İç gündemde her zaman ki gibi istismar edilen Nevruz kutlamaları. Terör Örgütü ve yandaşlarının kanlı hesapları... İşin bir garip yanı ise çok rahat bir şekilde eylem yapan terör örgütü yandaşlarından ilk defa yakalanmanın haricinde yaptıkları hasarın tanzim edilmesi yönünde kararlar alınacağının söylenmesi.
Dış gündemde ise sıcaklığını günden güne hissettiren SURİYE… Öyle ki şimdiden olası bir olağan üstü duruma karşın tedbirler alınmaya başlandı bile. TOKİ, Kilis ve çevresinde konteynır inşaatına devam ediyor. Kapıda bir müdahale olursa buralar göç olması olasılığı üzerinden hazırlıklar yapılıyor ki durum kaçınılmaz. En son CIA Başkanının gizlice Ankara’ya gelmesi ve Başbakanla görüşmüş olması sonrasındaki mini zirveler nisan ayında havalarla beraber uluslararası ilişkilerin de ısınacağını gösteriyor.
İç ve dış gündem bu şekilde devam ederken takvim yaprakları da bir bir düşüyor .Seneyi devriyeler geliyor, geçiyor. 25 Mart tarihine baktığımızda Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’NUN vefat yıl dönümünü görüyoruz. Aradan 3 yıl geçti ama hala olay bir türlü netleştirilemedi ne hikmetse... Bir ara bir kıpırdanma oldu ama bir ses çıkmadı.28 Şubat Sürecinde Söylediği “Namlusunu Milletine çevirmiş Tanka Selam Durmam” sözü ile dimdik hatırlayacaktır. Dönüp dolaşıyoruz ve yine o soruyu soruyoruz. Sahi şimdi bu bir kazamıydı yoksa bir suikast mı? Buna acziyet mi diyelim yoksa komplo mu?
Unutturulmak istenen hadiseleri ve kişileri İnatla ve ısrarla yazmaya devam edeceğiz kısmet olduğunca…
3 yıl öncesine doğru şöyle bir hafızalarımız tazeleyelim.
Anadolu insanı O'na Muhsin Bey derdi…
O, bütün iyi insanların “dik duran, doğru söyleyen, düz yürüyen diye söz ettiği,” adam gibi adam olarak imrendiği istikamet sahibi bir dava adamıydı.
Tanıyanlar bilir ve Şahadet ederler ki,
O,secde-i rahmanda iki büklüm kul, ayağının değdiği her yerde içimizden biri olarak olabildiğince mütevazıydi fakat söz konusu vatan, millet, din, adalet, hürriyet olunca vakar ve asaletinde yakışır bir duruşa sahip aslan yürekli bir kahramandı.
O,bütün hayatını inandığı değerler uğruna adadı… Hiç bir zaman yorgunluk, bitkinlik, umutsuzluk içine düşmedi.
O'nun bir hayali vardı:
Önce insan diyebilen bir felsefe ile bu cennet vatan toprağında başı açığı, başı kapalısı, Alevi'si, Sünni'si, Kürt'ü, Türkmen'i, Laz'ı, Çerkez'i, Boşnak', Arap'ı, hep birlikte, hep beraber ay yıldızlı bayrağın altında doğduğu yerde doysun, başı dik karnı tok olsun… Bu ülkenin bütün çocukları bireysel özgürlüklerin önünün açık olduğu, güvenli, özgür ve refahın içinde tam bağımsız güçlü bir Türkiye'de yaşasın. AB kapılarında sürünmek veya global emperyalist projelerin figüranı olmak yerine Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kaynaşmış ve birleşmiş Büyük Bir Türk-İslam Dünyası olsun…
O, davasının peşinde gecesini gündüzüne katarak koşarken, bu hayalini gerçekleştirmesi uğruna mücadele verirken 25 Mart 2009' da çıktığı yolculuktan geri dönemedi… Kader O'nu beş yol arkadaşı ile birlikte çok sevdiği Sonsuzluğun Sahibi'ne ulaştırdı…
O canından aziz bildiği Büyük Türk Milletinin vicdanında bu gün yetmiş milyonun gözü önünde şüphe ile duran şahadet dosyasını, kırk yıllık misyonunu aziz milletine emanet ederek ulaşmak istediğine ulaştı…
O bu gün yaşıyor olsaydı, bu açık dosyanın kapanmasını, şüphelerin ortadan kaldırılmasını ve herkesin üzerine düşen vazifeyi yapmasını isterdi.
O, kendi ve beraberindeki beş canın hukukları üzerinden milletin geleceğinin aydınlanmasına ve sistemin çarpıklarının giderilmesini isterdi.
O,Keş dağlarında kar altında kalmayıp, İsmail'in kanıyla çalı dibine düşen devlet itibarının da kurtarılmasını isterdi.
Muhsin YAZICIOĞLU'nu ve arkadaşlarını bir kez daha rahmetle anıyoruz. Mekânlarınız Cennet olsun.
Saygılarımla.
