Behçet Necatigil’in “Sevgilerde” şiirini bilir misiniz? Ne zaman ve hangi şartlarda okudunuz peki? Referans mı oldu hayatınıza, dönüp baktırdı mı geçmişinize? Nasıl da güzel cümleler bunlar diyeniniz oldu mu? Hayatım bundan ibaret, diye iç geçireniniz…
‘Sevgileri yarınlara bıraktınız’, diye başlar hayatımın referansı diye tanımlayacağım bu şiir. ‘Çekingen, tutuk, saygılı… Bütün yakınlarınız sizi yanlış tanıdı. Bitmeyen işler yüzünden. Ki siz böyle olsun istemezdiniz’, diye devam eder bu güzel ruhlu şiir. Uzun zamandır ‘sevgi’ konusun da yazmayı düşünüyordum. ’Sevgililer Günü’ iyi bir şans oldu.
Öncelikle bu özel günün başlangıcını bir hatırlayalım, Roma tarihine bir yolculuk yapalım. Roma İmparatoru II. Claudius ülkesini kendine özgü katı kurallar ile, zalimce yönetiyordu. Ordusunda savaşacak asker bulamıyordu. Aniden tüm nişan ve evlilikleri yasakladı. O dönemde Roma’da yaşayan Aziz Valentin’se çiftleri gizlice evlendirmeye devam ediyordu. Bunu haber alan İmparator, Aziz Valentin’i öldürttü. Takvimler M.S. 14 Şubat 270’ i gösteriyordu. İşte o günden sonra dünyada 14 Şubat, sevgililer günü olarak kutlanıyor.14 Şubat aynı zamanda benim evlilik yıl dönümümdür. Şükrediyorum. Bu iki anlamlı günü bir arada kutluyorum.
İnsanları, işimi, ailemi, çalıştığım kurumdaki arkadaşlarımı ve öğrencilerimi sevdiğim oranda mutluluğumun çoğaldığını hissediyorum. Hakikaten gerçek sevginin insana, madden ve manen güç, iyilik, neşe, enerji, bağışlama yetisi, iletişim huzuru, yaşam sevinci verdiğini biliyorum.
Sevgi, yaşamda en çok özlenen, en çok konuşulan, üzerinde yazılar, şiirler, romanlar yazılan, sonsuzluğu simgeleyen bir konudur. Sevgi gerçek ise karşısına çıkanı ya esir alır veya büyük bir enerji ile kucaklar. Olumluya yönlendirir, iyiye dönüşümünü hızlandırır. Çünkü gerçek sevgide açıklanamayan bir güç, bir gizem vardır.
İçimizdeki sevgi dışımıza, sempati, saygı, güler yüz, vefa, sorumluluk gibi tavırlarla yansıyıp huzurlu ilişkilerle bütünleşirse, beraberinde sosyal başarıyı getiriyor.
Dahası sevgi, bedenimizi, ruhumuzu hoşnut kılıyor, rahatlatıyor, kaslar gevşiyor, canlı, sempatik bir görüntüye kavuşturuyor.
Sevgi bize, takdir etme, öğrenme, iyilik ve yardımlaşma gibi manevi yolların kapısını açıyor. Yaşamın çilelerine karşı direncimizi artırıyor.
Sevgimiz Tanrı sevgisi olarak içimizde kök saldıkça, sabır, şükür ve huzura vesilesi oluyor. Yaşamı, doğayı, tüm varlığı ve Tanrı’yı şükürle seven, kıskançlıktan, gururdan, kinden, olumsuz duygulardan korunmuş oluyor.
Simone Weil’in güzel bir sözü: “Aynı kelimeler söyleniş biçimine bağlı olarak, sıradan ya da olağanüstü olabilir. Bu söyleniş biçimi, sözlerin insanın ne kadar derinden kopup geldiğine bağlıdır. Ve garip bir uyumla, bu sözler dinleyenin de içinde aynı derinliklere gömülür. Böylece dinleyenin, eğer bir parça sevgi varsa içinde; sözlerin taşıdığı değeri sezecektir.”
Değerli okuyucularım. Kişinin kendi yaşamını, mutluluğunu, gelişmesini, özgürlüğünü olumlamasının kökleri, onun sevebilme yetisine bağlıdır. Eğer bir kişi üretken bir biçimde sevebiliyorsa o kişi gerçekte kendini de seviyor demektir.
O halde hayatı sevmenin sırrı, beraber yaşadığımız şu dünyada, önce insanı sevmek ve onu anlamaktan geçiyor. Ortak bir paydada buluşup, hayatı yaşanılır kılmak hepimizin elinde… Yeter ki sevebilme yeteneğinden yoksun kalmayalım.
Üstat Behçet Necatigil’in dizeleriyle bitirelim. “Gizli bahçenizde açan çiçekler vardı, gecelerde ve yalnız. Vermeye az buldunuz yahut vaktiniz olmadı.” Herkesi farkındalığa davet edip, hayatlarınızdan yalnızca beşer dakika rica ediyorum. Sevgiden yana sevgiye yönelebilmek için.
Bu arada unutmadan söyleyelim. Bu gün güzel Gümüşhane'mizin düşman işgalinden kurtuluşunun 100.yıl dönümü. Uğradığı işgalden, nice yokluk ve imkânsızlıklar içinde, canlar feda ederek şehrini kurtaran Gümüşhanelinin gurur günü. Kutlu olsun hepimize. Selam ve Sevgiler.