Paşa'nın Petekliği (25)

-Paşa, bunlar sana bir kötülük düşünüyorlar.

-Biliyorum komutan, merak etme bana bir şey yapamazlar.

-Hiç belli olmaz, çok dikkatli olman lazım.

-Dikkat ediyorum.

-Anlamadığım bir şey var Paşa, bu arılar nereden haber alıyorlar da hemen bunların başına üşüşüyorlar? Geçen sana kurdukları tuzaktan arılar kurtardı seni. Arılarla nasıl bir bağlantı kurdun ki sana kurulan tuzağı bir anda bertaraf ediyorlar. Zor kurtuldular arıların elinden.

-Benim bir şey yaptığım yok komutan. Sadece her gün kapaklarını açar, durumlarına bakarım.

-Çok ilginç Paşa, ben bir türlü akıl sır erdiremiyorum.

-Arıları geçelim de komutan bunları nasıl suçüstü yapıp da yakalayacaksın?

-Çakıroğulları yanlarına Adisalı Tonyalı Süleyman ile Avliyanalı Kayış Osman’ı da aldılar. Silahlı bir çete kurdular. Düpedüz eşkıyalık senin anlayacağın.

-Kayış Osman dışında diğerlerinde pek yürek yok. Bunlar en kısa zamanda yeni bir soygun yaparlar. Değirmenci Ahmet ile Makrelli Cevat Bey’den aldıkları para bitmek üzere. Parasız duramazlar. Parasız bir hiçler.

-Yol kesip soygun yapabilirler diye düşünüp Çit Deresi yoluna ekip koydum. Gece gündüz devriye gezecek.

-Parasız kaldıklarında garibanları da soyabilirler.

-Yani?

-Yanisi şu, yol kesip para alabilirler. 

-Ne yapmamızı önerirsin Paşa?

-Ben de takip ediyorum onları. Yapılan soygunları kimin yaptığını benim bildiğimi sanıyorlar. Onun için beni ortadan kaldırmaya çalışıyorlar. 

-Aman, ağzını hayıra aç.

-Sen bir süre devriyeni yoldan çek.

-Olmaz Paşa.

-Sen dediğimi yap komutan. Onları ben izleyeceğim.

-Tek başına mı?

-Tek başıma.

-Sana kötü bir şey yaparlar Paşa, seni yalnız bırakamam.

-Sen dediğimi yap.

-Bir süre ama Paşa, devamlı değil.

-Tamam

Çaylarını yudumladılar. Gece yarısı geçmek üzereydi. Fethi Komutan:

-Bize izin Paşa, kalkalım.

-Bu saatte nereye, yatak yok ama idare ederiz. Kalın burada. 

-Kalamayız Paşa, yol devriyesine devam etmeliyiz.

-Peki komutan. Gitmeden önce size bir şey göstereceğim, gelin benimle.

Yanan gaz lambasını eline aldı. Mağara içerisine doğru yürüdüler. Silahların olduğu yere gelince lambayı komutana tutması için verdi. Kapıyı açtı. Lambayı geri alıp birlikte içeri girdiler. Odanın içerisinin çeşitli silahlarla dolu olduğunu görünce Fethi komutanın ağzı açık kaldı.

-Bu ne Paşa? Nereden aldın bu silahları?

-Ben almadım komutan.

-Sen almadın da kim aldı? Bu kadar silah bizim elimizde bile yok.

-Onun için görmeni istedim. Bu silahları Ermeni çetelerinden babam aldı ve buraya istifledi. Devlete teslim etmek istiyorum. 

-Olur Paşa, hemen yarın bir ekip göndereyim alsınlar.

Komutan ve askerler çıktıktan sonra, demir kapıyı kapadı. Kilidini iki kez çevirdi, serili olan yatağına uzandı. Gözleri yavaş yavaş kapandı ve derin bir uykuya daldı.

