Salih Bey Köprüsü (68)

Gülbahar Hatun’u teselli etmek mümkün değildi. Dizlerini “Asım Çavuş, Asım Çavuş” diyerek dövüyordu.

-Salih Bey oğlum nerede? Gülizar Gelinim nerede komşular? Nerede Salih’im, nerede Gülizar’ım? Bir şey söyle Süleyman nerede oğlum, nerede gelinim? Dağ gibi Asım Çavuş’um gitti komşular… Oğlum yok, gelinim yok. Ben bu acıya nasıl dayanırım komşular?

Kadın erkek, çoluk çocuk herkes ağlıyordu. Kimsenin konuşacak hali yoktu. Çulsuz Ömer, bir kenara çömelmiş, yumruk gibi yaşlar gözlerinden gidiyordu. Hilmiye kadın hem ağlıyor hem de Gülbahar Hatun’a teselli vermeye çalışıyordu. Koca konağa ateş öyle bir düştü ki, sanki bütün köyü yakmıştı. Ağlayan ağlayana. Köyün yaramaz çocuklarından bile ses çıkmıyordu. 

Atın üstünde Koca Yusuf Dede, çevirmenin kapısından içeri girdi. Köylüler yana açıldı. Kırçılın Süleyman atın başını tuttu. Zülfikar babasının attan inmesine yardımcı oldu. Asım Çavuş’un nereye konulduğunu sordu. “Taziye evine” cevabını alınca, oraya yöneldi. Köylüler de arkasından. Taziye evine giren Koca Yusuf Dede, Asım Çavuş’un yüzünü açtı, eğildi alnından öptü. Bir süre baktı. 

-Asım Çavuş’un ruhuna el Fatiha, dedi.

Eller havaya açıldı. Hep birlikte dua ettiler. Koca Yusuf Dede, duanın ardından yüzünü sıvazladı. Belinden çıkardığı kamasını Asım Çavuş’u örten örtünün üstüne koydu. Taziye evinden çıktı. Konağa yöneldi. Çulsuz Ömer, Kuduşun Cemil ile Koşun Kemal taziye evinde kaldı. 

Konağın önüne kadar gelen Koca Yusuf Dede, yeri göğü inleterek ağlayan Gülbahar Hatun’un yanına geldi. Eliyle omuzuna vurdu. 

-Gel bakalım Gülbahar Hatun… Sen bir bey karısısın, kalk hele…Metin olmalısın… Bana Asım Çavuş’un oturduğu yeri göster hele.

Gülbahar Hatun:

-Ocağım kapandı Koca Yusuf Dedem. Dağ gibi beyim gitti. Salih’imden, Gülizar’ımdan haber yok. Yollar kapalı. Ne olur Salih’imi, Gülizar’ımı bul dedem.

-Ölüm Allah’ın emri Gülbahar Hatun… Ağlamakla bir şey geri gelmez. Sen bey karısısın, bugüne kadar herkesi sen teselli ettin. Hele gel, şu Asım Çavuş’un oturduğu yere oturalım. Acımız büyük. Acın hepimizin acısı. İnşallah Salih Bey oğlumuz ile Gülizar gelinimiz sağdır Gülbahar Hatun.

Tuttu, Gülbahar Hatun’u oturduğu yerden kaldırdı. Gülbahar Hatun ayakta duracak hali yoktu. Hilmiye kadın ile ebe kadın Gülsüm koluna girdiler, cibinliğe kadar getirdiler. Köylüler, kadın erkek Koca Yusuf Dede’nin ağzından çıkacak sözlere kulak kesildiler. 

-Dinleyin canlar… Gelen Allah’tan gelmiştir, canı veren de o, alan da o. Ölüm hepimize hak. Çok sevdiğimiz Asım Çavuş’un ömrü buraya kadarmış. Bu dünyadan yiyecek ekmeği, içeceği su bitmiş. Bu hepimiz için geçerlidir canlar. Bundan sonra ne yapacağız ona karar vereceğiz. 

-Bizim bir şey söyleyecek halimiz yok dedem, hepimiz sana bakarız, dedi kahveci Pırpır Ali.

