Sene 1851 Gümüşhane altın çağını yitirmiş, tarihi bilinmez sayfalara karışmış artık tozlu raflarda yerini almaya başlamıştı.
Osmanlı imparatorluğu yavaş yavaş hasta adam durumuna sürüklenirken Karadeniz bölgesi birtakım planların yapıldığı yer olmaya başlamıştı. Birçok ajan ve misyoner bu yörelerde cirit atmış başta gümüş madenleri olmak üzere doğa ve tabiat örtüsü arşivlerde kayıt altına alınmıştı. Birçok seyyah, yörede gördüklerini, kendilerine anlatılanları, sosyal yaşama dair önemli bilgileri, gördükçe içlerini açan doğa, iklim güzelliklerini diğer yandan korku ve endişe dolu bu seyahatlerini adım adım yazıya dökmüş güzergâhların haritalarını çıkarmışlardı.
Trabzon Erzurum yolu üzerinde önemli bir uğrak yeri olan Gümüşhane, her mevsimde bu zorlu yolculukta önemli sığınak yerlerinden biri olmayı sağlayabilmiştir. Geçit vermeyen Zigana dağı sonrasında Harşit deresinde soluklanan kervanlar, dere boyu kıvrıla kıvrıla elma ve armut bahçelerini seyreyleyip, Harşit’in şırıltısı eşiliğinde yollarına devam ederlerdi. Zigana hanları, Köprübaşı hanları, Harava hanları, Gümüşhane Demirkapıdaki hanlar, Tekke hanları, …. Daha nice hanlar dinlenilmeden geçilmezdi adeta. Eski dönemlerde insanlar yolculuklarını güvenlik ve mevsim koşullarına göre şekillendirmiş en az 3 farklı rota ile bu güzergâhı (Trabzon- Gümüşhane) belirlemişlerdi.
Her zaman akla gelen bir sorudur, gelen geçenler bir not düşmüşte hiç mi birisi bir resim karalamamıştı? Elbette ilginç görülen geçit, köprü, han, kale, vb. yerler resmedilmişti. Bazı örneklerini zaman içerisinde hep birlikte görmüştük. Bu gravür, resim çalışmaları, teknolojinin ilerlemesi sayesinde yerlerini fotoğraflara bırakmıştır.
Ressam gezgin Eugène Napoléon Flandin 1851 yılında arkadaşı E. Coste'la birlikte İran yolculuğuna çıkmış, bu seferde aldığı notlar eşliğinde L'Orient (Doğu) ismiyle 6 Ciltlik bir eser ortaya çıkarmıştır. İran seyahatini anlattığı kitabın, 4.Ciltinde Trabzon, Cevizlik (Maçka), Zigana Köyü, Torul (Ardasa), Beş Kilise, Gümüşhane, Kale, Balahor, Bayburt, Erzurum, vb. yerleşim yerlerine uğramış, kısaca bilgiler paylaşmıştır.
Bu bilgilerin yanı sıra ressam Flandin dikkatini çeken yerleri gravür çalışması ile ölümsüzleştirmeyi başarmıştır. Sizlerle paylaşacağımız gravürler içerisinde Gümüşhane yöremize ait çalışmalar bulunmaktadır(Gümüşhane, Zigana, Keçi kalesi).
Malum son zamanlarda cazibe merkezi olacak iller arasında olan Gümüşhane’mizde çok gayretli bir çalışma gözlemliyoruz. Eski eserlerimizin geri kazandırılması için yoğun bir gayret gösteren il yöneticileri tebrik ediyorum. Diğer yandan bu çalışmaları günümüz mantığı ile değil de daha eskiye odaklı bir çalışma disiplini ile yapılması gerekliliğini belirtmeden geçemeyeceğim. 4 köşe duvar üstüne çatının bence bir anlamı ve şehrimize kazancı yok. Kadim Madenci şehri olan Gümüşhane’mizin hiç mi özgün yapısı yoktu, o ün salmış baltacılarımız çıktığı ilimizde çok farklı özgün mimariler yok muydu? Şüphesiz vardı (Olmalıydı).
Ressam Flandin işte böyle bir eserimizin olduğunu günümüze ulaştırabilmiş. Artık bundan sonra bizlere de bu görsel dokudaki mimarimizi Gümüşhane’mize geri kazandırmak düşüyor.
İşte sizlerle, belki de ilk kez yayımlanacak olan Gümüşhane’mizden sanat şaheseri bir han, Zigana Köyümüzden bir han ve Kale nahiyemizdeki Keçi Kalemiz ve bir yerleşim yeri gravürü. Ressam Flandin’e her ne amaçla bu yörelerden geçmiş olursa olsun bu gravürleri çizdiği, kadim şehrimizden bir kesit günümüze ulaştırdığı için teşekkür ediyorum.
Bu gravürleri uzun zaman önce elde etmiş olup, yer keşfi nedeniyle geciktirmiştim. Gümüşhane’mizdeki hanın yerini kendimce tespit ettiğimi düşünüyorum. İnşallah Zigana ve Kale deki çalışmaların keşfini de ilk fırsatta yapmayı düşünüyorum.