Xxx

Öğle saatleriydi. Çeşme başı yine kalabalıktı. Su almaya gelen kızlar arasında dedikodunun tanesi bin paraydı. Mahur’un, Paşa’yı Aras yoluna kadar uğurlaması, Karacalar’da at sürmeleri, Paşa’nın Çakıroğulları ile Adisalı Tonyalı Süleyman’a yaptıkları… Dedikodu yapılacak o kadar konu vardı ki en ilginci de Mahur’un Paşa’yı uğurlamasıydı.

-Bu iş oldu kızlar, dedi Şadiye.

-Hangi iş?

-Paşa ile Mahur’un işi.

-Ne oldu ki?

-Ne olacak daha?

-Bey kızı ile mağara adamı Paşa’nın aşkı.

-Deme?

-Dedim bile.

-Bu kışı zor atlatırlar.

-Yani?

-Yanisi Mahur bu kışı mağarada Paşa ile geçirirse şaşmayın.

-Daha neler?

-Kışa varmaz düğünü yaparlar.

-Ne güzel hayal görüyorsun.

-Hayal görmüyorum, olacakları söylüyorum.

-Evlendikten sonra mağarada niye yaşasınlar, koskoca konak bomboş.

-Erkeklik gururu, Paşa kabul etmez.

-Nasıl da at koşturuyorlardı Karacalar’a doğru?

-Yakışıyorlar da birbirlerine.

-Kız güzel oğlan yakışıklı.

-Doğru söylersin.

-Böyle yakışıklıkları neden hep hali vakti yerinde olanlar kapıyor, neden bize kısmet olmuyorlar?

-Alıcı gözüyle bakmazsan kısmet olmaz sana.

-Bize baktı da biz bakmamazlık mı yaptık Feride?

-Sana bakmasını sağlayacaktın.

-Nasıl?

-Hala nasıl diye soruyor, biraz kaş göz oynatıp kıvırtacaktın kızım.

-Daha neler.

Çeşme başını kahkaha kapladı. Kapı Önünde oturan Çavuş emmi yanı başında duran çubuğu eline aldı, yaşına karşın hızla ayağa kalktı, çeşmeye yukarı geniş adımlarla yürümeye başladı.

-Defolun çeşmenin başından, sizin işiniz gücünüz yok mu?

-Bırak yakamızı Çavuş emmi, iki kelam edip gülüyoruz.

-Bak hala konuşuyor.

Kovasını alan omuzluğa takıp hızla kaçmaya çalışıyordu. Kızlar da biliyor ki Çavuş emminin eli çok ağır. Vurduğu çubuğun acısı üç dört günde geçmiyordu. Kızlar bu kez Çavuş emmiden çubuk yemeden kurtuldular ama kovaların yarısı da boş döndüler evlerine.

Xxx

Köylülerin yayla olarak kullanmadıkları Kındes Yaylası, hala yeşilliğini koruyordu. Ormana yakın olması nedeniyle yaz boyu kavurucu sıcaklıklardan pek etkilenmiş görünmüyordu. Yaylada hala Rumlar zamanından kalma yıkılmış, sadece duvarları belli olan harabe kelifler vardı. Köylülerin dokunmadığı, olgunlaştığı zaman meyveleri ayılar tarafından yenilen ahlat ağacının altında oturuyordu Kayış Osman, Adisalı Tonyalı Süleyman, Çakıroğulları Reşat, Fikret ve Cemil. Hem konuşuyor hem de çantalarından çıkardıkları azıklarla öğle yemeklerini yiyorlardı.

-Paşa zorlu bir düşman, dedi Avliyanalı Kayış Osman.

-Öyle, diye yanıt verdi Adisalı Tonyalı Süleyman.

-Kurtuluş yok mu ondan, diye sordu Reşat.

-Çok zor, adamı her yerde arıları koruyor.

-Ne yapacağız peki?

-Yapılacak olan tek şey onu ortadan kaldırmak.

-Nasıl yapacağız bunu?

-Dinleyin, dedi Kayış Osman.

