Önyargı; bir olay ya da kişiye ilişkin yeterli bilgi edinmeden, o kişiyi henüz tanımadan, bilmeden, peşin bir karara varmış olma durumuna verilen addır. Önyargıların temel taşlarını toplumun zaman içinde ürettiği kelimeler ve sunduğu resimler oluşturur. Dini inancından, ırkından, memleketinden, siyasi görüşünden, yaşantısından, giyiminden ve daha birçok yönden, zihnimizde önceden beliren görüntüler önyargının bir sonucudur.
Tarihten yaprakları bilirsiniz. Bir durum ya da kişi hakkında bir kanıya varmak istediğim de, aklıma hep kıssadan hisse, tarihten yapraklar gelir. Geçmişte yaşanılan hikayeler, gelişen olaylar, söylenen sözler, insana ders vermesi, doğruyu görebilmesi ve geleceğini planlaması açısından oldukça önemlidir. Dilerseniz, tarihten bir yaprak koparalım ve ‘Padişahın işi ne?’ adlı hadiseye kulak verelim.
Sultan III. Murad Han bir gece garip bir rüya görür. Veziriazam Siyavuş Paşa ile birlikte tebdil-i kıyafet ederek çıkarlar yola... Padişah gideceği yeri iyi bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıd’a çıkar. Vefa, Zeyrek derken Unkapanı civarlarında soluklanırlar. Etrafına daha bir dikkatli bakınır. İşte tam o sıra, orta yerde yatan bir ceset gözlerine batar. “Kimdir bu?” diye sorar. Ahaliden biri: “Aslında iyi sanatkârdı. Azaplar Çarşısında çalışır, nalının hasını yapardı. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcardı. Evine şişe şişe şarap taşır, nerede namlı mimli kadın varsa takardı peşine...”
Padişah gördüğü rüyada kendisine verilen vazifeyi yapmaya niyetlidir. Cenazeyi alırlar ve gelirler camiye. Siyavuş Paşa sağa sola koşturur kefen, tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere benzemez. Mânâlı bir tebessüm okunur dudaklarında...
Vezir sorar soruşturur, nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. “Biliyor musun oğlum?” diye dertli dertli söylenir, “Bizim efendi bir âlemdi vesselâm. Akşamlara kadar nalın yapar, ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra ‘Ümmet-i Muhammed içmesin’ diye getirip dökerdi helaya... Sonra kötü yola düşmüş kadınların ücretini öder eve getirirdi. ‘Ben sizin zamanınızı satın aldım mı, aldım’ derdi. ‘Öyleyse şimdi bizim hanımı dinleyin’ der, çeker giderdi. Ben de menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı İlmihal, Hüccet-ül İslâm okurdum. Uzak mescidlere giderdi. ‘Öyle bir imamın arkasında durmalı ki’ derdi, ‘tekbir alırken Kabe’yi görmeli!..’
Bir gün, ‘Bakasın Efendi!’ dedim, ‘Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada’…‘Kimseye zahmetim olmasın!’ deyip mezarını kazdı bahçeye. ‘Vefat edince seni kim yıkasın, cenazeni kim kaldırsın?’ dedim. Önce uzun uzun güldü, sonra ‘Allah büyüktür hatun’ dedi, ‘Hem padişahın işi ne?..’
İşte benim adam böyle garip biriydi, deyince gelenler kendilerini tanıttılar. Evet, bu sefer şaşkınlık sırası mübareğin hanımındaydı... III. Murad Han bu garip mümine bir türbe yaptırdı. Türbesi Unkapanı’nda, Haraçzade Camii karşısındadır.
Önyargılar, insanlarla sağlıklı ilişki kurmada, ya da tutumlarımızı objektif şekilde belirlemede büyük engel teşkil ederler. Bir olayı, göremediğimiz, bilemediğimiz farklı yönlerinin olduğunu unutarak yorumlarsak tarafsız ve adilce davranmamış oluruz. Sonunda hikâyedeki gibi hayret ve şaşkınlık yaşatan gerçeklerle yüzleşiriz.
Mark Twain’nin sözüyle bitirelim…’Benim ne ırk önyargım var, ne sınıf önyargım var, ne de din önyargım var. Tek umursadığım, kişinin insan olması ve bu da benim için yeterli.’
Selam ve Sevgiler.
