TÜKETİM UÇURUMU

Artan ürün ve hizmet çeşitliliği biz tüketicilere çeşitli alternatifler sunarken, bir yandan da karışıklık ve mutsuzluk oluşturabilmektedir. 

Elbette yemeye, içmeye, barınmaya, giyinmeye ve dinlenmeye ihtiyacımız var. Bir insanın ve her toplumun var oluşundaki en temel ihtiyaçlardır.

Herkes bazı ihtiyaçlarını karşılayabilmek için belli zamanlarda belli miktarda alışveriş yapar. 

Bazen, hiç ihtiyaç duymadığımız şeyleri de sevinç, üzüntü, öfke gibi farklı duyguların etkisinde kalarak satın alabiliriz. 

Her anlamsız, gereksiz ya da aşırı alışveriş davranışı hastalık anlamına gelmez. Alışveriş bağımlılığı ise; takıntılı biçimde alışveriş yapma, alışveriş yapmayı düşünme, alışverişle ilgili planlar kurma gibi durumları söz konusudur. Alışveriş bağımlısı, ihtiyaç dışı ve kontrolsüzce para harcar. Bu durum kişinin ailevi, sosyal ve mesleki hayatını olumsuz yönde etkiler.

İçinde bulunduğumuz ramazan ayında daha fazla tüketim ve israf mı istenmektedir? Tabi ki hayır. Tam tersine, Ramazan ayının temel mesajında tüketimimizi mümkün olduğunca azaltmamızdır. 

İhtiyaçtan fazla yapılan alışveriş ve sürekli tüketme hevesi uzmanlara göre iç varlığımıza hitap etmediği söyleniyor. Sadece dış ortamlara karşı hoş görünme olarak değerlendiriliyor ve anlık mutluluk deniliyor. 

Bu durumun farkında olmadan daha da ileri giderek elimizdekileri tüketmeden, eskitmeden, bitirmeden bir yenisini almaya koşuyoruz.

Diderot Etkisi; 

Fransa’nın 18. Yüzyıl yazarlarından olan aydınlanma filozofu Denis Diderot, büyük bir borç bataklığına düşer. Onun bu perişan hali Rus Çariçesi Katerina’nın kulağına kadar gider.

Çariçe, bu bataklıktan kurtulması için Diderot’ya nazik bir teklif sunar: Diderot’nun kütüphanesini satın alır ve kendisine tekrar hediye eder. Hediye ettiği kütüphanede çalışması için de Diderot’ya 25 yıllık maaşını peşin öder.

Tabii ki bu peşin ödeme, Diderot için hiç beklenmedik bir anda bir servete sahip olma anlamına gelir. Artık Diderot, bütün borçlarından kurtulmuş ve rahatlamıştır.

Bir gün bir arkadaşı ona kadife bir sabahlık hediye eder. Ve her ne olursa işte bundan sonra olur.

Filozof sabahlığını giyinir. Çalışma masasına kurulur ve iştahla çalışırken birden bire bu muhteşem sabahlığı ile çalışma masasının birbirine uyuşmadığını düşünür.

Kasasındaki yüklü miktar nakdin sarhoşluğuyla derhal, çalışma masasını değiştirmek üzere çıkar ve harika bir çalışma masası alır. Artık sabahlık ve çalışma masası uyumludur.

Fakat bir de ne görsün? Yerdeki eski halı, ne sabahlığına ne de çalışma masasına yakışıyor. Koşar ve kasasındaki paraya da kendisine de layık yakışacak bir halı alır.

Yine de içini kemiren bir şeyler vardır. Çünkü evin koltukları, dolapları, sandalyeleri, duvar resimleri ve duvar halısı, odanın süslemeleri artık birbiriyle uyumsuz ve hafif kalır.

Her şey gözüne batmaya başlamıştır artık. Gel zaman, git zaman Diderot, evin bütün eşyalarını iğneden ipliğe değiştirir.

Diderot’un durumu idrak etmesi fazla zaman almaz. Başladığı noktaya dönüşünün hırslarından kaynaklandığının farkına varır.

Sonuçta, yazarın bu konu üzerine kaleme aldığı meşhur  “Eski Sabahlığım İçin Pişmanlık”* adlı eser ortaya çıkar, ardında tarihe geçecek özlü bir söz bırakır. “Eski sabahlığımın efendisi iken yenisinin kölesi oldum.”

Diderot, bu etkiyle bireylerin nasıl bir tüketim uçurumuna sürüklendiğini ifade ederek insanın kendini kontrol ederek yeni bir şeye sahip olmanın anlık ve geçici mutluluğundansa sahip olduklarımızın değerini bilerek daha kalıcı mutluluklara yönelmemizi de hatırlatır.

Tüketim hırsına yenik düşmeyelim.

YORUM EKLE