-Yapacağımız ilk iş Salih Bey ile Gülizar’ı bulmaktır. Bunun için bu deredeki köylülere haber salın. Asım Çavuş’un Hakkın rahmetine kavuştuğunu, cenazesinin yarın öğle namazından sonra kaldırılacağını duyurun. 

-Salih Bey ile Gülizar Sultan’ı bulmamız lazım Koca Yusuf Dedem.

-Şimdi onu söyleyecektim. Hemen aramaya başlayın. Üç-beş kişi köyde kalsın, diğerleri aramaya gitsin. Hadi durmayın canlar. Süleyman, sen burada kal. Gelen komşuları karşılarsın.

-Hay hay dedem.

-Bacılar, sizlere söylerim. Yarın gelecek olan komşularımızdan aç olan olur. Yemekler yapılsın.

Hilmiye kadın:

-Dedem, benim evim geniştir, iznin olursa yemekleri bizim evde hazırlayalım.

-Olur kızım.

Ebe kadın Gülsüm’ün aklına bir anda Aslan bebek geldi. Bir saate yakın yalnız bırakmıştı onu. Hemen bebeğin odasına koştu. Aslan bebek gözlerini açmış, öylece bakıyordu. Hemen kundağını çözdü. Altını kirletip kirletmediğine baktı, temizdi.

Yanı başındaki şişenin memesini ağzına götürdü. Aslan bebek iştahla emmeye başladı. Gülsüm, bebeğin yanından ayrılmıyordu. Gönlü Gülbahar Hatun’un yanında olmaktı ama Aslan bebeği de yalnız bırakmaya gelmezdi. 

-İnşallah sağdır Salih Bey ile Gülizar. Yoksa ne yapar bu bebe? …

Xxx

Kahveci Pırpır Ali önde yirmi kadar köylü Şeytan Kayalıklarına geldiler. Köprünün yerinde yeller esiyordu. 

-Komşular, dedi Pırpır Ali, belli ki köprüden geçerken gelen sel Salih Bey ile Gülizar sultanı önüne katmış olacak. Dere boyu her tarafı didik didik arayalım. İnşallah sağ buluruz. Hepimiz dua edelim. Hiçbirimiz böyle bir acıyı kaldıramayız. Dua edin sağ salim bulalım.

Karşı yakaya geçmek mümkün değildi. Hala debisi yüksekti Çit Deresi’nin. Gelen sel bağları, bahçeleri bostanları silmiş süpürmüştü. Zorla ilerliyorlardı. Giresunlu Şükrü’nün evine kadar dere boyu yürüdüler. Umutlarının tam tükendiği sırada, Giresunlu Şükrü’nün bahçesinde toplanan köylüleri gördüler.

Koşar adımla bahçeye vardılar. Salih Bey’in sağ olduğunu görünce herkes ona sarıldı, “çok şükür beyim sağ gördük sizi” diyordular. O, söylenenleri duymuyordu bile. Köylülerin kısa süren mutluluğu bir anda yok oldu. Gülizar’ı göremiyorlardı. Kimsenin ağzını bıçak açmıyordu. Yoksa sel mi aldı Gülizar’ı sorusunu soruyorlardı birbirlerine. Babasının öldüğünü nasıl söyleyecektiler Salih Bey’e? 

Pırpır Ali, dayanamadı, Giresunlu Şükrü’ye sordu:

-Şükrü amca, sultanımız Gülizar nerede?

-Bulamadık, dedi Giresunlu Şükrü. 

-Nasıl Şükrü amca?

-Sele kapılmış. Aradık ama bulamadık.

Salih Bey, dizlerinin üzerine çömelmiş, başı iki elinin arasındaydı. Bir noktaya bakıyordu. Aslan bebenin annesini bulamıyordu. Kavalıyla sürü otlatan çoban kızı bulamıyordu Çit Deresi’nde… Aslan bebe de annesi çoban kız gibi annesiz mi büyüyecekti? 

Pırpır Ali, Giresunlu Şükrü’nün koluna girerek, yavaş bir sesle:

-Şükrü amca az gelir misiniz?

