19 Mayıs 1919'da Atatürk'ün Samsun'a çıkarak Milli Mücadeleyi başlatıp, 29 Ekim 1923 tarihinde de "Türk Milletinin karakterine ve adetlerine en uygun olan idare, Cumhuriyet idaresidir." diyerek ilan ettiği Cumhuriyet, Türk Milletine bırakılmış en büyük miras ve bizler için vazgeçilmez bir değerdir.
Cumhuriyet'te egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Halk kendi kendisini yönetme yetkisini temsilcileri aracılığıyla kullanır. Bu yönetimde yurttaşların seçme ve seçilme hakkı vardır. Devlet yönetimi, sınıfların, kişilerin, ailelerin, bir zümrenin eline bırakılamaz. Milletin bütün bireyleri yönetime katılabilir ve söz sahibi olabilir. Çünki cumhuriyet yönetiminde bütün vatandaşlar eşit haklara sahiptir.
Cumhuriyetin en büyük erdemi, Türk medeniyetini ulus olma bilincine kavuşturması ve bireyi yurttaş konumuna yükseltmesidir. Türk ulusu, Cumhuriyetle birlikte ulusal bir devlet olmuştur. Bu devletin onurlu, özgür düşünebilen ve eşit haklara sahip yurttaşları olan bizler, devletin tek ve gerçek sahibi olmanın onurunu Gazi Mustafa Kemal ile birlikte kazandık. 2014’ün bu kutlu gününde hak adına, eşitlik adına, kadın hakları adına, modern eğitim kurumları adına, güçlü ordu; çağdaş insanlık adına neyimiz varsa hepsinin altında kimin imzası var? Tabii ki büyük devlet adamı ATATÜRK’ün… Ruhu şâd olsun.
Türk ve dünya tarihini çeşitli kaynaklardan okuyan, inceleyen ve değerlendiren bir öğretmen olarak; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti rejimi ile geldiğimiz mesafeyi yeterli görmemekle birlikte, küçümsenmeyecek kadar değerli buluyorum. Cumhuriyet bize ulus olma, dünya milletlerinin onurlu bir üyesi olma bilincini kazandırmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin 91 yıllık geçmişi aynı zamanda bir başarı ve uygarlaşma öyküsüdür. Cumhuriyetin başarıları ile haklı bir gurur duyuyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, laik ve demokratik, hukuk devleti anlayışından taviz vermeden, büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolunda hızla ilerlemektedir. Buna hiçbir güç engel olamayacak ve inşallah bizler olduğumuz sürece Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonsuza kadar yaşayacaktır. Yeter ki bizler Atatürk'ün mirası olan bilimsel ve akılcı yoldan ayrılmayalım.
Unutmayalım ki hak ve hürriyetlerden yoksun toplumların ayakta kalmaları ve yaşamaları mümkün değildir. Bu nedenle, bizlere ve gelecek nesillere düşen en önemli görev; Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunmak, aklın ve gönlün ışığında şekillenen Atatürk İlke ve İnkılâpları’nı koruyup, kollamak; iç ve dış tehditlere karşı duyarlı olmaktır.
Ülke genelinde hiçbir ayrım gözetmeyen, Edirne’den Kars’a bütün vatandaşlarına eşit haklar tanıyan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütün nimetlerinden faydalanıp yine de hainlik düşünen, ülke yönetiminde her makama gelen insanlardan kahpelik görmek kadar acı ne olabilir ki? Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vekil, müsteşar, daire başkanı, müdür, memur, işçi, öğretim görevlisi ve her türlü ünvânı aldığı halde bu cennet vatanı cehenneme çeviren, dağlar meskenimiz deyip de şehirleri yaşanmaz kılan alçakları hangi gerekçe masumlaştırabilir? Fakirlikse Gümüşhane’den daha fakiri mi var? Tarımsal üretimse Gümüşhane’mizden daha tarım alanı darlığı olan il mi var? Şunu çok iyi biliyorum ki sorun fakirlik değil. Etnik ayrımcılık veya ırkçı söylemler diyen arkadaşlarım oldu yer yer. Onlara hep şu soruyu sordum. Osmanlı Devleti zamanında 1806-1808 Babanzade Abdurrahman Paşa İsyanı olduğu yıllarda dağlarda ve 21 Mayıs 1919’a kadar 19 tane büyük isyan, başkaldırı yapılmış. Osmanlı devleti dağa taşa Ne Mutlu Türk’üm mü yazmıştı? Osmanlı Anayasası’nda bu tarihler arasında herkes Türk’tür ibaresi mi vardı?
