“30 Mart 2014 seçimlerinin kesin sonuçlarının ilan edildiği şu günlerde gündem oluşturulmaya başlanıldığı yaygın basında çoktan yer aldı bile. Özellikle iktidara muhalif olan medyanın ucundan kenarından “Cumhurbaşkanlığı seçimi” birinci sırada yer almakta. Cumhurbaşkanlığı ve 2015 de yapılacak olan genel seçime giden yolun, arkada bırakılan 30 Mart 2014 seçimleri ile şekillendiğini hala anlamayanların bir özeleştiri yapmaları sizce gerekmiyor mu?
Kaybedenlerin bir daha ki seçimlerde kazanmak için yaptıkları hataları tekrar etmemeleri adına özveride bulunmaları gerekir diye düşünmekteyim. İtiraf etmek zor da olsa gelecekteki başarı için kendine ümit besleyenler için güven verici bir davranış olarak algılanmalıdır. Konunun irdelenmesini Yeni Şafak Gazetesi yazarı S. TURAN “Şok İtiraf” başlıklı bir makalesinde şöyle özetliyor.
'Memleketi çok gerdik, kutuplaştırdık. Artık bunu itiraf etmenin zamanı geldi. Hiç öz eleştiri yapmadık…'
'Sandıkta yenemeyeceğimizi anlayınca hep çıngar çıkardık. Oysa siyasi rakibimizi yenmenin demokratik yollarını bulmalıydık…'
'Projeler üretmeli, halkı ikna etmeliydik…'
'Biz ne yaptık? AKP yapıyor diye köprülere, hava alanlarına bile karşı çıktık. Elimize tutuşturulan tapeleri okumakla siyaset yapacağımızı sandık…'
'Kuşatıcı siyaset üretemedik…'
'Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki halimiz 'de facto' olarak bölücülük yaptığımızın göstergesidir. Çünkü buralarda Hüda-Par'ın bile altına düştük…'
'Başarı elde etmek için her türlü yola tevessül ettik...'
'Bütün vesayet çeşitlerini elimizin tersiyle itmek yerine AKP'yi düşürmek adına şeytanla bile işbirliğine razıydık…'
'Çok ayıp ettik…'
'Bundan sonra artık böyle yapmayacağız. Demokrasi dışı yol ve yöntemlere tevessül etmeyeceğiz. Çok çalışacağız. Adam gibi siyaset yapıp iktidara geleceğiz…'
'…………….'
'Balkon konuşmasını muhalefet yapsın' diyen arkadaşlarımız böyle lakırdılar mı bekliyor, bilemiyorum.
Lakin itirazlarını, hatta isyanlarını anlıyorum.
Her seçimin ardından Başbakan'dan balkon konuşması bekleyenler biraz da kendilerine bakmayı bilmeliler elbette.
Bu ülkeye yaptıklarının binde birini bu ülke onlara yapmaya kalksa, bir gün bile bu ülkede yaşayamazlar!
Polise amirlerinizi dinlemeyin çağrısını yapacak kadar sorumsuz parti liderinin öz eleştiri yapması gerekmiyor mu?
'AKP yüzde 40'ın üzerinde oy alırsa demokrasi dışı yöntemlerle mücadele edilmeli' diyebilen zihniyet memleketi hiç germiyor mu?
Gördük işte, içlerinden en sahtekârı ilk günden, 'çoğulculuk- çoğunlukculuk' muhabbetine sardırdı.
Şayet CHP kazansaydı aklına asla böyle şeyler düşürmeyecek, hatta 'çoğunluğu' kutsayacaktı.
'Nerede hata yapıyoruz' diye bir kez olsun adamakıllı sormuyorlar.
Belki de sormadıkları için seçim sonuçlarını bile hazmedemiyor, gündüz gözüyle çamura yatıyorlar.
Halkın gözünde daha da kaybediyorlar, haberleri yok.
Gelgelelim…
Muhalefet balkon konuşması yapsın diyen arkadaşlara da katılmıyorum.
Duygulanım olarak doğru olsa da muhalefet için 'balkon' her şeyden evvel lokasyon olarak doğru değil.
'Çok ayıp ettik' yollu mezkur konuşmayı (daha doğrusu itirafı) balkonda değil, mesela bodrumda yapmaları daha münasip değil mi?
Balkon muzaffer olanların çıkacağı yer. Halktan tokat yiyenlerin, yenilgiyi tadanların değil.
Balkon konuşmasını ancak zafer kazananlar yapar. En büyük sorumluluk da zafer kazananların, yani, sorumluluk makamına seçilenlerindir.
Edebali ne demişti unuttuk mu: 'Bundan sonra öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül alma sana; suçlamak bize, katlanmak sana; acizlik yanılgı bize, hoş görmek sana; geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana; kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana…'
Yani…
Onca hakaret, onca aşağılamaya, onca kişilik katline rağmen yine de kuşatıcı olmak öncelikle muzaffer olanın sorumluluğundadır.”