Biraz uzaklaştılar:

-Ne yapacağız Şükrü amca?

-Nasıl?

-Dilim varmıyor söylemeye.

-Buldunuz mu yoksa Gülizar sultanı?

-Yok Şükrü amca…Beyimiz…

-Ne oldu beyimize?

-Sizlere ömür Şükrü amca…

-Ne diyorsun Pırpır Ali?

-Şahım at geldiğinde, Salih Beyi atın üzerinde göremeyen beyimiz, orada yığılıp kaldı.

-Ne yapacağız şimdi? Nasıl söyleriz Salih Beye.

-Biz söylemeyelim Şükrü amca, Koca Yusuf Dede köye geldi. O söylesin.

Tam bu sırada, Çit Deresi’nin karşı yakasında Karabaş durmadan havlıyordu. Hem uluyor hem de havlıyordu. Köylüler dikkat kesildi. Hiç susmuyordu Karabaş.

-Komşular, Karabaş bir şey buldu. Karşı yakaya geçmemiz lazım. 

Salih Bey, birden ayağa fırladı, koşar adımla derenin kenarına geldi. Köylüler de arkasından. Kalabalığı gören Karabaş sustu. Yerde bir şeyi durmadan yalıyordu. Karşıya geçmek imkansızdı. 

-Cemal, koş baltaları al da gel oğlum.

Gelen baltalarla kalın gövdeli bir kavağı kesmeye başladılar. 

-Dikkat edin, kavağı karşı kıyıya yatıracağız, başka şekilde karşıya geçemeyiz. 

Hızla kavağı kestiler. Karşı kıyıya yatırdılar. Önde Giresunlu Şükrü, kavağın üzerinde birbirlerine tutunarak karşı yakaya geçtiler. Hemen Karabaş’ın yanına koştular. Karabaş kenara çekildi. Yerde yatan Gülizar’dı. Salih Bey, “Gülizar” diye bağırarak başını kucağına aldı. Sarıldı…Sarıldı… Cansız bedenini kucakladı Gülizar’ın… Köylüler dizlerinin üzerine çöktüler… Hepsinin gözünden yaşlar akmaya başladı. Hepsi içinden “sen beyimize sabır ver Yüce Rabbim” diye dua ediyorlardı. Herkes yere bakıyordu. Bir süre sonra Giresunlu Şükrü, elleriyle dizlerine kuvvet vererek ayağa kalktı. Oğlu Cemal’i yanına çağırdı. Dikkatlice karşıya geçip evden, keser, çivi, kilim almasını istedi. 

-İki tane de sırık gerekli Cemal.

-Beraber gidelim Cemal’le Şükrü amca, birbirimize tutunarak karşıya geçeriz.

-Tamam Ali, sal yapıp köye çıkmamız lazım. Durmayalım.

-Hemen Şükrü amca.

Xxx

Köylü kadınların bir kısmı Hilmiye kadının evindeydi. Konuşmuyorlar, yarınki yemek için herkes evinden bir şeyler getirmişti. Büyük kulplu kazanlar temizce yıkandı. Suskunluğu her zamanki gibi bozan yine Hilmiye kadın oldu:

-Kızlar, beş çeşit yemek yeter. Birimiz kuru fasulye, birimiz yahni, birimiz bulgur pilavı, birimiz çorba, bir diğerimiz de börek yapacağız. Gelenlerin pek yemek yiyeceklerini sanmıyorum ama bizler yine de tedbirli olalım.

Kadınlar kendi aralarında yapacakları yemekleri paylaştılar. 

(Devamı var)

YORUM EKLE
YORUMLAR
Hümeyra AYGÜN
Hümeyra AYGÜN - 4 yıl Önce

Ağlattınız beni, böyle bir son bekliyordum ama yine de okurken o anları yaşamış gibi oldum.
Elinize sağlık..

Emre
Emre - 4 yıl Önce

İbrahim amca ne ettin sen bize. Mutlu bitseydi keşke. Kaleminize sağlık her günü heyecanla bekliyorum. Saygılar.