Tarihten yaprakları bilirsiniz. Bir durum ya da kişi hakkında bir kanıya varmak istediğim de, aklıma hep kıssadan hisse, tarihten yapraklar gelir. Geçmişte yaşanılan hikayeler, gelişen olaylar, söylenen sözler, insana ders vermesi, doğruyu görebilmesi ve geleceğini planlaması açısından oldukça önemlidir. Dilerseniz, tarihten bir yaprak koparalım ve ‘Padişahın işi ne?’ adlı hadiseye kulak verelim.
Sultan III. Murad Han bir gece garip bir rüya görür. Veziriazam Siyavuş Paşa ile birlikte tebdil-i kıyafet ederek çıkarlar yola... Padişah gideceği yeri iyi bilir. Seri ve kararlı adımlarla Beyazıd’a çıkar. Vefa, Zeyrek derken Unkapanı civarlarında soluklanırlar. Etrafına daha bir dikkatli bakınır. İşte tam o sıra, orta yerde yatan bir ceset gözlerine batar. “Kimdir bu?” diye sorar. Ahaliden biri: “Aslında iyi sanatkârdı. Azaplar Çarşısında çalışır, nalının hasını yapardı. Ancak kazandıklarını içkiye, fuhşa harcardı. Evine şişe şişe şarap taşır, nerede namlı mimli kadın varsa takardı peşine...”
Padişah gördüğü rüyada kendisine verilen vazifeyi yapmaya niyetlidir. Cenazeyi alırlar ve gelirler camiye. Siyavuş Paşa sağa sola koşturur kefen, tabut bulur. Padişah bakır kazanları vurur ocağa. Usulü erkanınca bir güzel yıkarlar ki naaş ayan beyan güzelleşir sanki. Bir nurdur aydınlanır alnında. Yüzü şakilere benzemez. Mânâlı bir tebessüm okunur dudaklarında...
Vezir sorar soruşturur, nalıncının evini bulur. Kapıyı yaşlı bir kadın açar. “Biliyor musun oğlum?” diye dertli dertli söylenir, “Bizim efendi bir âlemdi vesselâm. Akşamlara kadar nalın yapar, ama birinin elinde şarap şişesi görmesin, elindekini avucundakini verir satın alırdı. Sonra ‘Ümmet-i Muhammed içmesin’ diye getirip dökerdi helaya... Sonra kötü yola düşmüş kadınların ücretini öder eve getirirdi. ‘Ben sizin zamanınızı satın aldım mı, aldım’ derdi. ‘Öyleyse şimdi bizim hanımı dinleyin’ der, çeker giderdi. Ben de menkıbeler anlatırdım onlara. Mızraklı İlmihal, Hüccet-ül İslâm okurdum. Uzak mescidlere giderdi. ‘Öyle bir imamın arkasında durmalı ki’ derdi, ‘tekbir alırken Kabe’yi görmeli!..’
Bir gün, ‘Bakasın Efendi!’ dedim, ‘Sen böyle böyle yapıyorsun ama komşular kötü belleyecek. İnan cenazen kalacak ortada’…‘Kimseye zahmetim olmasın!’ deyip mezarını kazdı bahçeye. ‘Vefat edince seni kim yıkasın, cenazeni kim kaldırsın?’ dedim. Önce uzun uzun güldü, sonra ‘Allah büyüktür hatun’ dedi, ‘Hem padişahın işi ne?..’
İşte benim adam böyle garip biriydi, deyince gelenler kendilerini tanıttılar. Evet, bu sefer şaşkınlık sırası mübareğin hanımındaydı... III. Murad Han bu garip mümine bir türbe yaptırdı. Türbesi Unkapanı’nda, Haraçzade Camii karşısındadır.
Önyargılar, insanlarla sağlıklı ilişki kurmada, ya da tutumlarımızı objektif şekilde belirlemede büyük engel teşkil ederler. Bir olayı, göremediğimiz, bilemediğimiz farklı yönlerinin olduğunu unutarak yorumlarsak tarafsız ve adilce davranmamış oluruz. Sonunda hikâyedeki gibi hayret ve şaşkınlık yaşatan gerçeklerle yüzleşiriz.
Mark Twain’nin sözüyle bitirelim…’Benim ne ırk önyargım var, ne sınıf önyargım var, ne de din önyargım var. Tek umursadığım, kişinin insan olması ve bu da benim için yeterli.’
Selam ve Sevgiler.