Salih Bey Köprüsü (64)

-Rüstem, bana Horasan’a gidecek araba lazım.

-Hele dur, otur bakalım, çayımızı kahvemizi içelim Asım, bu acelen ne? Bir yıl oldu yüzünü göremedim. Bari bir düğün yapsan da yine bir araya gelsek.

-Haklısın, kasabaya gelmiyorum. Gelsem de sana mutlaka uğrarım biliyorsun.

-Hayırdır, Horasan’a yük mü götüreceksin, yoksa oradan yük mü alacaksın?

-Onun gibi bir şey… Bilirsin bizim Şeytan Kayalıklarını…

-Bilirim.

-İşte oraya bir kemer köprü yaptıracağım… Ustaları da Horasan’da.

-Oradan usta getireceğim deme sakın?

-Evet oradan usta getirteceğim.

-Yok mu daha yakın bir yerde, çevremizde, araştırdın mı?

-Yok Rüstem… Ustalar da Horasan’ın bir köyünde. Oraya gidip gelecek araba lazım. Bilirsin, buralarda araba hemen hemen yok gibi. Senden bir araba istiyorum. Kiralayacağım. Yeşildere Hacı Emin ile Deli Kadir her pazartesi sabah Gümüşhane’den gelip akşama gidiyorlar. Bunlardan birini kiralayabilir miyiz?

-Olur Asım ama çok para isterler.

-Parası önemli değil. Sen arabayı bul yeter ki.

-Deli Kadir sabahtan akşama kadar Ali Osman’ın kahvesinde oturur, istersen kahya gitsin, çağırsın onu.

-İyi olur, hadi kahya koş, çağır gelsin Deli Kadir’i.

-Hemen beyim.

Rüstem Çavuş, çırağına seslendi:

-Koş oğlum bize iki çay daha al da gel.

-Çok olmadı mı çaylar Rüstem?

-Ne çoğu Asım, sanki gelip bir çayımı içtiğin mi var… Sen çayı bırak da ne var ne yok köyde?

-Ne olsun Rüstem, her zamanki gibi. 

-Kumandan çoraplardan çok memnun kaldı. Kadınlar güzel ördü çorapları. Patatesler de gelmek üzere, geldiğinde haber yollayacağım, gelip patatesleri köylüler alsın. 

-İyi edersin.

-Asım, söyler misin bana, sen bu köylülerin zararını hep karşılamak zorunda mısın?

-Ne yapayım, komşumuz aç iken biz nasıl tok yatalım Rüstem?

-Haklısın. 

-Duydum ki, Süleyman’ı da ebe kadınla evlendirmişsin?

-Öyle oldu. Adamın kızını aldık, yalnız kaldı, per perişan oldu.

-İyi ettin Asım, büyük bir sevap işledin.

-İnşallah ömürlerinin sonuna kadar iyi anlaşır, geçinir giderler.

-İnşallah.

Deli Kadir kahya ile dükkanın kapısından içeri girdi. 

-Gel, Deli Kadir, gel… Gel hele otur. Oğlum bir tabure ver Kadir amcana.

Deli Kadir, getirilen tabureye oturdu. 

-Sen hemen koş, bize dört çay daha al gel.

-Nasılsın Kadir usta, beni tanıdın  mı?

-Asım Çavuş’u kim tanımaz beyim, elbette tanıdım.

-Deli Kadir, Asım Çavuş’a bir araba lazım.

-Arabam ve ben emrinizdeyim beyim.

-Sağol Kadir Usta… Kaç gün sürer bilmiyorum ama, Erzurum’un Horasan’ına gidecek bir araba lazım.

-Olur beyim.

-Hele dur, hemen olur deme… Horasan’a giderken yanına iki kişi vereceğim. Horasan’ın Velibaba köyünden bana iki köprü ustası ile eğer ustalar yanlarında malzeme de alırlarsa malzemelerle birlikte alıp geleceksin Kadir Usta.

-Hay hay beyim.

