Paşa'nın Petekliği (41)

-Hanımağa, Allah’ın emri Peygamberimizin kavli ile kızın Mahur’u oğlumuz Paşa’ya istiyoruz, diyerek söze girdi Guş nene.

-Ne diyelim nenem, kısmetse olur.

-Kısmet Hanımağa, kısmet. Birbirlerini sevmişler. 

-Birbirlerini sevdikleri doğrudur. Bir şartla “he” derim.

- “He” demenin şartı mı olur Hanımağa?

-Olur Guş Nene.

-Neymiş o şart?

-Paşa’nın kızımdan aldığı çantayı geri vermesi.

Odada buluna herkes, birbirine bakar. Uzun süren bir sessizlik olur. Paşa Osman ise daha da şaşkındır. Muhtar Karakelle İhsan’ın ise ağzını bıçak açmıyor, çenesi adeta kilitlenmişti. Mahur, ise kapının arkasında konuşulanları dikkatlice dinliyordu. Anasının verdiği cevapla dizlerinin üzerine çömeldi. “Anam ne yapmak istiyor?” diye kendi kendine sordu. Paşa, başını önüne eğdi. Mahur’u tanımasına aracı olan çantayı nasıl geri verebilirdi? 

-Neden sustunuz? Çanta mı kızım mı?

-Ne çanta ne de kızın, ikisinden de vaz geçemem hanım ana.

Hanımağa, bir Guş Neneye bir de Paşa Osman’a baktı.

-Paşa Osman, bu nasıl iştir ki, sen cevap verecekken oğlun cevap veriyor?

-Hanımağa, benim çantadan haberim yok. Onu düşünüyordum. Paşa’nın bir bildiği vardır ki, o cevap verdi.

Guş Nene, peykeye dayadığı bastonunu önüne aldı, iki eliyle tuttu. Uzun süre Paşa’ya baktı. 

-Çanta, ne karşılığında kızından alınmıştır Hanımağa? Paşa oğlumuz çanta karşılığında ne vermiştir?

-Ben de çantayı bir şartla geri veririm.

Gözler Paşa’ya çevrildi. Paşa Osman, kaşlarını çattı. Oğlu ile göz göze geldi.

-Bak sen, dedi Hanımağa, neymiş senin şartın?

-Ben o çanta karşılığında bir çerçeve bal verdim. Çerçevemi balı ile geri verin ben de çantayı vereyim.

“Helal sana Paşa” dedi kapının arkasındaki Mahur. 

-Yenilen bal geri nasıl verilir Paşa?

-Bizim birbirimize sevmemize neden olan çanta nasıl verilir Hanım ana? Sen balımı geri veremeyeceğine göre ben de çantayı geri veremem.

-Çok akıllı oğlun var Paşa Osman. İstediğim cevabı verdi Paşa. Bu cevabı bekliyordum. Ben de kızım Mahur’u Allah’ın emri ile verdim, yalnız…

Guş Nene, bu kez daha sert bir sesle:

-Yalnızı mı var Hanımağa, ne yalnızı?

-Bu o kadar önemli değil.

-Neymiş söyle bakalım?

-Mahur, Prens atı ile gelin gidecek.

-O Bir şey değil.

-Bitmedi.

-Gene ne var?

-Prens, Zermut’taki Limni Gölünde yıkandıktan sonra kızım ata binecek.

Odadakiler, derin bir “oh” çekti.

-Bunlar bir şey değil.

Paşa, oturduğu yerden kalktı. Önce Guş Nenenin daha sonra Hanımağa, Paşa Osman ve muhtar Karakelle İhsan’ın ellerinden öptü. Mahur, içeri girdi, sırayla herkesin elinden öperek mutfağa geçti. Kahveleri kendi eliyle yapıp odaya geldi. 

-Hey gidi Topal Ömer, dedi Guş Nene, iyi bir kız yetiştirdin. Allah bahtını açık eylesin. Allah bir nikahta kocaltsın. 

Odadakiler “amin” dedi.

Paşa Osman, oturduğu yerde doğruldu. Bitirdiği kahvenin fincanını masanın üzerine bıraktı.

-Düğün gününü de kararlaştıralım.

-Acelen ne ki Paşa Osman. Daha sözü yeni kestik. Bunun nişanı var, düğün hazırlığı var.

