Emrük Mahallesini yıldırım hızıyla geçen Salih Bey, Şahım’a durmadan “deh” diyordu. Cami Mahallesi’ne Şahım hızla daldı. Yol üzerindeki tavuklar sağa sola kaçıştı. Nal seslerine kapıya çıkan köylüler, Salih Bey’in mahalle içerisinde ilk kez böyle hızlı at sürdüğünü gördüler, birbirlerine merakla bakarak, “bir şey mi oldu” diye soruyorlardı.
Çevirmeden içeri hızla giren Şahım’dan inen Salih Bey, kapıda bekleyen Seyis Murat’a:
-Şahım terlidir seyis, terini güzelce soğutasın, sen sen ol sakın hasta olmasın.
-Merak etme beyim.
Anne ve babasını fark etmeyen Salih Bey, hızla konaktan içeri girdi, odasına kendini zorla attı, sırt üstü yatağına uzandı. Gözlerini evinin ağaç tavanına dikti. Hala “ben ne yaptım…ben ne yaptım” sorusunu soruyordu. Kıza, “sana gönlüm düştü diyorum, onun ben de gönlü olup olmadığını beklemeden atıma deh diyorum. Bir beye yakışır mı? Yakışmadı sana Salih Bey, yakışmadı. Kim bilir Gülizar ne durumdadır? Ne yapıyor ne düşünüyor?”
Salih Bey, durmadan kendi kendine sorular soruyor, sorduğu sorulara cevap bulamıyordu. Uzun bir süre öyle kaldı.
Odanın açık kapısından Gülbahar hatun yavaşça girdi. Salih Bey, gözlerini tavana dikmiş öylece bakıyordu. Eğildi, oğlunun saçlarını okşadı:
-Ne oldu benim bey oğluma, söyle benim aslan oğlum?
Salih bey doğruldu. Anasının boynuna sarıldı. Gülbahar hatun hala oğlunun saçlarını okşuyordu.
-Söyle bey oğlum, her işini eksiksiz yapan Salih’im, söyle bir derdin, bir sıkıntın var da bize söylemiyorsun? Baban dışarıda merakla seni bekler beyler beyi yavrum.
-Bir beyin yapmayacak yanlışı yaptım ana…Yanlış yaptım.
-Sen yanlış yapmazsın oğul. Sen her şeyi en iyi hesap eden bir beysin oğul.
-Yaptım ana yaptım…Kızı öylece dağın başında bıraktım. Bir bey böyle yapmamalı ana yapmamalı…
Gülbahar hatun oğlunun omuzlarından tuttu, ayrıldı, Salih beyin gözleri içine baktı. Anası ile göz göze gelen Salih Bey:
-Kıza, ‘benim gönlüm sana düştü, senin gönlünde birisi var mı’ diye sordum, cevabı almadan, şahıma ‘deh’ dedim ana…Gülizar’ı öylece dağ başında bıraktım ana, şimdi ne yapıyor ne düşünüyordur ana?
-Düşündüğün şeye bak bey oğlum. Bir daha gördüğünde cevabını verir sana, sen merak etme benim bey oğlum, onun da gönlünde mutlaka sen varsındır, hadi kalk babanı daha fazla bekletmeyelim.
Xxx
Gülizar, bir türlü kendine gelemiyor, o sürüyü değil sürü onu yönlendiriyordu. Bir anda kendini yaylada buldu. Sürü çoktan yaylaya gelmişti. Ne yaptığını bilmeden çevirmenin kapısını kapattı. Kırçılın Süleyman kızının bu haline akıl erdiremiyordu. “Akşama daha çok var, bu kız sürüyü bu saatte niye getirmiş ola ki, bir şey mi oldu?”
Gülizar, kelif kapısından içeri girdi. Üzerindekileri hızla çıkarıp, peykenin üzerine bıraktı. Başını iki elinin arasına alarak derin derin düşünmeye başladı. Salih beyin, “Gülizar benim gönlüm sana düştü, senin gönlünde biri var mı? Sözleri hala kulaklarında çınlıyordu.
Kırçılın Süleyman, kapı eşiğinde bir süre kızının düşünceli halini izledi. “Ne oldu güzel kızıma? Bu yaşına kadar hiç böyle görmedim güzel kızımı.” Yavaşça geldi yanına oturdu. Elini omuzuna attı, kendine doğru çekti.
-Söyle bana benim güzel kızım, Gülizar’ım, söyle babana ne oldu kızım?
-Yok bir şeyim baba, dedi yavaşça.
-Yok da niye böyle düşünürsün güzel kızım? Bu dünyada tek varlığım sensin. Hadi söyle benim can kızım. Ben senin hem babam hem de ananım, bana derdini açmayacakta kimlere açacaksın güzeller güzeli kızım? Yoksa biri kötü bir şey mi söyledi, yoluna çıkan mı oldu kızım? Bilirim sana kimse kötü bir şey söylemez, yoluna da kimse çıkmaz.