Buyurun isyanların Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti’yle sınırlı olmadığını görün:
Cumhuriyetin son 50 yılında diyelim ki uygulama hataları yapıldı. Peki son 12 yıldır teröristlerin her dediği yerine getirildi İmralı Ağası’nın cinsel ihtiyaçlarından, beslenme dietisyenine, moral verici psikoloğuna, sekreteryasına kadar her imkan sunuldu peki ne değişti. Hepsi birden bire iyi vatandaş mı oldu? Elektrik beleş, su beleş, yiyecek kolileri beleş, buzdalapları, çamaşır makinaları, ahırlara ısıtıcılar beleş, 9 ile 23 çocuk başına ödenen yardımlar beleş, beleş beleş beleş… Ülke bu zevat için seferber olmuş. Tanıdığım bazı Türkler var. Bu adamların derdinden uykusuz kalıyorlar. Ağlıyor, yardım topluyorlar. Peki adama sormazlar mı bu adamlar seni bir kaşık suda boğmaya çalışırken sendeki bu yufka yürek niye? Yıllardır ülkeyi yiyip doymayan terör yanlısı bu parazitlere, dağ tilkilerine, köy eşkiyalarına, şehir mafyalarına, pavyon ağalarına, turizm sansarlarına bir dur demenin zamanı gelmedi mi? Ya vatandaş olursun ya da defolur gidersin diyecek bir tane adam çıkmayacak mı? Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da İran’da, Rusya’da ülkesine kem gözle bakan, devletin askerini, polisini, memurunu öldüren, taşlayana ne yapılıyor? Belediye otobüsü yakılıyor mu? Şehirdeki caddeler altüst ediliyor mu? Bütün bunlara bir de meclislerinde teröristler barınıyor mu? Devletin bütün imkanları bu adamların emrine veriliyor mu? Kimse kusura bakmasın Güneydoğu ve Kısmen Doğu Anadolu’muzda yaşayan ve PKK’yı destekleyen hiç kimseye karşı kardeşlik duygum yok. Asla olmayacak da… Kimliğinde İslâm yazan herkes de din kardeşim değil. Önce adam olacaksın adam… Kahpe değil… Hain değil…
Şehir ortasında güpegündüz silahsız sivilleri, askerleri, polisleri ve öğretmenleri kahpece arkadan kurşunlayan; gündüz esnaf, çiftçi, işçi, memur, köylü, şehirli, öğrenci olan gece olunca da karanlığa sığınarak şerefsiz bir terörist olan ciğeri beş para etmez içteki hainlere; olanca çirkinliği ve ikiyüzlülüğüyle dıştaki komşu ve ya okyanus ötesi devletlere inat Mustafa Kemal’in değimiyle NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!
Cumhuriyet'te egemenlik kayıtsız şartsız milletindir. Halk kendi kendisini yönetme yetkisini temsilcileri aracılığıyla kullanır. Bu yönetimde yurttaşların seçme ve seçilme hakkı vardır. Devlet yönetimi, sınıfların, kişilerin, ailelerin, bir zümrenin eline bırakılamaz. Milletin bütün bireyleri yönetime katılabilir ve söz sahibi olabilir. Çünki cumhuriyet yönetiminde bütün vatandaşlar eşit haklara sahiptir.
Cumhuriyetin en büyük erdemi, Türk medeniyetini ulus olma bilincine kavuşturması ve bireyi yurttaş konumuna yükseltmesidir. Türk ulusu, Cumhuriyetle birlikte ulusal bir devlet olmuştur. Bu devletin onurlu, özgür düşünebilen ve eşit haklara sahip yurttaşları olan bizler, devletin tek ve gerçek sahibi olmanın onurunu Gazi Mustafa Kemal ile birlikte kazandık. 2014’ün bu kutlu gününde hak adına, eşitlik adına, kadın hakları adına, modern eğitim kurumları adına, güçlü ordu; çağdaş insanlık adına neyimiz varsa hepsinin altında kimin imzası var? Tabii ki büyük devlet adamı ATATÜRK’ün… Ruhu şâd olsun.
Türk ve dünya tarihini çeşitli kaynaklardan okuyan, inceleyen ve değerlendiren bir öğretmen olarak; laik, demokratik Türkiye Cumhuriyeti rejimi ile geldiğimiz mesafeyi yeterli görmemekle birlikte, küçümsenmeyecek kadar değerli buluyorum. Cumhuriyet bize ulus olma, dünya milletlerinin onurlu bir üyesi olma bilincini kazandırmıştır. Türkiye Cumhuriyetinin 91 yıllık geçmişi aynı zamanda bir başarı ve uygarlaşma öyküsüdür. Cumhuriyetin başarıları ile haklı bir gurur duyuyoruz.
Türkiye Cumhuriyeti, laik ve demokratik, hukuk devleti anlayışından taviz vermeden, büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün çizdiği çağdaş uygarlık yolunda hızla ilerlemektedir. Buna hiçbir güç engel olamayacak ve inşallah bizler olduğumuz sürece Türkiye Cumhuriyeti devleti, sonsuza kadar yaşayacaktır. Yeter ki bizler Atatürk'ün mirası olan bilimsel ve akılcı yoldan ayrılmayalım.
