Salih Bey Köprüsü (45)

-Ana, Gülizar akşamdan gidelim kasabaya diyor.

-Neden oğul?

-Hamile ya, kimselerin ata bindiğini görmesini istemiyor.

-Olur Salih, siz Gülizar ile akşamdan gidin, ben de sabah kahya ile gelirim.

-Olur ana.

-Olur da karanlıkta nasıl gideceksiniz?

-Gazlı el fenerini alırız, bize yeter.

-Tamam oğlum, ancak babanla da konuşmak lazım.

-Sen anlat ona durumu ana.

-Yanına seyisi al istersen.

-Yok ana biz yavaş yavaş gideriz.

-Tamam ben babanla konuşayım, onun da onayını alalım Salih, neden bana haber vermediniz demesin.

-Olsun ana.

Gülizar, büyüyen karnını Asım Çavuş’a göstermemek için pek odasından çıkmıyordu. Asım Çavuş ise sık sık Gülbahar Hatun’a Gülizar’ın durumunu soruyordu.

Sabah çayını cibinlikte içen Asım Çavuş:

-Ne zaman gideceksiniz kasabaya Gülbahar Hatun?

-Salih ile Gülizar akşamdan gidelim diyorlar.

-Nedenmiş o, sen gitmiyor musun onlarla?

-Onlar akşamdan gitsin, yerleşsinler, ben de sabah kahya ile giderim.

-Tamam da neden akşamdan gidiyorlar?

-Anla bey, Gülizar’ın karnı büyüdü, kimsenin görmesini istemiyor.

-Karanlıkta mı gidecekler onca yolu?

-Gazlı el fenerini alacak Salih.

-Fazla karalığa kalmasınlar bari.

-Akşam namazıyla çıkarlar yola.

-İyi.

Xxx

Köylü kadınlar tarafından yünler yıkanmış, kurutulmuştu. Tarlada, harmanda olduğu gibi kadınlar kendi aralarında imece usulü çalışıyorlardı. Yirmi kadından onu, kuruyan yünleri yün tarağında tararken onu da kirman ile iplik yapıyorlardı.

-Asım Çavuş ne yapacak bu kadar çorabı?

-Satacak kız.

-İşinize bakın, başkasının işi bizi ilgilendirmez. Çorap örün dedi, parasını vereceğim dedi. Karışmayın beyin işine.

-Doğru dersin kız.

-Biz işimizi bitirip paramızı almaya bakalım.

-Gülizar da kasabaya gidiyormuş

-Neden kız?

-Doğumu yaklaştı, ebe kadının yanında olmak istiyor. 

-Asım Çavuş, büyük adam, her şeyi düşünüyor.

-Öyle kız.

-Her şeyi düşünmese bey olur muydu?

-Doğru vallahi.

-İşinize bakın.

-Konuşmayalım mı Hilmiye?

-Konuşun da başka bir şey konuşun.

Xxx

Salih Bey ile Gülizar bütün hazırlıklarını tamamlamıştı. Bebeğin kundağı hazırlandı. Terkiye yerleştirildi. Seyis Murat, Şahım’ı hazırladı, çevirmede bekliyordu. Merdivenlerden büyük salona inen Salih Bey ile Gülizar, Asım Çavuş ile Gülbahar Hatun’u oturur buldular. Gülizar hem Asım Çavuş’un hem de Gülbahar Hatun’un elini öptü. Karnını elinden geldiğince gizliyordu. 

-Feneri gazla doldurdum, fitilini yeni taktım. Hava kararınca mutlaka yak feneri Salih.

-Yakarım ana.

-Salih, bir şey diyeyim mi, havanın durumu pek sarmıyor bana. Avliyana tarafında gök gürlüyor, Çit Deresinden sel gelebilir.

-Burada hava iyi baba.

-Bilmem oğul, içimden bir his gitmeyin diyor. Burada da hava kapalı, pek güvenmiyorum Çit Deresine.

-Bir şey olmaz baba, yavaş yavaş gideriz. Yağış olursa yol üzerinde sığınacak çok sayıda ev var, olmazsa döner geliriz. 

-Siz bilirsiniz oğul, köprüden geçerken dikkatli olun.

-Oluruz baba.

