Salih Bey Köprüsü (65)

Yağan yağmur, toprağın tavını getirmişti. Köylüler, Asım Çavuş’un ekimi başlatacağı günü bekliyordular. Asım Çavuş ise Kahya Kerim ile Tilki Kadir’i, kiraladığı Deli Kadir’in arabası ile Horasan’a yollamasının üzerinden bir hafta geçmişti. Dönüşlerini dört gözle bekliyordu. 

Konağın parmaklıklarına yaslanmış olan Asım Çavuş’un yanına yaklaşan Salih Bey:

-Yağmurdan sonra hava açtı yine baba.

-Evet Salih. Güzel güneş var. Güzel de ısıtıyor. Güz güneşi seviliyor.

-Öyle baba… Diyeceğim ki, eğer yarın da hava böyle olursa kasabaya gidelim Gülizar ile…

-Olur oğlum. Erken gidin erken gelin.

-Havanın durumuna bakar öyle gideriz. 

-İyi olur. Buraların güz mevsimi hiç belli olmuyor. Bir gün hava açıyor, devrisi gün bardaktan boşanırcasına yağmur yağıyor. Dikkatli olmak lazım Salih oğlum.

-Biz de alışverişimizi yapar yapmaz hemen döneriz. 

-Aslan torunum anasını arar, unutmayız.

-Unutmayız baba.

-Fıranzolayı da özledim, birkaç tane alırsınız.

-Alırız baba.

-Tamam bey oğlum. Rüstem Çavuş’a da bir soluk uğrar bir isteği olup olmadığını da sorarsınız.

-Sorarız baba.

Kırçılın Süleyman, eşi Gülsüm ile konağın hemen bitişiğindeki evlerinden çıkarak Asım Çavuş ve Salih Beyin yanına geldiler.

-Hayırdır Süleyman, bir yere mi gideceksin?

-Evet beyim, iznin olursa ben yaylaya kadar gitmek istiyorum.

-Ne işin var yaylada Süleyman?

-Beyim, yükseklere kar attı. Belli ki arkası gelecek. Çobanları görüp sürüyü yavaş yavaş kışlığa indirmelerini söyleyeceğim.

-Süleyman, ben sana bir yaz çalıştın, biraz dinlen demedim mi?

-Dediniz ama beyim, sürüyü yayladan indirdikten sonra dinlenirim. 

-Ne zaman gideceksin?

-Birazdan gidip akşama gelmek istiyorum.

-İyi, dikkat et, artık seni evde bekleyen var.

-Dikkat ederim beyim.

-Tamam… Ha Gülsüm, yarın Salih ile Gülizar kasabaya gidip gelecekler, sen Gülbahar Hatun’la, Aslan torunumla ilgilenirsin, değil mi?

-Olur Asım abi, bir haftadan fazladır görmedim onu.

-İyi bakın torunuma.

-Bakarız Asım abi sen merak etme.

-Tamam, sorun yok öyleyse. Ben imam Mustafa’yı göreceğim. Toprak tav aldı. Yarın ekim işini dualarla başlatalım. Kahveye de uğrar, havuzla oluklar ne durumda bir öğreneyim. Sen de yaylaya git gel Süleyman.

-Tamam beyim.

-Baba, ben de seyise söyleyeyim atları yarına hazır etsin.

Xxx

İmam Mustafa’nın kaldığı eve Pırpır Ali’nin kahvesinin önünden geçerek gidiliyordu. Asım Çavuş, kahvehane önüne geldiğinde İmam Mustafa’yı köylülerle otururken görünce doğruca yanlarına gitti. Havanın güneşli olması nedeniyle köylülerin çoğu kahvehanenin önünde oturuyorlardı. İmam Mustafa da dahil olmak üzere Asım Çavuş’u gören herkes ayağa kalktı. 

-Avara kasnaklar ben size beni gördüğünüzde ayağa kalkmayacaksınız demedim mi?

