Salih Bey Köprüsü (33)

Çayını içen Asım Çavuş, bir süre yaylayı gözden geçirdi. Kırçılın Süleyman’a dönerek:

-Bu güzel yerde, bu güzel havada yanık bir kaval sesi ne kadar da güzel gider, değil mi Süleyman? Çoktandır kaval sesi duymadım. Hasret kaldım desem yeridir.

-Çalayım beyim.

-Hadi çal bakalım. 

Kelifteki camadanından kavalını çıkardı, geldi Asım Çavuş’un yanına oturdu. Kaval sesini duyan köylüler, ellerindeki işleri bıraktılar. Anadolu’nun yaylalarına has kavaldan çıkan uzun havalar doğayı sessizliğe bürümüştü adeta. Kelebekler kondukları çiçeklerden uçmuyor, koyun ve kuzular melemiyordu. Doğa susmuş, Kırçılın Süleyman’ın kaval sesini dinliyordu. Az ilerde gürül gürül akan çeşmenin sesi karışıyordu sadece kaval sesine. Ayakta olan köylüler oldukları yerde oturmuşlardı. Çocuklar ise kaval sesinin geldiği yöne doğru dönerek ayakta kıpırdamadan dinliyorlardı Kırçılın Süleyman’ın kavalından çıkan yanık havaları.

Asım Çavuş, acı acı çalan kavalın sesinden çok etkilenmiş olacak ki, yanaklarından aşağıya giden gözyaşlarına engel olamıyordu. Durumu fark eden Kırçılın Süleyman, kaval çalmayı bıraktı. 

-Çok dertli çaldın be Süleyman, dedi.

-Öyle oldu beyim. İstersen kırık hava da çalayım.

-Yok Süleyman. Biz artık kalkalım, biraz daha durursam bu güzel yerden gitmekten vazgeçeceğim. Haydi Salih, biz dönelim. Gülbahar Hatun’un gözü şimdi yoldadır.

Kahya Kerim, Şahım’ı kelifin kapısına kadar getirdi. Asım Çavuş’un binmesine yardımdı oldu. Kırçılın Süleyman’a dönen Asım Çavuş:

-Sen gelmiyor musun Süleyman?

-Yok beyim, çobanları ve sürüyü yerleştirdikten sonra ancak gelebilirim.

-İyi öyleyse, kalın sağlıcakla.

-Güle güle beyim.

Salih Bey de Doruk’a binerek Kurt Boğazına doğru yöneldiler. 

Xxx

Konakta kalan Gülbahar Hatun, Gülizar’a hamilelik dönemini anlatıyordu. Anne olmanın kutsal olduğunu, hamilelerin ağır yük, hatta ağır işlerde çalışmaması gerektiğini söylüyordu. Her genç kızın anne olma hayali olduğunu anlatan Gülbahar Hatun:

-Senin de anne olma hayalin gerçek olacak benim güzel kızım. 

-İnşallah ana.

-Bakıyorum da pek neşen yok Gülizar, bir sıkıntın mı var?

-Yok ana ama…

-Söyle kızım?

-Aklım yaylada kaldı ana. Ben, yaylada doğdum, yaylada büyüdüm. Salih Bey ile evleninceye kadar o otlak senin, bu otlak benim dolaştım durdum. Özledim yaylayı ana. Acaba Asım babama söylesen, yaylaya gitmeme izin verir mi?

-Sanmıyorum güzel kızım. Biliyorsun, senin üzerine çok titriyor. Hatta sana küçük bir iş de olsa yaptırmak istemiyor.

-Doğru söylersin ana da ya kısmet bir daha yaylaya gitmek. Şu anda gidecek durumdayım. Salih Bey ile otura kalka gider, yaylayı görür, hasret giderir gelirdim.

-İzin vereceğini sanmıyorum ama yine de kendisine söylerim.

-Çok sağ ol ana diyerek Gülbahar Hatun’un boynuna sarıldı.

Akşama doğru Asım Çavuş, Salih Bey ve kahya Kerim ile köye döndüler. Seyis Murat, hemen koştu, Şahım ile Doruk’u alarak yerlerine götürdü. Asım Çavuş, her zamanki cibinlikteki yerine oturdu.