Yapılacak olanı noktası, virgülüne kadar anlattı. Şimdi daha rahatladılar. Kalan azıklarını da iştahla yediler. Çözüm bulunmuş, Paşa’yı ortadan kaldırmanın planı yapılmıştı. Neşeliydiler. Tabakalarını çıkarıp birer sigara sardılar. Ağız ve burunlarından çıkan sigara dumanı orman içine doğru kayboluyordu.

Xxx

-Kızım, bugün gitmesen kasabaya

-Gitmem gerekiyor ana. Kaymakam Mustafa Bey, haber yolladı Çit Deresindeki altı köy muhtarı ile Zermut’tan Salih Bey ile beni de toplantıya çağırmış. 

-Ne toplantısı kızım sen tek başına bir kız, kanayaklı bir tek sen mi bulunacaksın?

-Öyle ana. Kaymakam Bey, önemli demiş.

-Bu kadar önemli olan ne kızım?

-Bilmiyorum ana, toplantıya katılmadan bir şey diyemem. Seyis gelmesin ana.

-Olmaz kızım, seyis gelecek, seni yalnız yollayamam yaşadıklarımızdan sonra.

-Peki ana, gidelim geç kalmayalım. Var mı isteğin?

-Yok kızım zaten sen ne alınacağını biliyorsun.

-Haydi hoşça kal ana.

-Selametle git, selametle gel.

-Sağol ana.

Mahur ve seyis Celal atlara binmeden ana yola indiler. Celal, Mahur’un ata binmesine yardımcı oldu, ardından o da ata bindi. 

-Koşturalım mı Celal?

-Siz bilirsiniz küçük hanım.

-Bak yine, ben sana demedim mi bana küçük hanım demeyeceksin?

-Bağışlayın Mahur abla ağız alışkanlığı.

-Paşa ileride midir, geride mi Celal?

-Bilemeyeceğim abla, bence geride olabilir çünkü o yürüyerek geliyordur.

-Sürelim atlarımızı toplantıya geç kalmayalım.

Kısa bir süre sonra kasabadaydılar. Attan inmediler, kasabanın içerisine atın üzerinde girdiler. Süt beyazı atı Prens, herkesin dikkatini çekiyordu. Kasabalılar en iyi atların Salih Bey ile Mahur’da olduğunu söylüyorlardı. Uzun yeleli, düğümlü kuyruğu ve apaklığı ile görenleri büyülüyordu. Kasaba çıkışında ne zaman yapıldığı bilinmeyen ahşap Kaymakamlık binasının önüne geldiler. Adım attıkça gıcırdayan merdivenleri hızla çıkan Mahur, direk kaymakamlık odasına geldi. Kapıyı çaldı içeri girdi. Salih Bey ile altı köy muhtarı makamdaydı. İçeri girmesiyle Kaymakam Mustafa ayağa kalkarak, Mahur’la tokalaşıp “Hoş geldin” dedi. Mahur makamda bulunanlarla ayrı ayrı el sıkışarak boş olan bir koltuğa oturdu.

Sekiz erkek içerisinde kadın olarak kendisi tekti. Bu nedenle oldukça heyecanlıydı. Gelen çayları sudan havadan konuşarak içtiler. Kaymakam Mustafa Bey, konuya girmek için boğazını temizledi.

-Arkadaşlar hepiniz tekrardan hoş geldiniz. Sizi çağırmamın nedeni, kooperatif denilen bir sivil toplum kuruluşunu kurmaktır. Ankara böyle bir kuruluşa çok önem veriyor. O nedenle de kasabamızda bu kurumu kurmak istiyoruz. Kurulacak kooperatifle, altı köyümüzde satış için üretilen ürünleri, kooperatif alacak.

Uzun uzun kooperatifin yararlarını anlattı Kaymakam Mustafa Bey.

Toplantı sonrası Salih Bey ile birlikte çıktı Mahur. Seyis Celal, Enver Bey’in bahçesinin kenarında atlarla birlikte beklemekteydi. 

-Bey kızı, sana Şevki ustanın lokantasında yemek söyleyebilirim. İstersen yemeği birlikte yiyelim, kaymakam beyin söyledikleri üzerine de konuşuruz.

-Çok isterdim Salih Bey, Paşa’yı görmem lazım. 

