Xxx
Asım Çavuş, Gülbahar Hatun ve Salih Bey, öğlen yemeğini bitirmek üzereyken Kahya demir kapıda göründü.
-Gel kahya gel, söyle bakalım ne yaptın?
-Söylediğiniz gibi beyim selden zarar görenlere zararı kadar paraları teslim ettim.
-Çok güzel. Bayram hazırlıkları da tamamdır?
-Tamam beyim, iznin olursa ben bir daha kontrol edeyim beyim.
-Et kahya, eksik bir şey istemiyorum.
-Emrin olur beyim.
Gülbahar hatun sofrayı toplarken Asım Çavuş, her zamanki haliyle:
-Kurtaramadık seni şu kahveleri yapmaktan Gülbahar Hatun. Şimdi bir gelinimiz olsaydı sofrayı toplar, kahvelerimizi de çoktan yapmış olurdu, diyerek yan gözle Salih beye baktı. Oğlunu düşünceli gören Asım Çavuş:
-Salih, benim bey oğlum. Seni uzun zamandır düşünceli görürüm. Bak doğru dürüstte yemek yemedin. Söyle yavrum, nedir sıkıntın, söyle de derman olalım.
Salih bey başını kaldırdı, babasına baktı:
-Yok bir şeyim baba, biraz keyifsizim. Yorgunluktan olsa gerek.
Kahveleri getiren Gülbahar hatun:
-Yok benim aslan oğlum, yok benim güzel oğlum, biz atayız, anlarız. Söyle derdini, babanın dediği gibi derman olalım.
Salih bey, başını önüne eğdi. Ortaya öyle bir laf attı ki Asım Çavuş, Salih beyin bir anda yanakları kızıla büründü. Alnından terler damlamaya başladı.
-Ne diyorum biliyor musun hanım, şu bizim Kırçılın Süleyman var ya?
-Ne oldu Kırçılın Süleyman’a?
-Bir şey olmadı canım, diyorum ki, baba kız çok güzel kaval çalarlar. Haber yollayalım, bayramda kavallarını da alıp gelsinler, ne dersin?
-Bilmem ki, dedi Gülbahar Hatun, nasıl olur?
-Olmaz ana, dedi Salih Bey.
-Neden olmazmış oğul?
-Bir Bey, çobanlarını karşısına alıp onlara bize kaval çalın der mi?
-De bana bakayım oğul, bir bey çoban kıza gönlünü kaptırır da bey, çobanlarından kaval çalmasını neden istemesin?
-Kim o çoban kıza gönlünü kaptıran baba?
-Biz anayız, biz babayız, anlamadık mı sandın ey benim bey oğlum, Kırçılın Süleyman’ının kızı Gülizar’a gönlünü kaptırdığını?
-Kim söylediyse yalan söyledi baba.
-Kimse söylemedi Salih’im. Biz anan Gülbahar hatunla konuştuk. Güloğlu Yaylasına gittikten sonra sana bir şeyler oldu oğul. Bey dediğin birine umut vermeye görsün, verdiyse o umudu mutlaka yerine getirmeli ki o beye ben bey deyim. Şimdi de bize oğul de bize benim bey oğlum, beylerin beyi oğul, var mıdır çoban Gülizar’da gönlün?
Terler Salih beyin alnından yere damlıyordu. Yavaş yavaş başını kaldırdı, bir anasına bir de babasına baktı:
-Vardın Bey babam, vardır sultanlar sultanı anam.
Asım Çavuş’un mutluluktan gözleri parladı, eğildi oğlunun terlemiş alnından öptü. Birbirlerine sarıldılar. Asım Çavuş ve Gülbahar hatun, mutluluktan uçuyorlardı.
-Hele şükür, dedi Gülbahar hatun.
-Çok şükür hanım çok şükür.
Sustular. Bir süre konuşmadılar.
-Bizim de torunlarımız olacak, sevecek okşayacağız Gülbahar hatun.
-İnşallah Bey, inşallah. Hele durun ben size şöyle okkalı birer kahve daha yapayım, dedi Gülbahar hatun.
-Bana yapma ana, ben Şeytan Kayalıklarına gideceğim. Köprü ne durumda bakacağım. Ustaların bugün bitirmesi gerekiyordu.
-Peki Bey oğlum, selametle git, selametle gel, dedi Gülbahar hatun.
Salih Bey kalktı. Seyis Murat Şahım’ı yine hazırlamıştı. Avucunda tuttuğu şekerleri beye uzattı. Salih Bey, Şahım’ı öptü, yine her zamanki gibi şekerleri yedirdi. Dizgini eyere taktı, yürüdü. Şahım da onun arkasından. Yavaş yavaş uzaklaştı. Asım Çavuş ve Gülbahar hatun bir süre biricik oğulları Salih beyin arkasından baktı. Gözlerinden mutluluk akıyordu.
-Hele gel otur Gülbahar hatun, gel gel…
-Çok şükür, dedi karısı.
-Öyle bir düğün yapacağım bey oğluma ki, dilden dile dolaşacak hanım, dilden dile.
-Yapalım Bey, yapalım.
-Bayram sonrası Kırçılın Süleyman’a haber yollayalım, hemen isteyelim Gülbahar hatun. Kışa girmeden düğünü yapalım.
-Olur da kızın gönlü var mı, önce onu bir öğrenelim Asım çavuş.
-Vardır hanım vardır.
-Yine de öğrenelim, kızın ağzını bir yoklayalım.