-Para konusuna gelince hiç pazarlık yapacak değilim. Ne kadar istersen veririm.

-Arabanın mazotunu koy bana yeter beyim. Sen hayır işi yapacaksın. O hayır işine benim de katkım olsun. 

-Olmaz Kadir Usta, sen şu parayı al, cebine koy.

-Olmaz beyim.

-Al şu parayı cebine koy, ne kadar kalacaksınız belli değil. Karına para bırak. Ben kahyaya para vereceğim. 

Deli Kadir, almak istemeyince, Rüstem Çavuş, araya girdi:

-Al, Deli Kadir, al. Çoluk çocuğuna ver. Asım Çavuş’un cebinden çıkan para bir daha cebine girmez.

Parayı alan Deli Kadir’e:

-Bana söyle ne zaman gidebilirsin.

-Hemen yarın yola çıkalım beyim. Ben bu akşam Gümüşhane’ye gider, sabah erkenden buraya gelirim. Benim yanıma vereceklerin ile yola çıkarız. 

-Yarın değil Kadir Usta, öbür gün olsun. Kahya ile diğer arkadaş da hazırlık yapsın.

-Tamam beyim.

-Öbür gün sabah buradayım.

Xxx

Köye gelen Asım Çavuş:

-Kahya, ben eve geçiyorum, sen Tilki Kadir’e benim çağırdığımı söyle, al da konağa getir.

-Olur beyim.

Şahım’la birlikte konağın çevirmesinden içeri giren Asım Çavuş, seyis Murat’a:

-Seyis, heybeyi al içeri getir.

-Hemen Beyim.

Konağın salonunda Gülbahar Hatun, ebe kadın Gülsüm, Salih Bey ve Kırçılın Süleyman’la oturuyordu. Asım Çavuş içeri girince hepsi ayağa kalktı. Salih Bey, kucağındaki Aslan bebeği aceleyle Gülbahar Hatun’a götürdü.

-Bana getir, bugün torunumu görmedim.

-Olmaz, dedi Gülbahar Hatun.

-Neden olmazmış ki Gülbahar Hatun?

-Dışarıdan geldin. Yolda toz toprak konmuştur. Hele üstünü başını değiş, elini yüzünü yıka ondan sonra Aslan torunumu kucağına alırsın.

-Gülbahar ana doğru söyler Asım Abi, dedi, ebe kadın Gülsüm.

-Sizin dediğiniz olsun. Bundan sonra dışarıdan siz de geldiniz mi, Aslan’ımı kucağınıza almayacaksınız.

-En doğrusu da o Asım Abi.

-Öyle öyle ebe kadın.

Üzerini odasında değiştikten sonra Asım Çavuş salona inerken, Kahya Kerim ile Tilki Bekir de konağa geldiler. 

-Gel bakalım Tilki Bekir, hoş geldin. Yanıma otur. Kahya sen de otur.

Gülbahar Hatun’un gözlerinin içine dikkatlice baktığını fark eden Asım Çavuş:

-Ne oldu Gülbahar Hatun?

-Ne olacak ki, yine bir şeye karar verdin?

-Öyle.

-Senin dışında bu kadar can var evin içinde, neden bizimle konuşmadan karar alıyorsun bey?

-Benim aldığım kararlara sizin karşı çıkmayacak kararlar olduğu içindir hanım.

-Söyle bakalım, ne kararı aldın.

-Kasabaya gittiğimi biliyorsunuz. Askerlik arkadaşım Rüstem Çavuş’la konuştum. Gümüşhane’den Deli Kadir’i kiraladım arabasıyla…

-E?

-E’si Kahya ile Tilki Kadir’i Horasan’a yolluyorum öbür gün. Tilki Kadir’i de onun için çağırdım, gider mi, gitmez mi diye?

-Emrin olur beyim, ne demek gitmemek?

-Kadir, ailenle konuş, belki göndermek istemezler.

-Senin sözünün yanında ailemin sözümü olur?