Sayın Başbakan bundan sonraki beyanlarında herkesi kucaklayan mesajlarla ulusa seslenmesi beklenen bir husustu. Başbakan’a da bu yakışır.
Kaybedenlerin bir daha ki seçimlerde kazanmak için yaptıkları hataları tekrar etmemeleri adına özveride bulunmaları gerekir diye düşünmekteyim. İtiraf etmek zor da olsa gelecekteki başarı için kendine ümit besleyenler için güven verici bir davranış olarak algılanmalıdır. Konunun irdelenmesini Yeni Şafak Gazetesi yazarı S. TURAN “Şok İtiraf” başlıklı bir makalesinde şöyle özetliyor.
'Memleketi çok gerdik, kutuplaştırdık. Artık bunu itiraf etmenin zamanı geldi. Hiç öz eleştiri yapmadık…'
'Sandıkta yenemeyeceğimizi anlayınca hep çıngar çıkardık. Oysa siyasi rakibimizi yenmenin demokratik yollarını bulmalıydık…'
'Projeler üretmeli, halkı ikna etmeliydik…'
'Biz ne yaptık? AKP yapıyor diye köprülere, hava alanlarına bile karşı çıktık. Elimize tutuşturulan tapeleri okumakla siyaset yapacağımızı sandık…'
'Kuşatıcı siyaset üretemedik…'
'Güneydoğu Anadolu Bölgemizdeki halimiz 'de facto' olarak bölücülük yaptığımızın göstergesidir. Çünkü buralarda Hüda-Par'ın bile altına düştük…'
'Başarı elde etmek için her türlü yola tevessül ettik...'
'Bütün vesayet çeşitlerini elimizin tersiyle itmek yerine AKP'yi düşürmek adına şeytanla bile işbirliğine razıydık…'
'Çok ayıp ettik…'
'Bundan sonra artık böyle yapmayacağız. Demokrasi dışı yol ve yöntemlere tevessül etmeyeceğiz. Çok çalışacağız. Adam gibi siyaset yapıp iktidara geleceğiz…'
'…………….'
'Balkon konuşmasını muhalefet yapsın' diyen arkadaşlarımız böyle lakırdılar mı bekliyor, bilemiyorum.
Lakin itirazlarını, hatta isyanlarını anlıyorum.
Her seçimin ardından Başbakan'dan balkon konuşması bekleyenler biraz da kendilerine bakmayı bilmeliler elbette.
Bu ülkeye yaptıklarının binde birini bu ülke onlara yapmaya kalksa, bir gün bile bu ülkede yaşayamazlar!
Polise amirlerinizi dinlemeyin çağrısını yapacak kadar sorumsuz parti liderinin öz eleştiri yapması gerekmiyor mu?
'AKP yüzde 40'ın üzerinde oy alırsa demokrasi dışı yöntemlerle mücadele edilmeli' diyebilen zihniyet memleketi hiç germiyor mu?
Gördük işte, içlerinden en sahtekârı ilk günden, 'çoğulculuk- çoğunlukculuk' muhabbetine sardırdı.
Şayet CHP kazansaydı aklına asla böyle şeyler düşürmeyecek, hatta 'çoğunluğu' kutsayacaktı.
'Nerede hata yapıyoruz' diye bir kez olsun adamakıllı sormuyorlar.
Belki de sormadıkları için seçim sonuçlarını bile hazmedemiyor, gündüz gözüyle çamura yatıyorlar.
Halkın gözünde daha da kaybediyorlar, haberleri yok.
Gelgelelim…
Muhalefet balkon konuşması yapsın diyen arkadaşlara da katılmıyorum.
Duygulanım olarak doğru olsa da muhalefet için 'balkon' her şeyden evvel lokasyon olarak doğru değil.
'Çok ayıp ettik' yollu mezkur konuşmayı (daha doğrusu itirafı) balkonda değil, mesela bodrumda yapmaları daha münasip değil mi?
Balkon muzaffer olanların çıkacağı yer. Halktan tokat yiyenlerin, yenilgiyi tadanların değil.
Balkon konuşmasını ancak zafer kazananlar yapar. En büyük sorumluluk da zafer kazananların, yani, sorumluluk makamına seçilenlerindir.
Edebali ne demişti unuttuk mu: 'Bundan sonra öfke bize, uysallık sana; güceniklik bize, gönül alma sana; suçlamak bize, katlanmak sana; acizlik yanılgı bize, hoş görmek sana; geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize, adalet sana; kötü söz, şom ağız, haksız yorum bize, bağışlama sana…'
Yani…
Onca hakaret, onca aşağılamaya, onca kişilik katline rağmen yine de kuşatıcı olmak öncelikle muzaffer olanın sorumluluğundadır.”
Sayın Başbakan bundan sonraki beyanlarında herkesi kucaklayan mesajlarla ulusa seslenmesi beklenen bir husustu. Başbakan’a da bu yakışır.