Unutmayalım ki hak ve hürriyetlerden yoksun toplumların ayakta kalmaları ve yaşamaları mümkün değildir. Bu nedenle, bizlere ve gelecek nesillere düşen en önemli görev; Türkiye Cumhuriyeti'nin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğünü savunmak, aklın ve gönlün ışığında şekillenen Atatürk İlke ve İnkılâpları’nı koruyup, kollamak; iç ve dış tehditlere karşı duyarlı olmaktır.
Ülke genelinde hiçbir ayrım gözetmeyen, Edirne’den Kars’a bütün vatandaşlarına eşit haklar tanıyan Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bütün nimetlerinden faydalanıp yine de hainlik düşünen, ülke yönetiminde her makama gelen insanlardan kahpelik görmek kadar acı ne olabilir ki? Cumhurbaşkanı, başbakan, bakan, vekil, müsteşar, daire başkanı, müdür, memur, işçi, öğretim görevlisi ve her türlü ünvânı aldığı halde bu cennet vatanı cehenneme çeviren, dağlar meskenimiz deyip de şehirleri yaşanmaz kılan alçakları hangi gerekçe masumlaştırabilir? Fakirlikse Gümüşhane’den daha fakiri mi var? Tarımsal üretimse Gümüşhane’mizden daha tarım alanı darlığı olan il mi var? Şunu çok iyi biliyorum ki sorun fakirlik değil. Etnik ayrımcılık veya ırkçı söylemler diyen arkadaşlarım oldu yer yer. Onlara hep şu soruyu sordum. Osmanlı Devleti zamanında 1806-1808 Babanzade Abdurrahman Paşa İsyanı olduğu yıllarda dağlarda ve 21 Mayıs 1919’a kadar 19 tane büyük isyan, başkaldırı yapılmış. Osmanlı devleti dağa taşa Ne Mutlu Türk’üm mü yazmıştı? Osmanlı Anayasası’nda bu tarihler arasında herkes Türk’tür ibaresi mi vardı?
Buyurun isyanların Türk Devleti Türkiye Cumhuriyeti’yle sınırlı olmadığını görün:
Ad |
Tarih |
Liderler |
Bölge |
Cumhuriyetin son 50 yılında diyelim ki uygulama hataları yapıldı. Peki son 12 yıldır teröristlerin her dediği yerine getirildi İmralı Ağası’nın cinsel ihtiyaçlarından, beslenme dietisyenine, moral verici psikoloğuna, sekreteryasına kadar her imkan sunuldu peki ne değişti. Hepsi birden bire iyi vatandaş mı oldu? Elektrik beleş, su beleş, yiyecek kolileri beleş, buzdalapları, çamaşır makinaları, ahırlara ısıtıcılar beleş, 9 ile 23 çocuk başına ödenen yardımlar beleş, beleş beleş beleş… Ülke bu zevat için seferber olmuş. Tanıdığım bazı Türkler var. Bu adamların derdinden uykusuz kalıyorlar. Ağlıyor, yardım topluyorlar. Peki adama sormazlar mı bu adamlar seni bir kaşık suda boğmaya çalışırken sendeki bu yufka yürek niye? Yıllardır ülkeyi yiyip doymayan terör yanlısı bu parazitlere, dağ tilkilerine, köy eşkiyalarına, şehir mafyalarına, pavyon ağalarına, turizm sansarlarına bir dur demenin zamanı gelmedi mi? Ya vatandaş olursun ya da defolur gidersin diyecek bir tane adam çıkmayacak mı? Amerika’da, İngiltere’de, Fransa’da İran’da, Rusya’da ülkesine kem gözle bakan, devletin askerini, polisini, memurunu öldüren, taşlayana ne yapılıyor? Belediye otobüsü yakılıyor mu? Şehirdeki caddeler altüst ediliyor mu? Bütün bunlara bir de meclislerinde teröristler barınıyor mu? Devletin bütün imkanları bu adamların emrine veriliyor mu? Kimse kusura bakmasın Güneydoğu ve Kısmen Doğu Anadolu’muzda yaşayan ve PKK’yı destekleyen hiç kimseye karşı kardeşlik duygum yok. Asla olmayacak da… Kimliğinde İslâm yazan herkes de din kardeşim değil. Önce adam olacaksın adam… Kahpe değil… Hain değil…
Şehir ortasında güpegündüz silahsız sivilleri, askerleri, polisleri ve öğretmenleri kahpece arkadan kurşunlayan; gündüz esnaf, çiftçi, işçi, memur, köylü, şehirli, öğrenci olan gece olunca da karanlığa sığınarak şerefsiz bir terörist olan ciğeri beş para etmez içteki hainlere; olanca çirkinliği ve ikiyüzlülüğüyle dıştaki komşu ve ya okyanus ötesi devletlere inat Mustafa Kemal’in değimiyle NE MUTLU TÜRK’ÜM DİYENE!