-Hadi yolunuz açık olsun. Unutma Çit Deresine dikkat et. Ne yapacağı belli olmaz.

Gülbahar Hatun, Salih Bey ile Gülizar’ı yolculadı. Şahım ile Pırpır Ali’nin kahvesinin önünden geçti. Gülizar, karnını kahve önünde oturanlara göstermemek için gayret gösteriyordu. Köy çıkışında Salih Bey, Gülizar’ı Şahım’a bindirdi. Dizginleri ele aldı.

-Sağlam dur çoban kız, bu rampayı inince rahatlarsın. Yavaş gideceğiz. Yol ayrımına inince feneri de yakarız.

-Olur beyim.

Xxx

-Bunlar akşam akşam nereye gidiyorlar?

-Kasabaya, dedi Tilki Kadir.

-Neden?

-Doğumu yaklaştı Gülizar’ın.

-Yaklaşsın, kasabada ne işleri var?

-Ev tutmuşlar.

-Deme?

-Burhan Ustanın evinin ikinci katını. Ebe kadın da orada kalıyormuş, ebeye yakın olacak çoban kız.

-Gerçekten bu Asım Çavuş, büyük adam.

-Yeni mi anladın Çulsuz Ömer?

-Çoktan anladım da bir insan bu kadar da ince mi düşünür yahu?

-Ya, Çulsuz.

Xxx

Asım Çavuş’un aklı hep Salih Bey ile Gülizar’daydı. “Bu havada göndermeseydik. Yukarısı hiç sarmıyor bana. Çakıp gürlüyor Avliya’na tarafı. Burada da çiselemeye başladı. Her zaman tehlikelidir böyle havalar. Yok yok göndermemeliydik” diyordu kendi kendine. 

Ocağa odun atan Gülbahar Hatun’a:

-Hanım, bu havanın durumu bana hiç sarmıyor.

-Neden Asım Çavuş?

-Böyle havalar çok tehlikelidir. Avliya’na tarafı beni korkutuyor. 

-Burada da çiselemeye başladı.

-En tehlikelisi de bu. Kahyayı gönderip geri dönmelerini isteyelim mi?

-Onlar yol ayrımına çoktan geçmişlerdir. Şeytan Kayalıklarını geçtiler mi yağsa da yol üzerinde evler var, hangisine gitseler sığınırlar.

Xxx

Avliyana’da gök gürlüyor, şimşekler çakıyordu. Yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Zaman zaman doluya dönüşen yağmur, Çit Deresi’nin debisini her geçen dakika artırıyordu, aşırı yağış sele dönüşüyordu. Saatlerce yağan yağmur, sel olup akıyor, Çit Deresi önünde ne varsa silip süpürüyordu. Şanalar’a yapılan köprü gelen sele dayanamadı. Büyük bir gürültü ile yıkıldı. Köprüden başlayan bağ, bahçe ve bostanlar, sular altında kalıyor, Çit Deresi ne var ne yok yıkıp geçiyordu.

Asım Çavuş, oturduğu cibinlikte ayağa kalktı. Kulak kesildi. Çit Deresi’nin gürültüsü köye kadar geliyordu. 

-Gülbahar Hatun! Gülbahar Hatun! Diye bağırıyordu.

Koşarak dışarı çıkan Gülbahar Hatun:

-Ne oldu bey, niye bağırıyorsun?

-Gel hele gel!

-Ne oldu bey, söylesene?

-Dinle hanım dinle, Çit Deresi yine kudurdu, duymuyor musun gürültüyü?

-Eyvah ki eyvah Asım Çavuş.

-Kahya! Diye bağırdı olanca sesiyle Asım Çavuş.

Kahya Kerim, koşarak geldi.

-Buyur beyim?

-Çabuk atı hazırla.

-Hayırdır beyim?

-Sorma bana, çabuk atı hazırla.

-Hemen beyim.

Doruk at, ahırdan çıkarıldı, acele ile eyerini vurdu seyis Murat.

-Atla ata ne duruyorsun kahya?

-Yalnız olmaz bey, dedi Gülbahar Hatun.

-Ben giderim, dedi Kırçılın Süleyman, der demez Doruk’a atlamasıyla sürmesi bir oldu. Pırpır Ali’nin kahvesinin önünden hızla geçti. Kahvede oturanlar, birbirlerine,” Ne oluyor?” diye soruyorlardı.