-Onu da çağıralım.

-Gelin şöyle yapalım. Ben sizi bizim köye yemeğe davet edeyim. Yemekleri ben yapayım. Hatta Gülbahar anamı da al gel, nasıl olur.

-Olsun bakalım bey kızı sen Paşa ile baş başa yemek yiyeceksin. Anlaşıldı.

-Çarşamba gününe ne dersin?

-Olsun Bey kızı.

-Gülbahar anamı da al getir, unutma.

-Tamam tamam sen bir an önce Paşa’nı bul.

-Anlamadım?

-Şey dedim, Paşa’yı bul dedim.

El sıkışıp ayrıldılar. Seyis Celal’in yanına giderek Prens’in dizginlerini aldı. Resul Bey konağının önünden geçerek semt pazarına saptı. 

-Celal, sen dizginleri tut, ben bakayım Paşa’yı görebilir miyim?

Sağına soluna bakındı. İlk anda göremedi. Harşit Çayı kenarında heybesi omuzunda Paşa’yı biriyle konuşurken görünce yaklaştı. 

-Paşa, dedi.

Paşa, tanıdık sese dönüp baktı:

-Ne zaman geldin Mahur, baktım seni göremedim.

-Kaymakam Bey çağırdı, toplantı yaptık. 

-Ne toplantısı, senin ne işlin var toplantı ile?

-Onu bunu bırak da acıktım, bana Şevki ustanın lokantasında yemek söyleyecek misin yoksa ben mi söyleyeyim?

-Ben söyleyeyim, parasını sen ver.

-Ne anladık, parasını ben verdikten sonra?

-Gidelim, ben de acıktım.

Yemekten sonra Paşa ayrılmak istediğini söyleyince:

-Neden erken dönüyorsun ki, birlikte döneriz.

-Kış için kumanya gördüm. Adnan ile konuştum. Onun eşeği ile Mehmetalilerin Çeşmesine kadar götürecek, oradan da petekliğe taşıyacağım Mahur.

-Birlikte gidelim çok az alacağım var, birlikte dönelim.

-Benim için acele etme.

-Senin kara kaşına kara gözüne hevesli değilim, sadece yolda konuşa konuşa gideriz dedim, onun için.

-Ha öyle mi, olsun, alacaklarını al, Burhan ustanın nalburiye dükkanına gel.

Yola çıkalı, yarım saat olmuştu. Şana Köprüsünü geçtiler. Çitisagır köy yol ayrımına gelince karşı yönden beş atlının tozu dumana katarak geldiklerini gördüler. Paşa, sağ ve sol omuzuna konan iki arıya baktı. Atlılar tam yaklaştığında arılar omuzundan uçarak gözden kayboldular.

Yol vermek için kenara çekildiler. Hızla gelen atlılar tam yanlarına gelince durdular. Toz duman havayı kapladı atların duruşuyla. Kayış Osman, Tonyalı Süleyman, Reşat, Fikret ve Cemil’di gelenler. Kayış Osman, atının üzerinde öne eğilerek:

-Ne o çifte kumrular, erken döndünüz pazardan?

-Sana ne, dedi Mahur, seni ne ilgilendirir?

-İlgilendirmez ama aynı derenin balığıyız, sana bir kötülük gelmesini istemeyiz.

-Siz mi? Bir kaşık suda boğacaksınız bizi fırsatını bulsanız. Yolumuzu açın da gidelim.

-Ne o Paşa, senin yerine yavuklun mu konuşacak?

-Sözünü bil de konuş, ben kimsenin yavuklusu değilim.

-Sen onu külahıma anlat, Paşa diye canını vereceksin. Sanma ki bilmiyorum.

-Yolu açın, dedi Paşa.

-Hele şükür konuştun. Ne güzel sohbet ediyorduk, aceleniz mi var? 

-Sana yolu açın dedim.

-Gücün yetiyorsa sen aç.

Gökyüzünü aniden üzerlerinde dönen bir karabulut kapladı. 

(Devamı var)

YORUM EKLE