-Bir beye varmayıp da kime varacak Gülbahar hatun, madem sen öyle söylüyorsun, kiminle yoklayacaksan yokla ama ortalığa şimdilik yayılmasın.
-Sen merak etme Asım Çavuş.
Xxx
Çit yol ayrımına kadar Şahım’a binmedi Salih Bey. Kendi haline bıraktığı Şahım, beyin yürüyüşüne ayak uydurdu, hiç arkasından ayrılmadı. Yol boyu, “anneme babama söylemekle iyi mi ettim?” diye düşündü. Henüz daha konuşmadık bile. Beni sevip sevmediğini de bilmiyorum. Yanlış mı yaptım acaba? Ama ben sevdim Gülizar’ı. Utangaç, utangaçlığı kadar da güzel. Bey hanımı utangaç olmamalı. Olsun, evlendikten sonra utangaçlığı gider. Sevgi, aşk bu mu acaba. Bir kızı sevmek, hiç böyle olmadım. Demek ki bu olsa gerek.
Şahım’a döndü:
-Hadi Şahım, iyi yürüdük, şu köprünün durumuna bir bakalım. Atına atladı. Kısa olan yolu bir solukta aldı Şahım.
Ustalar, çay molası vermişti. Salih beyi görünce ayağa kalktılar.
-Kalmayın, dedi Salih Bey, bana da bir çay koyun. Geldi ustaların yanında oturdu. Köprü bitti gibi Toros Hasan.
-Bitti beyim, korkulukları kaldı. Onları da akşama kalmaz yaparız.
-Güzel. Korkulukların aralığı sık ve sağlam olsun Tulum Ali. Köprüden çoluk çocuk da geçiyor. Suya düşmesinler.
-Olur beyim, dedi Tulum Ali.
-Sağlam bir köprüye benziyor.
-Büyük bir sel gelmedikten sonra kolay kolay yıkılmaz beyim.
Salih Bey, çayını içti, köprüyü bir daha inceledi.
-Bağlantıları da iyi yapmışsınız
-Evet beyim
-Elinize sağlık. Cebinden bir tomar para çıkardı.
-Bu parayı alın. Çalıştırdıklarınıza, aldığınız malzemenin ücretlerini ödeyin. Hiçbir yere borç kalmasın.
-Bu para çok, dedi Toros Hasan.
-Çok değil, çok değil, dedi, sizler çayınızı için, kalın sağlıcakla.
Zermut yol ayrımına geldi. Şahım’ı durdurdu.
-Ne dersin Şahım, Haviyana yolundan gitsek, görebilir miyiz çoban güzelini.
Bir an tereddüt etti. Akşama daha çok vardı. Haviyana Köprüsünde durmadan köy yoluna sürdü atını.
-Hadi Şahım, bulalım çoban güzelini, deh de Şahım deh de.
Şahım hızlandı. Salih beyin kulağı gelecek olan kaval sesindeydi. Bu kez Çepni Mustafa yoktu evin önünde. Hızla geçti. Emrük yoluna saptı. Kulağı hala gelecek olan kaval sesindeydi.
Bir solukta kıranın üstündeydi. Şahım’ı etrafında döndürüyor, gözleri sürüyü ararken, kulakları gelecek olan kaval sesindeydi. Yok, yoktu. Ne tarafa gitti acaba? Umudunu yitirdi, atını Emrük düzüne doğru sürdü. Aşağıdan gelen koyunları görünce durdu. Sürü var ama ne kaval sesi vardı ne de Gülizar. Bu sürü başkasının mı acaba? Durdu, biraz bekledi. Gülizar sürünün arkasında omuzunda silahı ile geliyordu. Arkada kalıp ayrılan koyunları topluyordu. Tam düzlüğe çıktığında Salih beyi, atın üzerinde beklerken gördü. Dizlerinin bağı çözülür gibi oldu. Kalbi hızlı hızlı atmaya başladı. Olduğu yerde çakılı kaldı, adım atacak gücü kalmamıştı. Zor da olsa duyulacak bir sesle:
-Siz miydiniz beyim?
-Evet…
-Şaşkınlığı gittikçe artan Gülizar:
-Bir kusur mu işledik beyim?
-Yok, dedi Salih Bey, ben seni görmeye geldim?
-Beni mi?
-Evet.
Gülizar’ın heyecanı gittikçe artıyor, ayakta durmakta zorlanıyordu. Salih Bey bir süre Gülizar’a baktı.
-Gülizar, seni ilk gördüğüm günden beri bir tuhafım…Her gün her gün seni görmek istiyorum… Bugüne kadar hiç böyle olmadım… Gülizar, galiba benim gönlüm sana düştü… Sana bir şey soracağım ama sakın cevap verme… Sorar sormaz Şahım’ın başını çevirip hemen gideceğim. Senin gönlünde kim var Gülizar? Der demez atının başını Emrük Mahallesine giden patika yola çevirdi, “Deh Şahım, sakın durma, uç, uç”
Sürü aşıyordu. Gülizar olduğu yerde adeta çakılı kaldı. “Bey şimdi bana ne dedi. Bana, ‘benim gönlüm sana mı düştü’ dedi. Beyimizin gönlü bana mı düştü?
Gülizar, Salih beyin arkasından “Benim gönlüm de sana düştü Salih Bey, sana düştü” diye bağırmak istedi ama boğazı düğüm düğüm oldu. Bağırsa da duymayacaktı, Salih Bey çoktan fundalıklar arasında kayboldu. Karabaş hem havlıyor hem de Gülizar’ın etrafında dönüyordu. Nefes nefese sürüye yetiştiler.
(Devamı var)