-Baba, Koca Yusuf Dede, çok değerli bir insan. O konuşurken sanki ağzından bal akıyor. Her konuşmasının altında bir ders var gibi.
-Doğrudur Salih. Koca Yusuf Dede’nin geçmişi çok ama çok eskilere dayanır.
-Nasıl baba?
-Nasıl anlatayım bilmem ama, aklımda kaldığına göre çok cephelerde savaşa katılmış güçlü, kuvvetli babayiğit birisiymiş. Komutanları onu çok severmiş, keşif için hep onu gönderirlermiş. Gittiği her keşiften başarıyla dönermiş. Onun görevi düşman cephesinden bilgi almakmış.
-Çok hatırası vardır onun o zaman baba?
-Var oğul, var. Fırsat buldukça onun hatıralarını dinle.
-Bilmiyordum baba, dinleyeceğim.
Gülbahar Hatun, konağın kapısından çıkarken:
-Baba-oğul baş başa vermiş ne konuşuyorsunuz bakayım?
-Seni çekiştiriyoruz hanım.
-Sana kaç defa söyledim Asım Çavuş, yalan söylemesini hiç beceremiyorsun diye.
-Doğru söylersin, öyle sohbet ediyorduk, Salih oğlumla.
Harman makisinin sesi hiç susmuyordu. Ekinler biçilmiş, bağlar harman kenarlarına taşınmıştı. Gem tahtaları denilen dövenle, harmana serilen ekinler saman haline getirmek için öküzlerle sürülüyordu. Hangi harmanda ekinler samana dönüştürülürse, o harmana, harman makinesi götürülüyor, buğdaylar samandan ayrılıyordu.
-Çok büyülük ettin köylülere biliyor musun Asım Çavuş?
-Biliyorum Gülbahar Hatun.
-Buğdayı ayırmak için kadınlar yabayla savurmadan bitkin düşüyorlardı.
-Öyle hanım, her gördükçe içim sızlıyordu ama kısmet bu yıla imiş.
-Allah senden razı olsun.
-Cümlemizden Gülbahar Hatun…Salih bak ne diyeceğim, çok zaman oldu kasabaya gitmedim. Sen de benimle gel, dostlarımızı ziyaret edip dönelim.
-Olur baba, ne zaman dersen.
-Yarın sabah gidelim.
-Gidin, gidin alınacaklar var onları da alın.
-Ben vazgeçtim, dedi Asım Çavuş.
-Neden?
-Yılda bir kez kasabaya gideyim dedim, sen hemen alacaklar var dedin.
-Ben alırım ana, dedi Salih.
-Gülizar, kızım sen bir şey istemiyorsun?
-Sağol baba.
Kötünün Hüseyin, eşeğine yüklediği karpuzlarla çevirmenin kapısından içeri girdi. Karpuzları indirmeye kalkınca:
-Dur, dedi Asım Çavuş, buraya yıkmayacaksın. O karpuzlardan her harmana bir tane bırakacaksın ama hele bir tane al da gel bakalım, nasıl karpuz?
-Karpuzlar çok iyi beyim, kendi elimle seçtim, dedi Kötünün Hüseyin ve cebinden çıkardığı bir miktar parayı Salih Bey’e uzattı.
-Ne o para Hüseyin?
-Artan para beyim.
-Koy onu cebine, eğer karpuzlardan bir şikayet gelirse, o parayı da alırım, hepsini de.
-Yapma Asım Çavuş, dedi Gülbahar Hatun, adam karpuzların içinde değil ki, karpuzların nasıl olduğunu anlasın. Kendi elimle seçtim dedi ya.
-Şaka diyorum hanım. Söyle bakalım, kasabada ne var ne yok?
-Kasaba çok sakin beyim. Herkes köyünde, işinde, gücünde.
-Olsun olsun, çalışsınlar. Tamam Hüseyin, sen dediğim gibi bize bir tane bırak, diğerlerini harmanında olanlara dağıt.
-Tamam beyim ama bu karpuzlar hepsine yetmez.
-Yetmezse bir sefer daha yap kasabaya. Giderken seyis Murat’a seslen gelsin.
Harman makinesinin sesi kavuran güneşin altında dahi durmadan geliyordu. Öğle saatinde ekinler ters düz edilirken, öküzler çeşmeye su içirmeye getiriliyordu. Harmanda çalışan köylüler, harman bitişiğindeki mereklerinin gölgesinde öğlen yemeğini yerken, öküzleri de yemliyorlardı. Bir saat kadar verilen aranın sonunda gem tahtaları yeniden ekinleri dövme işi sürdürülüyordu.
Seyis Murat, koşa koşa geldi.
-Buyur beyim?
-Seyis atların durumu nasıl?
-İyidir beyim.
-Nal durumları?
-Şahım’ı da Doruk’u da iki gün önce nalladık.
-İyi, yarın sabah Salih ile kasabaya gideceğiz. Her ikisi de hazır olsun.