Umarım yetkililerimiz bu güzel ve özgün mimarideki yapımızı cazibe merkezi Gümüşhane’mize kazandırırlar. Gümüşhane’mizin tanıtılması için bu tarz bir projenin hayata geçirilmesini çok mu çok isterim.
Flandin’in resmettiği Gümüşhane’de bir Han
Bu gravür detayları üzerine çok şeyler yazılabilir diye düşünüyorum. Öyle bir gün hayal edin; Gümüşhane sıcağında, atlarla veya katırlarla yolculuk etmişsiniz ve yorulmuşsunuz. Havada azda olsa bulutlar mevcut. Öyle bir yorulmuşsunuz ki kendinizi biran önce han’a atıp dinlenmek istiyorsunuz.
Köşede bir taşa yaslanmış ressam, rahatça istirahat ettiği ya da işçiliğinden etkilendiği han’ı resmediyor.
Gümüşhane’ye uğrayan gezginler den biri şöyle anlatır; - Bizleri misafir eden hane sahipleri gece geç saatlere kadar bizlere çok şeyler anlattılar, yorgunuz biran önce uyumak istiyoruz ve nihayet kalktılar. Yorgunluktan hemen uykuya daldık. Havası ve suyu temiz olan bu vadide sabah erkenden, dinç bir şekilde aniden uyandık ve kimse bizi uyandırmaya gelmemişti… Demekki Flandin’de bu temiz havadan etkilenmiş, erkenden uyanmış ve resmetmeye başlamıştı. Yolcu yüklerini atına yüklerken ya da indirirken, görevli han çalışanı yorgan ya da çarşafları silkeleyerek temizlemeye çalışıyor. Acaba o yaz günü han’da döşekler dışarıya mı serilmişti ? Düşünün hava sıcak ve boğucu, ama bu handa serin ve esintili bu vadide, balkona serilmiş döşek üzerinde, yorgana sarılarak yıldızları seyre dalıp uyuyorsunuz. Ya ahşap işçiliğine ne demeli her bir nakışta ustanın hayat tarzı, el emeği göz nuru buram buram kokuyor. İzledikçe gözlere ışık geliyor, zihin açılıyor. Açık çatı çapraz direklerle öyle bir tutturulmuş ki tam bir mühendislik harikası. Alt katta atlar, katırlar dinlenirken, üstte yolcular huzurlu bir uyku ile ödüllendiriyorlar kendilerini. Yol belki uzun, ya Bayburt yönüne ya da Trabzon yönüne. Diğer Handa konaklamak üzere birazdan ayrılacaklar bu güzel madenci şehrinden.
Han’ın günümüz yerini tespit için bireysel keşif çalışmam.
Acaba Flandin nerede bu resmi nerede çizmiş, günümüzde kalıntısı var mı? Üç yıllık bir gözlem ve detaylı inceleme neticesinde şahsi olarak yaptığım yer tespit çalışmamı sizlerle paylaşıyorum.
Bu estetik mimari yapıya sahip 2 bina, eski Gümüşhane fotoğraflarında dikkatimi çekmişti. Bunlar Daltaban çarşısı ve Süleymaniye‘de bulunmakta idi. Son günlerde restorasyon çalışması ile gündeme gelen Suluhan çok kafamı karıştırmıştı, detaylı açı, doğa, mimari, tarih, Süleymaniye anlatıları vb. incelemelerle bu gravürün Suluhan’a ait olamayacağı netleştirdim. Diğer yandan Daltaban çarşısı olabilir mi sorusunu da elde ettiğim diğer eski gravür ve fotoğraflarla çürütmüş oldum.
Ve nihayet bu gravürün Süleymaniye Camisinin aşağısında, ayrıca bir çarşı üzerinde olan ve günümüze ulaşamayan bir cami (Emin olmamakla Çarşı cami olabilir) ile resmedildiği kanaatine vardım. Bu sadece açıda bir cami oluşu nedeniyle yapılan bir çalışma idi. Diğer yandan bu hana benzer bir yapı var mıydı. 1904 yılına ait bir fotoğrafta (Süleymaniye mahallesi) bu tarz bir yapı dikkatimi çekmişti. Aşağıdaki fotoğrafta olduğu gibi sarı noktalı bir insanın sağdan sola bakış açısı ile çizilmiş bir gravür olabilirdi. Diğer yandan gravür ve fotoğrafta ki ahır kapı sayıları örtüşmekte ve ahşap mimari benzerlik göstermektedir. Gravürün çizim açısı olarak baktığımızda Cami Minare ve Han yerleşim yeri örtüşmektedir. Kırmızılı olan Han, Sarı olan Cami. Maalesef cami günümüze ulaşamamıştır.
Bu inceleme ile eski fotoğraf ve gravür benzerliği incelemiş olduk. Peki 2018 yılında böyle bir yapı kalıntısı var mıydı?
2018 Ağustos ayında çekmiş olduğum bu fotoğraftaki yıkılmış cami ve sağ taraftaki yapı şekilsel uyumluluk göstermektedir. Şahsi kanaatim Flandin’in gelip resmettiği han şekilsel uyumluluk gösteren bu muhite ait.
