İkindi namazını kılan Asım Çavuş, tesbihini çeke çeke evin önüne çıktı. Cibinlikte Salih beyin elinde bir çalı ile ocağın ateşini karıştırırken buldu. Salih Bey hem ateşi karıştırıyor hem de elinde tuttuğu bardaktan çayını yudumluyordu. Başı önünde, belli ki bir şeyler düşünüyordu.
Asım Çavuş, oğlunu bir süre dikkatlice izledi. Onu hiç böyle düşünürken görmemişti. “Bir şey oldu da bana mı söylemiyor acaba?” diye geçirdi içinden. Oğluna yaklaştı:
-Hayırdır oğul, bir sıkıntın mı var?
Babasını başından aşağı diklendiğini gören Salih Bey, ayağa kalktı:
-Yok baba, öylesine düşünüyordum.
-Var var, büyükler anlar. Yarın sen de ata olduğun zaman anlarsın oğul, hele bana da bir çay koy da gel, konuşalım biraz.
Salih Bey, elinde iki çay bardağı ile geldi, babasının karşısına otururken çayını, taş bileğinin üzerine koydu. Asım Çavuş, taş bileğinin üzerinde çay içmeyi çok seviyordu. Bileğinin yaşı nerede ise kendi yaşına yakındı. Gülbahar Hatun, her akşam yatmadan önce bir güzel siler, bileğiyi pırıl pırıl ederdi.
Çayından yudum alan Asım Çavuş:
-De bakalım oğul, nedir sıkıntın, iyi gitmeyen bir şey mi var?
-Yok baba, her şey iyi gidiyor.
-Her şey iyi gidiyor da her zaman gülen gözlerinin bakışı neden değişti?
-Köprüyü düşünüyordum baba? Şeklinde yanıt veren Salih Bey, gözlerini babasından kaçırdı.
-Guş Nene söylemedi mi sana?
-Söyledi baba. Çit’in altına yapılanları bilmiyor ama Haviyana Deresindeki köprüyü Horasanlı iki ustanın yaptığını söyledi.
-İyi, biz de kahyayı Horasan’a gönderir, ustaları bulur, alır gelir.
-Guş Nene, yaşayıp yaşamadıklarını bilmiyor.
-Olsun, kahya araştırır, onlar yaşamıyorsa, onlardan öğrenen köprü ustası vardır oğul, merak etme.
Asım Çavuş, çayını bitirdi. Salih Bey, doldurmak için kalkmaya yeltendi.
-Biraz ara vereyim. Tespihinden bir tur attı, tekrar Salih Beye döndü:
-Şu yaylaların son durumunu bir daha gözden geçirelim Salih.
-Olur baba. Gangana Yaylasındaki tosunlardan bildiğin gibi altmış tanesini sattık. Kışlağa kadar elimizde elli tane kalır. Köylülerle görüştüm, hane başı iki, üç, beş bakacaklarını söylediler, kışlak süresince. Bakacak olan her haneye bakım ücreti yanı sıra kendilerine ot ve yem desteği de vereceğim.
-Güzel.
-Dulağası Yaylası’ndaki iki yüz koçtan yüz tanesini Alucra’ya sattım. Burada yüz kadar koçumuz kaldı. Maçka ve Hamsiköy’den koçlara talip var. Satıp satmama konusunda kararsızım. Sana soracaktım baba.
-Talip varsa satalım Salih.
-Olur baba, haber yollayım, gelsinler.
-Azaltalım yavaş yavaş. Sen de çok yoruluyorsun.
-Yorulmuyorum baba, ama sen azaltmamızı istiyorsan başım üstüne.
-Şu çayları doldur da dün Güloğlu Yaylası’na gittin. Oradaki durumu da anlat bana.
Salih Bey, kalktı, dışı kararmış demlikten çayları doldurup, bileği taşının üstüne koydu. Asım Çavuş, şeker atıp, karıştırdı, bir yudum aldı.
-Güloğlu Yaylası’ndaki durumu da dün Süleyman usta ile görüştüm baba. Kışlağı bizim Çit Deresindeki mandırada geçirmek istiyor. Bu yaylamızdaki koyun ve kuzuların altmış tanesini Zigana köyündeki kasaplara sattım. Bugün, yarın gelip alacaklar. Elli adet koyun ve kuzu kalıyor. Sanırım mandırada rahatlıkla kışı çıkarırlar.