-Emredersin beyim.
-Bu yıl harmanlar erken bitecek baba.
-Öyle görünüyor, erken bitsin, erkeklere değil, kadınlara üzülüyorum. Bütün işleri kadınlar görüyor.
Xxx
-Başladık sinek avlamaya, dedi kahveci Pırpır Ali.
Kahvesi açıktı ama ne gelen vardı ne de giden. Akşam saatlerinde kahvesini açmış, çayı demlemişti. Gelen olmayınca çayı kendisi içmeye başladı.
-Hiç kimse gelmezse Çulsuz Ömer ile Tilki Kadir gelirdi, onlar da gelmedi. Açmasam mı akşamları kahveyi? Biraz daha bekleyim, gelmeyen olursa kapatıp gideceğim. Herkes harmanında. Bir an önce bitirmek istiyorlar. Haklılar da.
Kahveyi tam kapatacaktı ki, Çulsuz Ömer, omuzunda kazma ile geldi.
-Ne o Pırpır Ali kapatıyor musun?
-Kapatıyorum Çulsuz. Nereden geliyorsun?
-Bostan sulamadan. Kapatma, çayı dökmediysen içelim birer tane.
-Dökmedim ama dökecektim. Bayatlamıştır.
-Olsun, yorgunum ver sen içelim birer tane. Çay içesim var.
-Sen bilirsin, bayatlamıştır dedim ama, madem içesin var, birlikte içelim de bitsin.
-Sen bitirdin harman işini?
-Bitirdim Çulsuz. Bitirdim ama kahveyi boşuna açıyorum. Herkes işinde gücünde.
-Bu aylarda öyledir Pırpır, bilmem lazım.
-Ne bileyim akşamları gelen olur diye açıyorum.
-Sen yine aç, üç beş yine gelen olur.
Xxx
Asım Çavuş ile Salih Bey, kahvaltı sonrası kasabaya gitmek için konaktan dışarı çıktılar. Seyis Murat, Şahım ile Doruk’un yanında bekliyordu.
-Salih, ben Doruk’a bineceğim.
-Şahım’ı al baba.
-Yok, Şahım, sana alışık, ben Doruk’a binerim.
Salih Bey, hiç ihmal etmediği şekerleri Şahım’a yedirdi. Asım Çavuş’un dikkatini çekti:
-Sen her zaman şeker mi yedirirsin Şahım’a?
-Evet baba, şeker yemeye alışıktır Şahım.
-İyi, hadi bakalım, çıkalım yola.
-Geç kalmayın, diye seslendi Gülbahar Hatun.
-Ziyaret edeceğim dostlar var, geç kalırsak merak etmeyin.
-Haydi, güle güle gidin.
-Gelinime iyi bak, iş yaptırmayasın ona.
-Merak etme sen. Dediğim gibi geç kalmayın.
Asım Çavuş ile Salih Bey, atlara binmeden Pırpır Ali’nin kahvesinin önünden geçerken, onu kahvenin önünde oturur buldular.
-Hayırdır Pırpır Ali, kahvede kimse yok?
-Yok beyim. Herkes işinde gücünde.
-Oh ne güzel. Çalışsınlar, her işi karılarına yaptırmasınlar. Sen niye oturuyorsun peki?
-Ben harmanımı bitirdim beyim.
-Yardım etsene komşularına.
-Gelen olur diye açık tutuyorum. Siz hayırdır beyim?
-Kasabaya gidiyoruz Pırpır Ali.
-Yolunuz açık olsun beyim.
-Sağol.
Baba-oğul, köyün çıkışında atlara bindiler. Asım Çavuş önde Salih Bey arkada Çit yol ayrımına kadar indiler.
-Yolu iyi yaptılar Salih.
-Evet baba, sıkı sıkı tembihlemiştim.
-Paralarını ödedin değil mi?
-Ödedim baba.
Konuşa konuşa Şeytan Kayalıklarına kadar geldiler.
-Şuraya bir daha bakalım Salih.
-Olur baba.
Atlarından indiler. Asım Çavuş, uzun bir süre hem ağaç köprüyü hem de kayalıkları inceledi.
-Köprü sağlam görünüyor ama Salih, bu dereye çok dayanmaz. Bir sel, köprüyü yıkabilir.
-Yıkar baba.
-Şart buraya kemer köprü.
-Şart baba, yoksa buraya ağaç köprü dayanmaz. Yılda birkaç defa ağaç köprü yaptırıyoruz.
-Gelinim doğum yapsın ilk işimiz köprüyü yaptırmak olsun Salih.
-Ben de öyle düşünüyorum.
-Haydi gidelim.
Atlara bindiler.
-Var mısın benimle yarışa?
-Yok baba ne olur ne olmaz, sen çoktandır at koşturmadın. Yavaş gidelim.
-Senin dediğin olsun ama yine de o kadar yavaş gitmeyelim. Anan sıkı sıkı tembih etti, geç kalmayın diye.
(Devamı var)