Salih Bey Köprüsü (28)

-Bu ebe kadın sağlam mı Gülbahar Hatun?

-Nasıl yani Asım Çavuş?

-Ebelikten anlıyor mu demek istedim.

-Anlıyor tabi.

-Nerden biliyorsun?

-Biliyorum bey, biliyorum. Hilal-i Ahmer Cemiyeti diye bir cemiyet  vardır, sen de bilirsin.

-Bilirim tabi.

-İşte o cemiyet, kızlar için iki yıllık eğitim verdi. Benim yaşım küçük olduğu için katılamadım. Bu ebe kadın işte o eğitime katıldı ve iki yıl eğitim gördü.

-Vay be, sen neler de biliyorsun?

-Hep sen bilecek değilsin, köylü isek o kadar da cahil değiliz.

-Cahil olduğunu söyleyen mi oldu hanım?

-O anlama getirdin Asım Çavuş.

-İnşallah gelinime bir zarar vermez. 

-Vermez, vermez, herkes onu çok beğenir, iyi bir ebe olduğunu söylerler.

-Umarım öyledir. Peki, ne zaman gelecek, haberin var mı?

-Ben de senin gibiyim bey, bekliyoruz.

-Bir an önce gelse bari. Kasabaya kahyayı yollayıp da bir baksın istersen.

-Aceleye gerek yok, Gülizar’ın durumu düzeldi. Ebe kadın ne zaman gelirse o zaman bakar.

-Peki öyle olsun, deyip, ayağa kalktı.

-Nereye?

-Hava bugün çok güzel, şöyle biraz dolaşıp, kahveye uğrayayım bakayım bu bizim avara kasnaklar ne yapıyorlar.

Tam çıkıyordu ki Salih Bey ile Gülizar, salona indiler. Gülizar, Salih Beyin kasabada yeni aldığı giysiyi giymişti. Asım Çavuş’un gözlerinin içi parladı:

-Ne kadar da güzel yakıştı. Elbiseyi güzel gösteren içindeki insandır. O insan güzelse elbisesi de güzeldir, değil mi Gülbahar Hatun?

-Öyle Asım Çavuş, benim güzel gelinime neler yakışmaz ki?

Gülizar hem Asım Çavuş’un hem de Gülbahar Hatun’un elini öptü.

-Çok sağ olun, dedi. Salih Bey, kasabaya gittiğinde aldı.

-Oğlumun da gözlerine maşallah, nasıl da bedenini hesap etti, değil mi Asım Çavuş?

-Öyle, kimin oğlu, tıpkı babasına çekti.

-Gene kendine pay çıkardın.

-Öyle öyle, diyerek dışarı çıktı.

Xxx

Asım Çavuş’un dediği gibi Pırpır Ali’nin kahvesi “avara kasnaklar” ile doluydu. Başka konu bulmamışlar gibi yine Asım Çavuş’u konuşuyorlardı. 

-Herkes dede oluyor ama Asım Çavuş’un dede oluşu da bir başka, dedi Cıbıl Hüseyin.

-Öyle öyle.

-Ne yapsın bir oğuldan başka bir şeyi yok.

-Cibilliyetini sürdürecek toruna ihtiyacı var.

-Erkek mi kız mı acaba?

-Onu Allah bilir.

-Erkek olursa o da Salih Bey gibi bey mi olur?

-Beyin oğlu bey, kızı ise sultan olur Tilki.

-Doğru söylersin.

-Kolay değil bey oğlu, bey torunu olmak.

-Becerip de bir bey olamadık, dedi Cıbılın Hüseyin.

-Sen nasıl bey olacaksın ki? Cıbılın tekisin. Onun için sana Cıbıl Hüseyin demiyorlar mı?

-Ne yapalım, herkes bey olmaz, cıbıl da lazım.

-Cıbılın çocukları da cıbıl olur, çobanın çocukları çoban.

-Pırpır Ali’nin çocukları da kahveci olur.

-Beni düşünmeyin, siz kendi cıbıllığınızı düşünün, bey olmazsa nerede ise yiyecek ekmek bulamayacaksınız.

-Doğru söylüyorsun vallahi.

-Bey olmazsa bizim karnımız doymaz.

-Yaylalardan çekildi. Bir tek Çit Deresindeki sürüsü kaldı.

-Eskisi gibi olmayacak.

-Sandıktaki parasıyla kemer köprü yaptıracak Şeytan Kayalıklarına.

-Büyük adam kim ne derse desin.

-Tahta köprü de ha gitti gidecek. Köprünün üstünden sular atmaya başladı.

-Bir türlü köprü dayanmadı Şeytan Kayalıklarına.

-Dayanmaz tabi bu suyun karşısında.

-Mübarek dere bir coşmaya görsün ne var ne yok silip süpürüyor.

-Öyle, bağ bahçe kenarlarına boşuna duvar yapıyoruz. 

-Çit Deresi koymuşlar onun adına.

-Ne çit dayanır önünde ne de duvar, siler süpürür.

-Hele bir de yağmur yağmaya görsün.

-Avliyana’dan başlar, Harşit’e kadar alıp götürüyor.

-Yakındır iyice coşması.

-Yakın. 

-Şu karlar eridikten sonra yağmur yağsa bari.

-Allah’ın işine karışılmaz.

