Yirminci yılımı çalıştığım ve saçlarımda siyahlara nadir rastlanan bir dönemde ve hem de Gümüşhane’de ve hem de en çok güvendiğimiz bir müessesenin fertlerinin meydana getirdiği bir manzara karşısında yıllardır bir baba olarak, sonra bir eğitimci olarak ve daha sonrasında bir sorumlu yazar olarak başımı ellerimin arasına aldım ve “suç bizim” dedim ve ağladım.
Evet, suç bizim. Baba olarak ilk suçu bizler işledik. Onlar ne dediyse emir telakki ederek yaptık. Ellerimizle taşıdık isteklerini. Yemedik, içmedik ve giymedik. Onlar yesin, onlar giysin dedik hep. Onlara hiç hayır demedik, diyemedik. Anne ve babalar olarak sürekli şımarttık, yüz verdik. Ve onlar pek keyifli olarak hep istemeye ve hiç çalışmamaya başladılar. Vermeyince isyan ettiler, anne ve babaları darp ettiler. Çaldılar, çırptılar ve nihayetinde adam öldürmeye bile başladılar.
Suç bizim. Öğretmen olarak suç bizim. Onları eğitmeyen ebeveynlerin emanet ettiği öğrencileri öğretime aldık ama eğitim olgusundan bihaber yetiştirmeye başladık. Hâlbuki eğitimini almamış, milli ve manevi hasletleri kazanmamış çocukları her türlü bilgiyle yetiştirebilirsiniz ancak eğitemezsiniz.
Mustafa Kemal Atatürk; yıllar öncesinden;
"Terbiyedir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, âli bir heyet-i içtimaiye halinde yaşatır, ya bir milleti esaret ve sefalete terk eder" diyerek işaret ettiği kavramı bizler kulak ardı etmişiz.
Suç bizim. Çevre olarak suç bizim. Yarınlarımızın emanetçisi yavrularımıza doğru yolu ve yönü gösteremedik. Hal ve hareketlerimizle, yaptığımız yanlışlarla, göstermiş olduğumuz olumsuz rol modellerle çocuklarımızı doğruya ve güzele değil, yanlışa ve olumsuzluklara doğru yönlendirdik.
Yine asırlar öncesinden gönüllerin mimarı Yunus Emre’nin; insan eğitiminde altın harflerle evimize, işyerlerimize, okullarımıza, spor kulüplerimize ve hemen her müessese girişine yazdırılması gereken;
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır”
Dörtlüğünü hafızalarımıza kazımalıyız. Kazımanın dışında bu güzel dörtlüğü hayatımıza adapte etmeliyiz. Bir kere değil belki bin kere okumalıyız bu dörtlüğü. İnsanoğlu önce kendini bilmeden okumaya geçtiği müddetçe geleceğimizin akıbetini ben pek hayırlı görmüyorum.
Öğretimini bir şekilde tamamladığı halde eğitimden nasibini almayanlar ileride devletin mesaisinden ve malından çalacağı gibi onların da sahip olduğu evlatların sonu da elzem derecede menfi olacaktır.
O halde zaman geç değil. Başlayacaksan bugün başla, hemen başla. Al çocuğunu dizlerinin dibine oturt. Ahlakını, dinini, örf ve adetlerini, güzel hasletlerimizi zaman geçmeden, pişmanlık duymadan ve keşke demeden önce tedbirini al. Çocuğuna her gün bir balık verme ona balık tutmasını öğret.
Evet, suç bizim. Baba olarak ilk suçu bizler işledik. Onlar ne dediyse emir telakki ederek yaptık. Ellerimizle taşıdık isteklerini. Yemedik, içmedik ve giymedik. Onlar yesin, onlar giysin dedik hep. Onlara hiç hayır demedik, diyemedik. Anne ve babalar olarak sürekli şımarttık, yüz verdik. Ve onlar pek keyifli olarak hep istemeye ve hiç çalışmamaya başladılar. Vermeyince isyan ettiler, anne ve babaları darp ettiler. Çaldılar, çırptılar ve nihayetinde adam öldürmeye bile başladılar.
Suç bizim. Öğretmen olarak suç bizim. Onları eğitmeyen ebeveynlerin emanet ettiği öğrencileri öğretime aldık ama eğitim olgusundan bihaber yetiştirmeye başladık. Hâlbuki eğitimini almamış, milli ve manevi hasletleri kazanmamış çocukları her türlü bilgiyle yetiştirebilirsiniz ancak eğitemezsiniz.
Mustafa Kemal Atatürk; yıllar öncesinden;
"Terbiyedir ki, bir milleti ya hür, müstakil, şanlı, âli bir heyet-i içtimaiye halinde yaşatır, ya bir milleti esaret ve sefalete terk eder" diyerek işaret ettiği kavramı bizler kulak ardı etmişiz.
Suç bizim. Çevre olarak suç bizim. Yarınlarımızın emanetçisi yavrularımıza doğru yolu ve yönü gösteremedik. Hal ve hareketlerimizle, yaptığımız yanlışlarla, göstermiş olduğumuz olumsuz rol modellerle çocuklarımızı doğruya ve güzele değil, yanlışa ve olumsuzluklara doğru yönlendirdik.
Yine asırlar öncesinden gönüllerin mimarı Yunus Emre’nin; insan eğitiminde altın harflerle evimize, işyerlerimize, okullarımıza, spor kulüplerimize ve hemen her müessese girişine yazdırılması gereken;
“İlim ilim bilmektir,
İlim kendin bilmektir,
Sen kendini bilmezsen,
Bu nice okumaktır”
Dörtlüğünü hafızalarımıza kazımalıyız. Kazımanın dışında bu güzel dörtlüğü hayatımıza adapte etmeliyiz. Bir kere değil belki bin kere okumalıyız bu dörtlüğü. İnsanoğlu önce kendini bilmeden okumaya geçtiği müddetçe geleceğimizin akıbetini ben pek hayırlı görmüyorum.
Öğretimini bir şekilde tamamladığı halde eğitimden nasibini almayanlar ileride devletin mesaisinden ve malından çalacağı gibi onların da sahip olduğu evlatların sonu da elzem derecede menfi olacaktır.
O halde zaman geç değil. Başlayacaksan bugün başla, hemen başla. Al çocuğunu dizlerinin dibine oturt. Ahlakını, dinini, örf ve adetlerini, güzel hasletlerimizi zaman geçmeden, pişmanlık duymadan ve keşke demeden önce tedbirini al. Çocuğuna her gün bir balık verme ona balık tutmasını öğret.