Uzandı, kızının ellerini başından indirerek avuçlarının içine aldı.
-Yüzünü görmediğin o rahmetli ananın güzel hatırı için söyle bana güzel kızım.
-Güzel miydi anam baba?
-Çok hem de çok güzeldi kızım, senin gibi o da çok güzeldi canım kızım.
-Nasıl tanıştın anamla baba?
-Kolağası Ömer Onbaşı’nın sürüsüne çobanlık yaparken tanıdım ananı kızım. Görücü yolladık, verdiler, biz de evlendik. Sen şimdi niye sordun kızım?
-Hiç baba… Öylesine sordum.
-Hala söylemedin derdini.
-Söylenecek gibi değil baba…Söylenecek gibi değil…
-Söyle kızım söyle. Benden çekinme söyle. Say ki yanında baban değil de çok sevdiğin bir arkadaşın oturuyor. Ona anlatır gibi, ona söyler gibi bana da söyle.
“Nasıl söylesem, bilemiyorum, söylenecek gibi değil.” Babası ile göz göze geldi. Başını babasının omuzuna koydu.
-Baba bugün…
-Evet kızım?
-Bugün… Küçük bey…Salih bey…Emrük düzlüğünde karşıma çıktı…Atından inmeden…Atından inmeden, bana ‘Gülizar, benim gönlüm sana düşütü, senin gönlünde biri var mı’ diye sordu.
Kırçılın Süleyman’ın gözleri parladı.
-Sen ne dedin kızım? Diye sordu.
-Hiç baba.
-Nasıl hiç?
-Cevabımı beklemeden, atının başını çevirdi, uçarak fundalıklarda kayboldu.
-Allah Allah…Bak şu Allah’ın hikmetine.
-O saatten beri aklım başımda değil. Ne yaptığımı bilmiyorum. Sürüyü de kendi haline bıraktım.
Kırçılın Süleyman kısa bir süre düşündü. Hala gözlerinin içi parlıyordu. Bir beyin gönlü benim kızıma düşmüş. Kurtulacak benim Gülizar kızım. Babası gibi çoban olmaktan kurtulacak. Bey hanımı olacak. Sultan olacak. Sultanlık benim güzel kızıma ne kadar da güzel yakışır. Çoban Gülizar, Sultan Gülizar olacak. Allah’ım sana çok şükür.
-Peki…Bir soru sorsam sana benim kızım, senin de gönlün var mı beyimizde?
Gülizar, utanır gibi oldu. Yanakları kıpkırmızı kesildi. Gözlerini sobanın küçük kapağında harlamış közlere dikti. Kendi içi de köz gibi yanıyordu. Duyulacak bir sesle:
-Var! Diyebildi.
Xxx
Asım Çavuş ile karısı sevinçten uçuyorlar, Gülbahar hatun anlattıkça, Asım çavuş:
-Hele bir daha söyle hatun ne dedi benim bey oğlum?
-Kaç defa söyleteceksin, söyledik ya.
-Olsun olsun sen bir daha söyle hanım.
-Onu bunu bırak da düşün ne zaman gideceğiz Gülizar’ı bey oğluma istemeye, ona karar ver.
Salih Bey, kapıya çıktı:
-Baba ben köprü bitti mi ona bakacağım.
-Akşam akşam mı? Merakla sordu Asım Çavuş.
-Karanlığa kalmaz dönerim. Köprünün korkulukları kalmıştı, ustalar akşama kalmaz biter demişlerdi. Ben yine de bir koşu bakıp karanlık çökmeden dönerim baba. Yarın bayram arifesi köylüler rahat rahat gitsinler kasabaya.
-İyi, sen bilirsin oğul.
“Gülizar düşünce gönlüne yerinde duramıyor. Bir an önce çevreyi dedikodu sarmadan baş göz etmeliyiz. Şu bayramı hayırlısı ile geçirelim. Bayram sonu görücü yollarız. Ondan sonra da Allah’ın emriyle Gülizar’ı bey oğluma isteriz Kırçılın Süleyman’dan.”
Gülbahar hatun, elinde iki dolu çay bardağı ile geldi Asım Çavuş’un karşısında oturdu:
-Asım Çavuş gözlerinin içi parlıyor, yüzün gülüyor.
-Nasıl gülmez hanım, nasıl gülmez. Ben dede sen nene olacaksın. Torunlarımızı kucağımıza alıp seveceğiz.
-İnşallah inşallah.
-Bayram sonrası söz keser, zaman geçirmeden de hemen düğünü yaparız.
-Olur Asım Çavuş olur.
-Öyle bir düğün yapacağım bey oğluma dillere destan olacak. Çifte çiftte davullar, çiftte çifte kemençeler. Üç gün üç gece hanım, üç gün üç gece.