NOT:
25 Mart 2012 saat: 10.30 Ankara Tacettin Dergâhında Muhsin YAZICIOĞLU ve Şehit Arkadaşlarını anma Programı akabinde Saat:14.00 de Sürmeli Otelde Sempozyum var.
Dış gündemde ise sıcaklığını günden güne hissettiren SURİYE… Öyle ki şimdiden olası bir olağan üstü duruma karşın tedbirler alınmaya başlandı bile. TOKİ, Kilis ve çevresinde konteynır inşaatına devam ediyor. Kapıda bir müdahale olursa buralar göç olması olasılığı üzerinden hazırlıklar yapılıyor ki durum kaçınılmaz. En son CIA Başkanının gizlice Ankara’ya gelmesi ve Başbakanla görüşmüş olması sonrasındaki mini zirveler nisan ayında havalarla beraber uluslararası ilişkilerin de ısınacağını gösteriyor.
İç ve dış gündem bu şekilde devam ederken takvim yaprakları da bir bir düşüyor .Seneyi devriyeler geliyor, geçiyor. 25 Mart tarihine baktığımızda Merhum Muhsin YAZICIOĞLU’NUN vefat yıl dönümünü görüyoruz. Aradan 3 yıl geçti ama hala olay bir türlü netleştirilemedi ne hikmetse... Bir ara bir kıpırdanma oldu ama bir ses çıkmadı.28 Şubat Sürecinde Söylediği “Namlusunu Milletine çevirmiş Tanka Selam Durmam” sözü ile dimdik hatırlayacaktır. Dönüp dolaşıyoruz ve yine o soruyu soruyoruz. Sahi şimdi bu bir kazamıydı yoksa bir suikast mı? Buna acziyet mi diyelim yoksa komplo mu?
Unutturulmak istenen hadiseleri ve kişileri İnatla ve ısrarla yazmaya devam edeceğiz kısmet olduğunca…
3 yıl öncesine doğru şöyle bir hafızalarımız tazeleyelim.
Anadolu insanı O'na Muhsin Bey derdi…
O, bütün iyi insanların “dik duran, doğru söyleyen, düz yürüyen diye söz ettiği,” adam gibi adam olarak imrendiği istikamet sahibi bir dava adamıydı.
Tanıyanlar bilir ve Şahadet ederler ki,
O,secde-i rahmanda iki büklüm kul, ayağının değdiği her yerde içimizden biri olarak olabildiğince mütevazıydi fakat söz konusu vatan, millet, din, adalet, hürriyet olunca vakar ve asaletinde yakışır bir duruşa sahip aslan yürekli bir kahramandı.
O,bütün hayatını inandığı değerler uğruna adadı… Hiç bir zaman yorgunluk, bitkinlik, umutsuzluk içine düşmedi.
O'nun bir hayali vardı:
Önce insan diyebilen bir felsefe ile bu cennet vatan toprağında başı açığı, başı kapalısı, Alevi'si, Sünni'si, Kürt'ü, Türkmen'i, Laz'ı, Çerkez'i, Boşnak', Arap'ı, hep birlikte, hep beraber ay yıldızlı bayrağın altında doğduğu yerde doysun, başı dik karnı tok olsun… Bu ülkenin bütün çocukları bireysel özgürlüklerin önünün açık olduğu, güvenli, özgür ve refahın içinde tam bağımsız güçlü bir Türkiye'de yaşasın. AB kapılarında sürünmek veya global emperyalist projelerin figüranı olmak yerine Adriyatik'ten Çin Seddi'ne kaynaşmış ve birleşmiş Büyük Bir Türk-İslam Dünyası olsun…
O, davasının peşinde gecesini gündüzüne katarak koşarken, bu hayalini gerçekleştirmesi uğruna mücadele verirken 25 Mart 2009' da çıktığı yolculuktan geri dönemedi… Kader O'nu beş yol arkadaşı ile birlikte çok sevdiği Sonsuzluğun Sahibi'ne ulaştırdı…
O canından aziz bildiği Büyük Türk Milletinin vicdanında bu gün yetmiş milyonun gözü önünde şüphe ile duran şahadet dosyasını, kırk yıllık misyonunu aziz milletine emanet ederek ulaşmak istediğine ulaştı…
O bu gün yaşıyor olsaydı, bu açık dosyanın kapanmasını, şüphelerin ortadan kaldırılmasını ve herkesin üzerine düşen vazifeyi yapmasını isterdi.
O, kendi ve beraberindeki beş canın hukukları üzerinden milletin geleceğinin aydınlanmasına ve sistemin çarpıklarının giderilmesini isterdi.
O,Keş dağlarında kar altında kalmayıp, İsmail'in kanıyla çalı dibine düşen devlet itibarının da kurtarılmasını isterdi.
Muhsin YAZICIOĞLU'nu ve arkadaşlarını bir kez daha rahmetle anıyoruz. Mekânlarınız Cennet olsun.
Saygılarımla.
NOT:
25 Mart 2012 saat: 10.30 Ankara Tacettin Dergâhında Muhsin YAZICIOĞLU ve Şehit Arkadaşlarını anma Programı akabinde Saat:14.00 de Sürmeli Otelde Sempozyum var.