İsmiyle meşhur olan bu caminin yapılış hikâyesi şöyledir:
18. yüzyılda yaşamış olan Keçeci Hayrettin Efendi, tasarrufu seven, nefsinin istediği her şeyi yapmayıp, vara yoğa para harcamayan bir kişidir.
Keçeci Hayrettin Efendi; çarşı pazara çıktığında zaruri ihtiyaçları haricinde para harcamaz. Bir şey yeme isteği olunca da “sanki yedim” deyip, o anda harcaması gereken parayı kesesinden çıkarıp bir kenarda biriktirip, tasarruf eder. Bir ömür boyu yaşadığı bu “sanki yedim” lerin sonunda biriktirdiği paralarla da adı geçen camiyi yaptırır.
Örnek alınacak güzel bir davranış.
Aslında hayatın gerçekleri küçük ayrıntılarda yatıyor. Önemli görmediğimiz küçük liralarla devasa eserler yapıldığı gibi, önemli görmediğimiz küçük zaman dilimlerinde ise belki yıllara sığacak önemli işler yapılabiliyor.
İnsan zenginliklerinin en büyük düşmanı ise israf… Akıl zenginliğinin de, para zenginliğinin de, zaman zenginliğinin de birinci düşmanı israf…
İsraf kültürünün gereği olan “ben kazandım, ben harcarım”mantığı ile yapılan ölçüsüz harcamalar, zamanla aile hayatının da sosyal hayatın da dengesini bozmaktadır.
İnsanların birbirini etkilenmesiyle gelişen israfçı harcama kültürünün, iradenin hâkim olduğu tasarruf kültürüyle engellenmesi sonucu, fakirliğin önlenmesi noktasında çok önemli bir adım atılmış olacaktır. Atalarımızın da dediği gibi, “İşten artmaz dişten artar.” Herhalde, para biriktirme ve tasarruf yapmanın en sihirli formülü de bu olsa gerektir.
Yıllar önce bir münevver insanın küçük bir ayrıntıyı değerlendirmesiyle ortaya çıkan örnek davranışı iyi düşünüp, iyi yorumlayıp gereken dersi almamız gerekir.
Mutluluklar çoğu kez küçük ayrıntılarda saklıdır. Bilene ve bulana ne mutlu.
(Hasan Pir’in “Oraya Gidip De Gelen Var” kitabından alınmıştır.)

