan, Fetvalar Işığı Altında Osmanlı Esnafı, İstanbul 2003, s.151; Demirtaş, ayı eser, s. 303.
Demirtaş, aynı eser, s. 309-310.
Salih Aynural, İstanbul Değirmenleri ve Fırınları Zahire Ticareti (1740-1840), İstanbul 2002, s. 48; Demirtaş, aynı eser, s. 313.
Erhan Afyoncu, Kanunlara Uymayan Fırıncılar İbret Olsun Diye Fırınlarının Önlerinde Asılırlardı, 17 Ekim 2010 Bugün Gazetesi.
Osman Nuri Ergin, Mecelle-i Umur-ı Belediye, C.I, s. 384; Demirtaş, aynı eser, s. 319.
YORUM EKLE
Yorumunuz Onaylanmak Üzere Gönderildi
YORUMLAR
HABİB TANIŞ - 12 yıl Önce
sayin hocam yazinizi zevkle okudum günümüzle mukayaese yapmaya çailiştim.ecdadinimz ne güzelişler yüyapmiş bizler bu ecdadi anlamada hala dzorluk çekiyoruz,onlarin yaptiklarini anlamamk için çalişiyoruz.bizler müşteri memnuniyeti,,tüketici haklari tüketici kanunlari vb gibi konularda ahkam kesmeye çişiyoruz.ecdadimiz bunlari yüz yillar önce yapmiş.onlari anlamayip başka ülkelerden çevirme konunlarla uğraşiyoruz.hocam sizden bir ricam olacak esnaflik ilkeleri konulu bir yazi yazin bu yaziyi esnafimiza dağitilsin.ilim,izdeki esnaf odalari bu konuida sizlere derstek olurlar sanirim.bizler özümüzde olan güzellikleri yaşayalim onlar bizlere yeter.saygilarimla
ahmet bolat - 12 yıl Önce
hocam allah razı olsun. bu tür yazılarınızın tarihi gerçeklerin devamını bekliyoruz.
baybars069 - 12 yıl Önce
10-12 öğrenciye 1000-1200 tl. ev kiraya veren ev sahipleri için acaba ne ceza önğörmüşler
mustafa kartal - 12 yıl Önce
hocam ne güzel özetlemişsiniz günümüz esnafına özellikle idarecilerine ibret olur inşallah.atalarımızın bize miraz bıraktığı dinimizin öngördüğü dürüstlük hak ve adalet gözetmek ,ticarete hile katmamak adil idareci olmak gibi insani erdemleri yeniden yaşadığımız günler gelmesi ümidiylee
Zeki Balcıoğlu - 4 yıl Önce
Çok güzel bir makale olmuş.
Osmanlı, esnafı ve tüccarı kamu görevlileri olarak gormüş ve özellikle temel gıda maddesi olan ekmeğe büyük önem vermiş, verilen cezalar acımasız gibi dursada şu anda bizler buğdayımızla oynanması sonucu maalesef acınası duruma düştük.
O zamanki uygulamalar aslında yaşadığımız çağın ihtiyacı olan temel prensipleri içeriyor
Tebrik ediyor, güzel çalışmalarınızın devamını diliyorum
A.E.Olunuz.
Kızımın proje ödevi için kullanacağız, emeğinize sağlık sevgili hocam.. (hakkınızı helal edin lütfen)