-Acelen o ki Hanımağa, çok yoruldum. Bir an önce düğünü yapıp kendi yuvama, yani mağarama çekilip arılarımla ilgileneceğim.

-Mahur’u gelin ediyorsun, bitsin artık şu mağara hevesin. Oğlunla, gelininle birlikte dur, rahat edersin ömrünün kalanında.

-Ben çocuklarımı yalnız bırakacağım. İşlenmemiş durumda olan topraklarımızı işleyecekler. Birlikte ekip biçecekler Guş Nene. Bilirsin, peteklik benim yaşama nedenim. Ben arılarımdan ayrılamam. Cephede savaşırken bile hep arılarımı düşündüm.

-Korkma bir şey olmaz arılarına.

-Bilirim nenem bilirim de benim yattığım yer toprak kokacak. Toprak kokusu almadan uyuyamam.

-Hakikaten mağara adamısın. 

-Öyle nenem öyle.

Kahveler bitmiş, söz kesilmişti ama düğün gününe henüz karar verilmemişti.

-Bir ay sonra da düğünü yapalım Paşa Osman.

-Sağol Hanımağa. Kalkalım artık. Geldim geleli doğru dürüst ne dinlenebildim ne de uyuyabildim. Bu akşam için daha önceden konuşmasaydım inanın gelecek halim yoktu.

-Sana çok şey borçluyuz, dedi muhtar Karakelle İhsan.

-Bir şey borçlu değilsiniz. Haydin Allah rahatlık versin.

Xxx

Mahur’un Paşa’ya sözünün kesildiği, bir ay sonra da düğün olacağı kulaktan kulağa köyde sabahın ışıklarıyla birlikte çoktan yayılmıştı. Sabah suyunu çeşmeden almaya gelen kızlar, Mahur ile Paşa’yı konuşuyorlardı. 

Çavuş Emmi, sabah namazını kıldıktan sonra, karısı Gozinin Yeter, kahvaltıyı hazırlayıncaya kadar, kümesteki tavuklara yem attıktan sonra kapının önünde oturmayı adet haline getirmişti. Yine kapı önünde oturuyordu. Çeşmeden su almaya gelen kızlar:

-Nasılsın Çavuş Emmi? sorusuna, “sana ne” cevabını veriyordu. 

-Çeşmenin başına yığılmayın, suyunuzu alıp hemen dönün, demeyi de ihmal etmiyordu ama kızlar onu dinlemiyordu.

-Ceyhan, söz kesildi he?

-Ne sözü?

-Bilmezlikten gelme, Mahur ile Paşa’yı diyorum.

-Daha akşam kesildi, nasıl hemen duydunuz? Ben duymadım.

-Yoksa Paşa’da senin de gönlün mü vardı?

-Daha neler.

-Yani.

-Paşa’da hangimizin gönlü yoktu ki? 

-Bak sen, kız Esma, sahi mi?

-Sahi tabi.

-Yakışıklı.

-Boylu poslu.

-Yiğit.

-Efendi.

-Cesur.

-Çalışkan.

-Kaptı Paşa’yı Mahur.

Hep birlikte gülünce, Çavuş Emmi, yerinde kıpırdadı.

-Dikkat kızlar, Çavuş Emmi kıpırdıyor.

Esma, dayanamadı, Çavuş Emmiye dönerek:

-Ne oldu Çavuş Emmi?

-Ölünün körü oldu. Bir de soruyor. Çabuk kaplarınızı doldurun, beni oraya getirmeyin.

-Bırak da biraz konuşalım Çavuş Emmi. Bizim konuşmamızdan niye rahatsız oluyorsun?

-Size ne elin üç keçisi beş koyunundan? 

-Biz bugün çeşmenin başından ayrılmayacağız.

-Neden ayrılmayacaksınız bakayım?

-Neden olacak, Mahur Paşa’yı kaptı Çavuş Emmi.

-Ne demek kaptı?

-Söz kestiler, bir ay sonra da düğünleri var.

-Size ne?

-Bize nesi var mı Çavuş emmi, gitti yakışıklı oğlan.

Bu kez daha hızlı kahkaha attılar. Çavuş Emmi, elindeki bastonuna yüklenerek ayağa kalktı.