-Dediniz, diye cevap verdi, Kuduşun Cemil.

-E, niye ayağa kalkıyorsunuz?

-Olmaz beyim, dedi Mıcık Mustafa, biz sizi bey belledik. Saygıdandır beyim, bağışla. 

-Peki siz bilirsiniz.

Kahveci Pırpır Ali, hemen koştu, bir sandalye aldı. Asım Çavuş’un oturduğu minderle getirdi. İmam Mustafa’nın yanına koydu:

-Buyur beyim, ben hemen kahvenizi yapayım. 

-Yap bakalım da Pırpır Ali, bu avara kasnakların işi gücü yok mu?

-Sizi bekliyorlar beyim.

-Benim neyimi bekliyorlar Pırpır?

-Toprak tav aldı, beyimiz ne zaman ilk tohumu toprağa atacak diye bekliyorlar.

-Öyle mi… Öylemi Golov Mehmet?

-Öyle beyim.

-Tam da ben bunu konuşmak için geldim. Ne dersin imam efendi, yarın sabah duamızı yapıp ekinimizi toprağa atalım mı?

-Olur beyim. Köylülerin söylediğine göre, yağan yağmurdan toprak tav almış, tam ekilecek zaman diye kendi aralarında konuşuyorlardı.

-Tamam imam efendi, yarın bu meydanda toplanıp, duamızı yapalım ve ekinler ekilmeye başlasın.

-Olur beyim.

Asım Çavuş, gelen kahvesini bitirdi. Köy mezarlığının yanına istiflenmiş olukları gördü. 

-Söyleyin bakalım, oluklar tamam mı?

-Beyim, yaptığımız hesaba göre, oluk işi tamam. Her ihtimale karşı, aldığımız ölçüden on, on beş metre daha uzun yaptık.

-Güzel… Peki havuzun durumu nedir?

-Havuzun temelini açtık beyim, diye cevap verdi Mıcık Mustafa.

-O da güzel… Sıra geldi taşların taşınmasına değil mi Mıcık Mustafa?

-Evet beyim.

-Peki taşlar neren gelecek araştırdınız mı?

-Araştırmadık ama beyim, Kurt Boğazı’nda karagöz taş var oradan getirilmesi daha doğru olur diye düşündük.

-Bakın, Horasan’a kahya ile Tilki Kadir’i gönderdim. Gelirken horasan harcı için ne lazımsa kamyonla getirecekler. Havuzun yapılışında da Horasan harcı kullanılacak. Kurt Boğazı’nda çıkaracağınız taşlar, dört köşe olacak. Sakın unutmayın. 

-Beyim güzel söylersiniz de Kurt Boğazı çok uzak, oradan taş taşımak zor olacak.

-Bak Golov Mehmet, biz havuzu bir yıllığına yapmıyoruz. Gelecekte çoluğumuz çocuğumuzu da düşünerek yapıyoruz. Ekinler toprakla buluşturulduktan sonra havalar müsait giderse taşlar çıkarılacak. Dört köşe olmayan taşları sakın ola ki getirmeyesiniz. Koydurmam duvara, boşuna getirmiş olursunuz. Aranızda konuşun, taş ustaları taş çıkaracak, diğerleri ise taşıyacak. Atla mı, katırla mı, eşekle mi taşırsınız, yoksa sırtınızda mı getirirsiniz, nasıl getirirseniz getirin. Önümüzdeki sene sulamaya geçmeden havuz bitmiş olacak. Tamam mı avara kasnaklar.

Hepsi bir ağızdan:

-Tamam Beyim! dediler.

-Ne dersin hocam, birer çay içelim. Bu Pırpır Ali güzel çay yapıyor.

-Olur beyim.

-Pırpır Ali, bu avara kasnaklara ve bize çay ver bakayım.

-Hemen beyim, çayı da yeni demlemiştim.

(Devamı var)

YORUM EKLE