Aziz Türk milletinin içinden çıkmış sahasında çok başarılı vatansever bilim insanları var.
Ama bunlara yeteri kadar kıymet veriyor muyuz? Emin değilim!
“Verseydik bugün bu halde olmazdık.” dediğinizi duyar gibiyim.
Bu insanlar, ömür tükettikleri bilimin ışığında konuştukları için menfaat ve çıkar kesimleri tarafından pek sevilmez, söyledikleri de dikkate alınmaz.
Pandemi olunca doktorları, ramazan ayı gelince ilahiyatçıları, deprem olunca deprem uzmanlarını televizyonlarda görürüz. Başka zaman ara ki bulasın!
Televizyon kanallarının aboneli yorumcuları, her konuda bilgi (!) sahipleri oldukları için baykuşlar gibi tünerler yine ekranlara.
Keşke böyle olmasa!
Haaa..! Şunu da belirtelim hadiselerin ve felaketlerin üzerinden birkaç hafta ya da ay geçtikten sonra her şey unutulur. Seçim, geçim, magazin, spor vb. gündemlerle kaldığımız yerden devam ediyoruz.
Millet olarak böylede kötü bir huyumuz var!
Erken unutmak! Acıyı, gözyaşını, kederi...
Büyük deprem felaketinden itibaren televizyonlarda deprem uzmanı olan akademisyenleri imkân buldukça dinliyoruz.
Gerçekleri gözler önüne seren konuştukça merakımı ve şaşkınlığımı artıran isimler yok değil!
İçlerinde ilgimi ve dikkatimi çeken birisi oldu.
Prof.Dr.Mustafa Erdik hoca.
Sakin duruşuyla adeta “kitabın ortasından” konuşan bir akademisyen.
Yapılan yanlışlıkların düzeltilmesi bir daha felaket yaşamamak için söyledikleri önemli! Kulak vermek gerekiyor!
İşte bunun için yazmak istedim.
Düşündüm de... Keşke pandemi döneminde kurulan bilim kuruluna benzer “Deprem Bilim Kurulu” kurulsa da böyle nitelikli hocaların görüşlerinden ülke olarak istifade etsek.
Bir adım daha ileriye giderek MTA’nın araştırmalarına göre Anadolu’da 500’den fazla diri deprem fay hattı gerçeğini önümüze koyarak ülkemizde Deprem Bakanlığı kurulması gerekmez mi?
Neyse…
Mustafa Erdik Hoca Boğaziçi Üniversitesi İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi aynı zamanda deprem mühendisi.
Ülkemizde mühendis olmanın hayaliyle yaşayan çok başarılı gençlerin tercih ettiği “Boğaziçi Üniversitesi” ‘den…
Deprem araştırmaları ve deprem zararlarının azaltılması konusunda faaliyet gösteren Deprem Vakfı’nın bir dönem başkanlığını da yaptı.
Biraz araştırdığımda gördüm ki akademik yaşamı başarılarla dolu.
Şöyle ki;
300’ü aşkın teknik makale ve 6 adet kitabın yazarı. Almış olduğu uluslararası ödüller arasında: TÜBİTAK Bilim Teşvik Ödülü, NATO Zirvesi Bilim Ödülü, Birleşmiş Milletler-Sasakawa Afetlerin Önlenmesi Ödülü, ABD’nde kurulu SSA-EERI-COSMOS mesleki kuruluşları tarafından ortak olarak takdim edilmiş olan Bruce Bolt Madalyası, EAEE tarafından verilmiş Nicholas Ambraseys ödülü ve TÜBİTAK Bilim Ödülü bulunmakta.
Gece geç saatlere kadar ekran karşısında dinledim. Söylediklerine katılmamak elde değil. Çok net ifadelerle ülkemizdeki inşaat yapım süreçlerindeki acı gerçekleri ve yapılması gerekenleri sıraladı.
Söylediklerinden kısa notlar aldım : “Can kaybının olması biz mühendisler için aslında yüz kızartıcı bir suçtur. Şili’de 9,1 şiddetinde deprem oluyor bizdekinin 30 katı üzerinde ama 500 kişi ölüyor.” diye kimsenin yapmadığı kıyası ve öz eleştiriyi yaptı.
Program sunucusunun sorduğu “Depremde binalarımız neden yıkılıyor? Kim suçlu? Neyimiz eksik hocam? Sorularına net cevaplar verdi:
“Hepimiz suçluyuz. Ülkemizde en büyük suç hesap verebilirliğin tam teşekkül ettirilmemesi. Türkiye’de hesap verebilirlik iki şekilde olur. İdari ve hukuki, idari hesap verebilirlik, adam binayı kötü yapmışsa ya kendisi istifa eder ya da görevden alınır. Hukukidir! Neticede bugün savcılarımız çalışıyor. Bulduklarını müteahhitleri mahkemeye sevk ediyorlar. Mahkemede neticede bunların sorumluluklarının belirlenmesi lazım. Burada sorumluluklar tevzi edilmiş dağıtılmış. Kim sorumlu ne kadar sorumlu? Bunları mahkememiz eminim bulacaktır ama bu şekilde bir yere varamayız. Bu işler için iki şey getirmemiz lazım.” Dedi.
Çok önemli bir konuya parmak bastı: “Birincisi; yetkin mühendislik. Yani bugün dört yıllık fakülteden mezun bir inşaat mühendisi gidip istediği projeye imza atmamalı. Tecrübe kazanmış, güvenilir şirketlerde çalışmış daha sonra sınavda başarılı olmuş kişilere yetkin mühendis diyoruz. İkincisi, bizim mutlaka “mesleki mesuliyet sigortası” getirmemiz lazım. Projede hata yaparsa pirimi azalır. Kendisine sigorta verilmez ve piyasan çekilmek zorunda kalır. Dünyada birçok ülkede inşaat ve yapı sektörü bu şekilde işliyor. Bir örnek vermek gerekirse Japonya’da mühendisler beğenmedikleri mühendisi mahalle baskısıyla devreden çıkarıyorlar. Tüm bu kurallar müteahhit içinde geçerli olmalı. Bugün ülkemizde herkes müteahhit olabiliyor. Bazı şartları taşımayanların müteahhit olmaması lazım. Bugün ülkemizde inşaat teknolojisiyle alakalı hiçbir sıkıntı yok. Bundan sonra karar vericiler deprem güvenliğini düşünerek prefabrik ve modüler evler üzerinde düşünmeli.” Diyerek tarihi bir çağrıda bulundu Mustafa Hoca.
Bir kez daha altını çiziyoruz. ”Bilimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır!” Dilerim bu deprem aklımızı başımıza almamıza vesile olur.
Bundan sonra alır mıyız… Şüpheliyim…