-Evet öyle bir düğün yapalım ki, oğlumun şanına yakışır bir düğün olsun Asım Çavuş.
Xxx
Salih Bey, Şeytan Kayalıklarında yeni yapılan köprü üzerinde bir gidip bir geliyordu. Ustalar, söylediği gibi korkulukları hem yüksek hem de sık yapmışlardı. “Ellerine sağlık, sağlam köprü yaptı ustalar” diye söylendi.
Bir tur daha atıp dönecekti ki Kötünün Hüseyin yeni yapılan köprüye merkebi ile girdi. Salih Bey, bekledi. Hayvan zor taşıyordu sırtındaki yükü.
-Çok yüklemişsin hayvana Kötünün Hüseyin.
-Öyle oldu beyim, bayram geliyor. Yarın arife köyleri dolanacağım. Sipariş verenler var onları teslim edeceğim.
-İyi, getirmedin hala veresiye defterini?
-Bu akşam getireceğim beyim.
-Tamam, hadi geç bakalım hayvanı yükün altında bekletme.
-Sağol beyim, köprü de çok güzel oldu.
-Öyle oldu, bundan sonra korkmadan geçersin artık.
-Allah razı olsun.
Salih Bey, Şahım’ın başını çevirdi, “deh” dedi.
Zermut yol ayrımındaki çeşmenin başında durdu. “Gülizar ne yapıyor, bir daha nasıl göreceğim onu? Bana ne cevap verecek? Onu görmeye bir daha gidemem, görenler olur, kulaktan kulağa yayılır. Bir beye yakışmaz benim yaptığım. Anam, babama söylemiştir. Ne düşünüyordur babam acaba? Bir bey ile çoban kızın evlenmesine nasıl bakıyor? Karşı çıkar mı babam, çıkmaz çıkmaz benim babam karşı çıkmaz. Benim babam da anamla evlendiğinde köyün çobanıydı, anlar halimizden. Gidelim Şahım, bakalım bir şey söyler mi babam, bekletmeyelim.”
Şahım’ı köyün rampa yoluna sürdü. Anne ve babası hala konağın önünde oturuyorlardı. Seyis Murat Şahım’ın dizginlerini Salih Bey’den aldı. Atından inen Salih Bey:
-Köprü çok güzel oldu baba, kuvvetli bir sel gelmedikten sonra kolay kolay yıkılacağa benzemiyor.
-İyi, gel otur. Anan yeni çay demledi.
Salih Bey, kara demlikten çayını doldurdu, anne ve babasının yanına oturdu. Dikkatlice babasının yüzüne bakıyordu. Ağzından çıkacak sözleri merak ediyordu. “Anam söylemiştir. Her zaman konuşan babam neden böyle uzaklara bakıyor. Yoksa karşı mı çıkacak ama görünür de hiç de öyle değil…Hadi baba söyle bir şeyler.”
-Ananla bir karar verdik Salih oğlum.
Salih Bey, babasının ağzından çıkacak sözlere adeta nefes almadan dikkat kesildi.
-Yılanlı, Dulağası ve Gangana’daki küçük ve büyükbaş sürülerimizi satmaya karar verdik. Sen ne dersin Salih?
-Sizlerin kararı benim de kararımdır baba, ancak neden böyle bir karar aldığınızı da öğrenmek isterim.
-Bak Salih’im düşündüğün kemer köprüyü yaptıracak kadar paramız var, hatta daha fazlası da var. Satacağımız sürülerimizle mevcut paramız daha da artacak. Hem sen dağ taş dolaşmaktan, anan ile ben de seni merak etmeden kurtulacağız.
Salih Bey, babasını dikkatlice dinliyordu, “Güloğlu Yaylasındaki sürü ile ne söyleyecek acaba” diye merak ediyordu.
-Tek bir sürümüz kalacak Salih, Güloğlu yaylasındaki sürümüz. Senden isteğim kış gelmeden Çit Deresindeki mandıramızı büyütmek. Burada en az iki yüz küçük ve büyükbaş hayvanın kışlayacağı mandıra yaptırmak. Kırçılın Süleyman’ı bu mandıranın başına getirelim. Süleyman’ın yanına da üç bilemedin dört yardımcı alman. Süleyman çobanlık yapmayacak, mandırayı yönetecek.
Salih Bey, babasının anlattıklarını can kulağı ile dinledi. “Süleyman usta mandıranın başına getirilecek ya Gülizar ne olacak, ondan hiç bahsetmedi.”
-Ne dersin oğul?
-Olur baba.
-Süleyman’ın kızı ise…dedi Asım Çavuş, hiçbir şey bilmiyormuş gibi, Gülizar’ın ne olacağını annen söyleyecek sana.
Salih Bey, babasının ne demek istediğini çoktan anlamıştı. “Anam söyledi babama, söyledi.”
-Olur baba sizler nasıl isterseniz.
(Devamı var)