-Olur, Kadir olur.

-Olmaz beyim, sen yapacaklarımızı söyle.

-Pekala, kahya ne yapacağınızı anlatacak. Öbür gün sabah erkenden kasabaya gidip, Deli Kadir’in kamyonu ile Horasan’a gidip, köprü ustalarını alıp geleceksiniz.

-Tamam beyim. Başımız, gözümüz üstüne.

-Şimdi söyle bakalım Gülbahar Hatun, aldığım bu kararda var mı bir yanlışlık?

-Yoktur beyim.

-Tamam, şimdi torunumu kucağıma verin.

Xxx

Dışarıda yağmur bardaktan boşanırcasına yağıyordu. Yağmuru fırsat bilen erkekler yine Pırpır Ali’nin kahvesini doldurdular. 

-Bereket yağıyor, dedi Mıcık Mustafa.

-Doğru dersin.

-Tarlalar ekilecek.

-Ekilecek.

-Yüce Rabbim bu aciz kullarını hiç unutmaz.

-Unutmaz.

-Yağmur yağmasa ekinlerimizi ekemeyecektik.

-Dört gözle bekliyorduk yağmuru.

-Öyle.

-Komşular, benim ahırımda bir öküzüm var, dedi Çulsuz Ömer.

-Olsun, boyunduruğun diğer tarafına da sen geçersin sürersin tarlalarını.

Yapılan şaka ve atılan kahkahalar karşısında Çulsuz Ömer’in suratı asıldı. Her haliyle darıldığı belliydi.

-Hep yoksulluğumu yüzüme vurdunuz. Ne yapayım, babadan fazla bir yerim kalmadı. Azdan az, çoktan çok idare ediyorum.

-Hemen alınma be Çulsuz, şaka yaptık. Benim de tek öküzün var. Birlikte çift yapar öyle süreriz tarlaları, dedi Golov Mehmet. 

-Tamam da Mehmet her zaman fukaralığım yüzüme vuruluyor. Ne yapayım, çalışıyorum, çabalıyorum fukaralıktan kurtaramıyorum.

-Üzülme, dedi Kahveci Pırpır Ali, hangimizin durumu iyi ki, Asım Bey ile Salih Bey olmazsa hepimizin hali nice olur ki? Onlar olmasaydı biz hala yaba ile savurur olurduk harmanları. Rüzgar essin diye rüzgar duasına az mı çıktık?

-Benimle bir daha gönül eylemeyin, yoksa bir daha gelmem kahveye.

-Amma da büyüttün Çulsuz, tamam dedik, şaka yaptık. Şunun şurasında hepimiz komşuyuz. Kaç haneyiz ki? Var mı bir eğlencemiz? Hep birlikte süreriz tarlalarımızı. Zaten beyimiz, her yıl olduğu gibi bu yıl da hepimizi toplayacak. İmam Mustafa dualar yapacak, ondan sonra başlayacağız, ekini toprağa atmaya. Benim bir çift öküzüm var. İstersen önce senin tarlalarını sürer, sonra benim tarlalarımı süreriz. Gönlün rahat olsun, dedi Kuduşun Cemil.

-Tamam öyle olsun.

-Hah şöyle. Hadi Pırpır, hepimize çay ver.

Pırpır Ali çayları dağıtıyordu ki, Tilki Kadir içeri girdi. Neşeli olduğu her halinden belli oluyordu. Kahvedekilere Horasan’a gideceğini söylese miydi diye geçirdi içinden.

-Pırpır okkalı bir çay getir bana.

Mıcık Mustafa, Tilki Kadir’in neden neşelendiğini öğrenmek için daha fazla bekleyemedi:

-Hayırdır Tilki Kadir, bir yerde define mi buldun?

-Ne o çok mu merak ettin Mıcık?

-Yok o kadar da merak etmedim. Bu kadar neden neşeli olduğunu sadece öğrenmek istedim.

(Devamı var)

YORUM EKLE