-Salih, Süleyman çok acı çaldı.

-Öyle baba.

-Ne gündü kahya, iyi ki gitmişim. Şu Güloğlu Yaylası gerçekten çok güzel. Yaylaya göç de güzel oldu. 

Kapıya çıkan Gülbahar Hatun, Asım Çavuş’u cibinlikte otururken görünce:

-Şaşırdın mı Asım Çavuş? Hava soğudu içeri gel, üşürsün.

-Ne üşümesi hanım, hele gel sen de otur.

-Benim hasta olmaya niyetim yok, gel içeri soba yanıyor, çay da demlendi. 

-Çay varsa gelirim. 

Tahta peykedeki yerine oturdu. Gülizar, çayını doldurup getirdi. 

-Nasıl bakayım bugün benim güzel kızım.

-Sağol baba, iyiyim. Açsanız hemen sofrayı kurayım.

-Biraz dinlenelim kızım. At bayağı salladı beni. Çoktandır böyle uzun yolda binmemiştim. 

-Tamam baba.

Gülizar, Gülbahar Hatun ile Salih Bey’in de çaylarını verdi. Gülizar ile  göz göze gelen Salih Bey, Gülizar’ın bir sıkıntısı olduğunu hemen anladı. Bir süre bakıştılar. Gülbahar Hatun, durumun farkına vardı. Asım Çavuş’a döndü:

-Asım Çavuş, senden bir isteğimiz var ama kızmayacaksın.

-Kızılmayacak bir şeyse neden kızayım Gülbahar Hatun?

-Daha doğrusu benim değil de Gülizar kızımızın bir isteği var.

-Onun her isteği başım gözüm üstüne hanım.

-Öyle diyorsun ama bu isteğini pek kabul edeceğini sanmıyorum.

-Çatlatma insanı da söyle?

Salih Bey, Gülizar’a bakıyordu. O ise başını önüne eğmişti. “Ne isteği olabilirdi ki çoban kızın?” diye sordu kendi kendine. Gülizar bir ara başını kaldırdı, kısa bir süre göz göze geldiler, daha sonra tekrar başını önüne eğdi.

-Güzel kızım yaylayı çok özlemiş, babam izin verirse yavaş yavaş yaylaya gidip gelmek istiyor.

Asım Çavuş, birden yerinden doğruldu.

-Ne, yaylaya mı gitmek istiyor?

-Evet.

-Olmaz hanım. Yoksa sen olur mu dedin?

-Ben sana bıraktım Asım Çavuş.

-Beşinci ayına giren bir hamile kadın, o uzun yolu nasıl gider gelir Gülbahar Hatun?

-Gülizar, yayla kızı, herkes yaylaya çıkarken o gidemedi. Özledi yaylayı bey.

-Nasıl gidecek?

-Sen izin verirsen, Salih oğlumla gider, bir akşam da yaylada babasıyla kalır, ertesi gün döner gelirler. 

-Ya gelinime Allah korusun bir şey olursa?

-Olmaz Asım Çavuş, Şahım iyi huylu attır. Salih oğlum onu dikkatlice götürür getirir, değil mi Salih’im.

-Dikkat ederim ana ama…

Asım Çavuş, Salih’in sözünü kesti:

-Olmaz, dedi ve ben namazımı kılıp yatacağım. Siz yemeğinizi yiyin.

Salonu bir sessizlik kapladı. Gülizar, başını kaldırmıyor, hep önüne bakıyordu. Gülbahar Hatun, Salih Bey’e bakarak omuzlarını silkeledi. Kalktı Gülizar’ın yanına geldi.

-Kaldır başını güzel kızım, Asım Çavuş, merhametlidir. Sabah mutlaka fikrini değiştirir. Üzülme. Ben bir daha konuşurum onunla. 

-Yok ana, madem babam istemiyor, ben de gitmem.

-Sen ne dersin Salih?

-Babam istemiyor ama gitse iyi olur. Bir kez yürüyelim dedik, babam bizi yoldan döndürdü. Ben Gülizar’ı dikkatlice götürür getiririm ama bilirsin babama da bugüne kadar olduğu gibi bugün de karşı çıkamam. O, zaten Gülizar’ı düşündüğünden söyledi.