-Sizi beni bilmezler, şimdi görürsünüz.

-Kaçın kızlar, Çavuş Emmi geliyor.

Xxx

Paşa Osman, öğlene yakın ancak kalkabildi. Paşa, babasını uyandırmak istemedi. “Geldi geleli doğru dürüst ne uyudu ne de dinlenebildi, varsın uyusun” diyerek onun kalkmasını bekledi. Çay, hariç, kahvaltıyı çoktan hazırlamıştı. Sık sık babasını uyanıp uyanmadığını kontrol ediyordu. Kalktığını görünce hemen çayı demledi. 

Elini, yüzünü yıkadıktan sonra konağın önündeki çardağa geldi. Kahvaltının hazır olduğunu görünce:

-Evlat beni mi bekledin, niye kahvaltını yapmadın?

-Birlikte yapalım dedim baba.

-Çay olduysa koy da gel.

-Tamam baba.

Konuşmadan, gönül rahatlığı ile kahvaltılarını yaptılar. Paşa Osman, bitirdiği çay bardağını masaya bıraktı:

-Çok güzel bir kahvaltı oldu evlat.

-Afiyet olsun.

Paşa, masayı toparladı. 

-Birer çay daha içer miyiz baba?

-İçeriz oğul.

Paşa Osman, oğlundaki mutluluğu gözlerinden okuyordu ama kendisi onun kadar mutlu değildi. Bir ay sonra düğün yapılacaktı ama elde avuçta bir şey yoktu. Para lazımdı düğün yapmak için.

-Biraz para kazanmak lazım, dedi.

-Ne parası baba?

-Düğün yapacağız ya oğul

-Paraya ihtiyacımız yok.

-Nasıl paraya ihtiyaç yok?

-Yeterince paramız var.

-Var mı?

-Evet… Yoksa onun için mi düşünceliydin?

-Öyle evlat.

-Düğün parasından daha fazlası var baba, sen merak etme.

-Buna sevindim.

Son çaylarını bitirmişlerdi ki, Mahur anası Hanımağa ile geldiler.

-Paşa Osman, korkarım yeni kahvaltı yaptınız?

-Öyle oldu Hanımağa. Paşa da beni bekledi.,

-Aç bıraktın çocuğu.

-Biraz öyle oldu, hele gelin oturun. Kızım, Paşa mutfakta bak bakalım çay kaldıysa Hanımağa ile birlikte içelim. 

-Olur baba.

Hanımağa, Paşa Osman’ın karşısındaki peykenin üzerine oturdu. Düşünceli olduğu her halinden belli oluyordu. Bir şeyler söylemek istiyordu ama söze nereden başlayacağını bilemiyordu. Paşa Osman, Hanımağa’nın durumunu sezdi.

-Hayırdır Hanımağa, hasta mısın?

-Yok Paşa Osman.

-Kızın evlenip mutlu olacak, yüzünün gülmesi gerekmiyor mu?

-Öyle de Paşa Osman…

-Ne oldu, söyle hele?

-Kızım, babasının zamanında da çiftliği çok iyi idare ediyordu. Evlenince çiftliği kim idare edecek onu düşünüyorum.

-Düşündüğün şeye bak, Mahur uzak yere gitmiyor. Birkaç adım ötedeki eve gelin gidiyor. Yine çiftliği idare eder.

-Olmaz Paşa Osman. Aslında pek ihtiyacım da yok, satmayı düşünüyorum da bu kadar aile ekmek yiyor, ne yaparlar, geçimlerini nasıl sağlarlar, o nedenle ne yapacağıma bir türlü karar veremiyorum.

Mahur, getirdiği çayları masanın üzerine koydu. Paşa babasının, Mahur ise anasının yanına oturdu. Çaylardan ilk yudumlar alındı.

-Çiftliği satmayı düşünüyorum.

Mahur, çayı yutmadan dışarı fışkırttı. Elini ağzına götürdü. Mutfağa koştu. Ellerini ve ağzını yıkadı. Geri döndü.

-Yanlış duydum değil mi ana?

-Yok yanlış duymadın.

-Babamdan kalan çiftliği nasıl satarsın ana?

-Kızım kim idare edecek çiftliği?

-Biz, dedi Paşa.

(Devamı var)

YORUM EKLE