Bilir kişilerin yorumları ile bu alanda, bu tarz otantik ahşap bir Han’ın yapılması Süleymaniye mahallemize ve Gümüşhane’mize değer katacaktır.
Ben turist olsan, apart otel yerine böyle bir ahşap handa konaklamak isterim…
Zigana Hanları
Flandin hanlarda iyi dinlenmiş olmalı ki, manzaralarına hanları ön planda tutarak sosyal yaşam izleri vermeye çalışmış. İnsanların birbiri ile olan diyaloglarını, birkaç yol üstü hanı ve doğa resmederek günümüze ulaştırmıştır. Flandin bu resme Zigana adını vermiş ama doğa yapısı dikkate alındığında, bir ihtimal burası Köprübaşı hanları olabilir (Şahsi kanaatim).
Keçi Kalesi ve Yerleşim Alanı
Flandin adım adım yoluna devam ederken, her gezginin hayretle seyrettiği dik ve heybetki Keçi Kalesini es geçmemiş, bence geçememiş. Aklı zorlayan bu yapı çizilmez ise bir haksızlık olurmuş. Evlerin harabeliği ve kalenin etrafında dönen kuşlar dikkatimizden kaçmıyor. Acaba ressam bizlere neyi anlatmak istemiş …
Balahor deresi istikameti ile Bayburt ve Erzurum’a giden Flandin İran’a kadar resimlerini çizerek yoluna devam etmiştir. Nihayetinde 6 Ciltlik L'Orient (Doğu) isimli kitabını insanlığa kazandırabilmiştir. Bu sayede fotoğrafın olmadığı geçmiş dönemlerde doğduğumuz yerler nasıldı? Gibi soru ve cevaplara meraklı kişilerin gönüllerine bir parça su serpebilmiştir.
Biz araştırmacılar hem metinleri hem de bu gravürleri ortaya çıkarak kadim memleketimize ve insanlığa faydalı olmaya çalışıyoruz.
Bu şehrin çok bilinmeyenleri var, nasipte varsa bulup çıkarmaya devam edeceğiz. Ressam Flandin’e 1851 yılına ait bu gravürleri çizdiği için teşekkür ederiz.
Eugène Napoléon Flandin (1809-1889) Kimdir
Ressam gezginimiz Eugène Napoléon Flandin (1809- 1889) Napoli'de doğar, Tour'da ölür. 1837 yılında Cezayir'e seferberlik yapan fransız ordusuna katılır, 1840'ta ise mimar-arkeolog Pascal Coste'la birlikte Fransa'nın Tahran hükümetiyle siyasal ve ekonomik ilişkilerini geliştirmek amacıyla İran'a yapılan yolculuk ekibine katılır. Bu sefer İran'ın şah Mohammad Qajar yönetimi altında siyasal gelişmelerine ilişkin olabildiğince çok bilgi edinmeyi ve buna ek olarak tarihi anıtları kaydetmeyi amaçlıyordu. Seferin başında bulunan Édouard de Sercey diplomasi entrikalarıyla yüzleşmede yetersiz çıkınca Fransa'ya geri çağrılır ve bundan sonra Flandin ve yoldaşı ekipleriyle birlikte çok zor hava şartlarında ve yerli halkla aşılması olanaksız iletişim zorlukları çekerek yolculuklarına devam ederler. İki yıl sonra Hamedan, Kirmanşah, İsfahan, Şiraz, Persepolis, Musul, Halep, İstanbul (Constantinople) şehirlerini incelemiş olarak Fransa'ya dönerler. Resim ve bilimsel çalışmaları için Flandin 1842 yılında Légion d' Honneur ünvanıyla ödüllendirilir.
1844'te arkeolog Emile Botta ile birlikte Asur başkenti Ninova'yı aramak üzere yeniden Mezopotamya'ya döner. Altı ay boyunca çok zor koşullarda bölgedeki yontu ve mermer kabartmaların resmini çizer. 1851 yılında E. Coste'la birlikte altı (6) ciltlik İran Yolculuğu kitabına ve aynı yıl içinde seyahatinin iki ciltlik vakayinamesine imza atar. Bunları 1853 yılında L'Orient adlı kitabı ve 1864'te Rodos Şövalyeleri kitabı izler. Ömrünün son yıllarında Touraine yöresinde belediye başkanı olur (1850-1866) ve Tour valiliğinde çeşitli görevlerde bulunur. İlk tabloları İtalya konulu olan Flandin daha sonra tarih ve arkeoloji konulu yada portre ve peyzaj resmi olan sanatında aslında oryantalist düşünce tarzını dile getirmekte. Flandin 1857 yılından itibaren resimlerini düzenli olarak Paris'teki Salon fuarında sergiler. Bugün yapıtlarının birçoğu Fransa, Belçika müzelerinde ve daha başka yerlerde bulunuyor.
Araştırmacı Yazar: Adem Ezber
Ankara - 2018
Emekleriniz ve paylasiminiz için çok teşekkür ediyorum Yolunuz açık olsun