-Akıllı adamdır Kırçılın Süleyman, iyi düşünmüş. Bu durumda herhangi bir sorun yok.
-Yok baba.
-Kış gelmeden şimdiden her şeyi hazır ettin Salih.
-Öyle oldu baba.
Asım Çavuş, oğlunun sıkıntısının yaylalar olmadığını çoktan çözmüştü, dayanamadı sordu:
-Ha Salih, sormayı unuttum, Güloğlu’nda Kırçılın Süleyman’ın kızı hala çobanlık yapıyor mu?
-Yapıyor baba, babasının başka çoban tutmasına razı olmamış, ben otlatırım sürüyü, demiş.
-Kırçılın Süleyman güzel kaval çalar.
-Çalıyormuş ama, kızına da öğretmiş, kızının kendisinden daha iyi çaldığını söyledi bana, dün yaylaya gittiğimde.
“Babasının kızı” diye geçirdi içinden Asım Çavuş. -Çaldı mı yanında peki?
-Yok baba, ama güzel kuymak yaptı.
-Yapar, anası da teyzesi de Ziganalı’dır. Kadıncağız, Gülizar’ı doğurduktan birkaç saat içinde can kaybından vefat etti.
-Öyleymiş baba.
Salih Bey, “babam şimdi bunları niye konuşuyor anlamadım” diye geçirdi içinden.
-Omuzunda çifte, belinde arma ve bıçakla dolaşıyormuş. Bir de Karabaş adında bir köpeği varmış, ondan hiç ayrılmıyormuş.
-Erkek gibi
-Erkek gibi
Gülbahar Hatun, ellerini arkasına kavuşturmuş vaziyette demir kapıdan içeri girdi. Kapıyı örttü, kilitledi. Baba oğulu karşılıklı sohbet ederken görmesinden çok hoşlanmış olacak ki,
-Baba, oğul ne çekiştiriyorsunuz, öyle baş başa vermiş, deyin bakayım.
-Yok hatun yok, iş güç konuşuyoruz. Kimseyi çekiştirdiğimiz yok. Hele sen söyle bakayım nereden geliyorsun?
-Çolak Ahmet’in karısı biraz rahatsızmış, onu ziyarete gittim.
-İyi ettin Gülbahar Hatun, hele gel otur şöyle yanımıza. Sana da söyleyeyim.
-Hayırdır, Asım Çavuş.
-Hele otur soluklan.
Gülbahar Hatun, bir elini sedire dayayarak her zamanki minderine oturdu. Bir Asım Çavuş’a bir de Salih beye baktı.
-Deyin bakayım, ne söyleyeceksiniz?
-Demem o ki Gülbahar Hatun, Dulağası ile Yılanlı yaylalarından çekilelim. Buradaki sürülerimizi satıp savalım. Gangana ile Güloğlu yaylalarındaki sığır ve koyun sürülerimiz kalsın. Salih oğlumuzun söylediğine göre Hamsiköy ve Maçka’dan talipli varmış Dulağası Yaylası’ndaki sürümüze.
-Ben sizin işinize karışmam Asım Çavuş. Bu köyler, çoluğuyla çocuğuyla bizleri çok severler. Sana da Salih’e de bey derler, başka bir şey demezler. Onları dağ başında kaderlerine terk etmeyin de ne yaparsanız yapın. Geçmişini, çobanlık yaptığın, sürü sahibi olduğun günleri unutma. O insanların bize ne kadar sahip çıktıklarını unutmayın. Köylerimiz her ne kadar ayrı olsan da aynı derenin, Çit deresinin suyunu içiyor, o derenin suyu ile bağımızı bahçemizi suluyoruz. Bu derede ayrı gayrı yok Asım Çavuş. Bu derenin insanı hangi köyde olursa olsun Ermenilerden, Ruslardan ne çektiğini bilmeyen yoktur. Köylerimiz ayrı da olsa gönüllerimiz birdir.
-Tam bir Osmanlı kadını gibi konuştun Gülbahar Hatun. Senin de fikrini alalım dedik. Sen nasıl istersen öyle olsun. O yaylalarda sürü sayısını azaltalım o zaman Salih oğlum.
-Olur baba, bu yıl Dulağası’ndakileri satalım. Gelecek yıl, köylerde sütten kesilmiş kuzuları satın alır, yeniden bir sürü yaparız.
-Hah, bu olur Salih oğlum, dedi Gülbahar Hatun.
(Devamı var)