-Kahya, Pırpır Ali’nin kahvesine koş, kaç kişi varsa durmasınlar. Bir şeyler oldu kahya durma.

Xxx

Kahvedekiler, Kırçılın Süleyman’ın yıldırım gibi gidişine anlam veremediler.

-Ne oldu dersin?

-Bilmem.

-İyiye alamet değil.

-Az önce Salih Bey ile Gülizar geçti buradan.

-Yağmur da çiseliyor.

-Başlarına bir şey gelmiş olmasın?

-Allah korusun.

Kahvehanenin içinde oturanlar da dışarı çıktılar. Hepsi ayaktaydı. Herkes birbirine meraklı gözlerle bakıyordu.

-Durun, dedi Pırpır Ali!

-Ne oldu?

-Şu gürültüyü duymuyor musunuz?

Hepsi dikkat kesildi. Çit Deresi’nden gelen gürültü gittikçe artıyordu. 

-Eyvah, dedi, Çulsuz Ömer.

-Ne oldu Çulsuz?

-Ne olacak daha, kudurdu yine Çit Deresi!

-Onun için Kırçılın Süleyman, yıldırım gibi gitti.

-Salih Bey ile Gülizar, kasabaya gidiyordu.

-Bağ, bahçe, bostanlar da gitti desene.

-Bırak bağı, bahçeyi, bostanı, buradan giden iki can var.

Kahya Kerim, koşarak geldi. Kahve önünde toplanan köylülere:

-Arkadaşlar, atı olan atını, olmayan da benimle gelsin, durmayın, Salih beyimiz ile Gülizar, kasabaya gidiyordular. Peşlerinden gidelim.

Pırpır Ali, kahvede yanan gaz fenerini aldı:

-Haydin durmayın, koşun, dedi.

Köylüler, yürümüyor, gaz fenerinin ışığında adeta koşuyorlardı. Kırçılın Süleyman, yıldırım hızıyla Şeytan Kayalıklarına geldi. Köprünün yerinde yeller esiyordu. Çitli ustaların yaptığı köprü yıkılmış, gelen sel, Şeytan Kayalıklarının üstüne çıkıyordu. 

-Eyvah, dedi Kırçılın Süleyman. Acaba köprüyü karşıya geçtiler mi?

Karşıki yola baktı. Hiçbir yerde ışık görülmüyordu. Olduğu yerden tırmanmaya başladı karanlıkta. El yordamı ile kasabaya giden yolun en iyi bir şekilde görüleceği yere kadar çıktı. Yola baktı. Hareket halinde bir ışık arıyordu gözleri. Görünürlerde ışık yoktu.

Atları ile yola çıkan köylüler de Şeytan Kayalıklarına geldiler. Doruk at yalnızdı. Kırçılın Süleyman görünürlerde yoktu. 

-Nereye gitti Süleyman emmi?

-Bilmem.

-At burada, kendisi yok.

-Çok kötü oldu, köprü yok. 

-Neredeler acaba?

-Salih Bey! Salih Bey! Diye bağırdı Çulsuz Ömer. 

-Boşuna bağırma Çulsuz Ömer, bu gürültüde duymaz sesini.

-Buraya kadar baktık, kimseler yok.

-Acaba karşıya geçtiler mi?

-Geçmişlerdir inşallah!

-Yoksa?

-Yoksa ne Çulsuz?

-Kalbinden sakın öyle bir şey geçirme.

-Allah korusun.

-O kadar akılsız değildir Salih Bey?

-Geçerken acaba……

-Ne yani geçerken?

-Hani diyorum?

Kırçılın Süleyman, el yordamı ile çıktığı yerden el yine el yordamı ile tekrar yola indi. Toplanan köylüleri görünce, merakla sordu:

-Var mı haber?

-Yok, dedi Çulsuz Ömer.

-Sen baktın mı yola?

-Baktım, ışık bir şey yok.

-Allah Allah.

-Nereye gider bunlar?

Kırçılın Süleyman, kayalıklara yaklaştı. Selin yıktığı köprünün yerine bakıyordu. Başını iki elinin arasına aldı, öylece baka kaldı.
 

(Devamı var)

YORUM EKLE