-Karışılmaz.

-Rumlar tuttular Meryemana’ya iki kemer köprü yaptılar. 

-Akılsızlar, yapın birini Şeytan Kayalıklarına, bir köprü neyinize yetmiyor.

-Doğru Vallahi.

Xxx

Asım Çavuş, tek başına köyün içerisinde biraz dolaştıktan sonra, köyü, Çit Deresi yoluna bağlayan yola doğru yürüdü. Yolu gözden geçirdi. Eriyen kar suları yolu tahrip etmişti. “Yol, yol olmaktan çıktı” dedi, kendi kendine. Geri döndü, Pırpır Ali’nin kahvesine girdi. Kahve yine ağzına kadar doluydu. O, içeri girince kahvedekiler ayağa kalktı. Sigara dumanı yine ortalığı kaplamıştı.

-Oturun, oturun, rahatınız bozulmasın.

Geçti, kendi yerine oturdu. Kahveci Pırpır Ali’ye:

-Kapı açık kalsın, boğuluyorsunuz. Bu ne duman? Yasakla kahvede sigara içmeyi Pırpır Ali.

-Yasaklasam da kimse dinlemiyor beyim.

-Kapat kahveyi o zaman.

-Kahveden çıkarıyorum çoluğumun çocuğumun rızkını beyim.

Getirdi Asım Çavuş’un kahvesini masasına koydu. Kahvesinden bir yudum alan Asım Çavuş, kahvedekilere:

-Şimdi beni iyi dinleyin. Bana doğru dürüst çalışacaklar lazım. Şu yolunuzun halini hiç mi görmüyorsunuz? Kahvede boşu boşuna oturacağınıza, yolu düzeltseniz olmaz mı?

-Karlar yeni eridi beyim, dedi, Çulsuz Ömer.

-Bahane arama Çulsuz. Kim çalışmak istiyor, onu söyleyin bana.

Kahvede oturanlardan on kadarı “biz çalışırız” dedi.

-Pırpır Ali, çalışmak isteyenlerin adını bir kağıda yaz bana ver.

-Hemen beyim.

Kağıdı eline alan Asım Çavuş:

-Son kez soruyorum, var mı başka çalışmak isteyen?

Kimseden ses çıkmadı. Kağıttakilerin adlarını okudu Asım Çavuş. 

-Yarın sabahtan itibaren konağa geliyorsunuz. Kiminize kazma, kiminize kürek vereceğim. Köyden başlamak üzere çalışmaya başlayacaksınız. Çalışmanız sadece kavşağa kadar değil, Şeytan Kayalıklarına kadar sürecek. Çalışan bu arkadaşlar günlük ücretlerini alacaklar. 

Kağıda adını yazdıranlar “sağ ol beyim” derken, adını yazdırmayanlar birbirine baktı. Pişman oldukları her hallerinden belli oluyordu. 

-On kişi yeter mi beyim, biz de çalışmak isteriz, dedi Çulsuz Ömer.

-Parayı duyunca çalışmak istediğinizi söylüyorsunuz. On kişi bana yeter. Beş gün yerine on gün çalışırlar. Sizler de karılarınıza yardım edin, bağınızın, bahçenizin, bostanınızın duvarlarını yapın. Her işi karılarınıza bırakmayın, tembel tembel kahvehanede oturmayın. Yarın bekliyorum, deyip kahveden çıktı, kapıyı da kapatma Pırpır Ali, ciğerlerinize yazık, demeyi de ihmal etmedi.

Konağın çevirme kapısından içeri girdi. Seyis Murat Şahım ile Doruk’u güneşlendiriyor, tımarlarını yapıyordu. Şahım ve Doruk’u biraz seven Asım Çavuş:

-İyi bakıyorsun atlara seyis. Aman gözünü seveyim, yemlerini eksik etme. 

-Etmem beyim.

-Salih nerede?

-Konakta olsa gerek beyim, bugün görmedim.

-Evlendi evleneli pek dışarlara da çıkmaz oldu seyis. Eski hareketli, konuşkan Salih gitti, bir başka Salih geldi.

-Olur o kadar beyim. 

-Olur, olur, deyip büyük salonun kapısından içeri girdi. Salih Bey ile Gülizar salonda oturuyorlardı. “Çifte kumrular” diye geçirdi içinden, “e, gençliğimde ben de öyleydim.”

-Nerede Gülbahar Hatun?

-Komşuya kadar gitti baba.

-Nasıl oldu, pek evden çıkmayan Gülbahar Hatun, komşularını hatırlar oldu. Evde Gülizar gibi gelinin olursa, komşuya da gidersin, kasabaya. Ha Salih, kasaba dedim de, kahvede köylülerle konuştum, yarından itibaren yolda çalışacaklar, sen başlarında ol. Şeytan Kayalıklarına kadar bir at arabasının geçeceği şekilde yolu genişletin.

-Olur baba.

-Köprünün durumu ne, sular yıktı mı köprüyü?

-Yok baba, bu kez ustalar oldukça sağlam yapmış olacaklar ki, yıkılmadı.

-Güzel, o zaman yolu yaptıralım Salih, hastası olan olur ne olur ne olmaz. Çalışanların da ücretlerini verelim. 

(Devamı var)

YORUM EKLE