-Biliyorum oğul, çok seviyor Gülizar’ı, gözünün önünden ayırt etmek istemiyor.

Biraz iştahsızca yemeklerini yediler. Gülizar, sofrayı topladıktan sonra odalarına çıktılar.

Xxx

Asım Çavuş, yemek yemeden çıktığı odasında pencerenin kenarına oturdu. Yanan sobadan odun çatırtıları geliyordu. Camdan dışarı bakıyor. Hiçbir şey düşünmeden ay ışığının az da olsa aydınlattığı karşı dağlara bakıyordu.

Gülbahar Hatun, kapıyı açarak odaya girdi. Asım Çavuş’u pencerenin önünde oturur görünce:

-Hani sen yatacaktın?

-Uyku tutmadı.

-Pencerenin kenarından bu tarafa gel, cam kenarı soğuk olur, üşürsün.

-Üşümüyorum. 

-İnat etme, gel pencerenin kenarından.

Bu kez, karısının sözünü dinledi. Geldi, ağaç karyolanın üzerine oturdu. 

-Sen nasıl izin verirsin gitmesine?

-Ben izin vermedim bey, baban bilir dedim.

-Ben bilirsem, gitmeyecek.

-İnat etme Asım Çavuş, Salih oğlum onu gözü gibi bakar, götürür getirir.

-Sabah ola hayrola.

Xxx

Salih Bey ile Gülizar da odalarına çekilmişlerdi. Gülizar sönmek üzere olan sobaya odun attı. Yüzü gülmüyordu. 

Salih Bey, elinden tuttu, yanına oturttu. 

-Bu kadar mı çok özledin yaylayı çoban kız?

-Özledim beyim. Yaylanın suyunu özledim. Koyun-kuzu melemelerini özledim. Kelifimizi özledim. Oralarda büyüdüm. Çeşmenin başında dumandan kararmış kaplarımızı yıkamayı özledim.

-Üzülme, babam merhametlidir yarın görürsün izin verecektir yaylaya gitmemize.

-Doğru mu dersin beyim?

-Doğru derim çoban kız. Hadi şimdi yatalım. Sabah erken kalk çayı demle, kahvaltıyı hazırla. Her şeyi düşünen Asım Çavuş, yaylaya gitmemize izin verecektir.

Xxx

Asım Çavuş, yatağının içinde bir o yana bir bu yana dönüyordu. Yanında yatan Gülbahar Hatun derin uykudaydı. 

“Sabahın alaca karanlığında acı acı çalan kaval sesine uyandı. Kaval sesi konağın dışından geliyordu. Yavaşça yatağından kalktı. Merdivenlerden büyük salona indi. Kaval sesi öyle acıydı ki, Kırçılın Süleyman’ın kaval sesinden daha acıydı. Hiç böyle çalan bir kaval sesi duymamıştı. Büyük salonun kapısını açtı. Dışarıdaki buz gibi hava bedenini titretti. Karanlıktı kaval çalanı göremiyordu. Sesin geldiği yöne doğru gidince cibinlikte oturan Gülizar’ı gördü. Çoban kız acı acı çalıyordu. Bir türlü kaval susmuyordu. Elini Gülizar’ın omuzuna koydu. 

‘Kızım, bu soğukta, bu karanlıkta durulur mu? Bırak benim güzel kızım kaval çalmayı. Haydi gel içeri gir.’ Gülizar kaval çalmayı bıraktı. Ayağa kalktı. Asım Çavuş’un elini öptü. Hiç konuşmadan büyük salonun kapısından içeri girdi.”

Asım Çavuş, birden uyandı. Gördüğünün bir rüya olduğunu anladı. Onun uyanması ile Gülbahar Hatun da uyandı. Karartılmış gaz lambasının ışığını açtı. 

-Hayırdır Asım Çavuş?

-Bir şey yok hanım rüya gördüm.

-Hayırdır inşallah?

-Hayırdır, hayır, dedi ve başını yastığa koydu.

(Devamı var)

YORUM EKLE