Her Milletin bir Milli marşı ve de adı vardır.. Bizim, yani” Türkiye Cumhuriyeti Devleti “’nin Milli Marşı nın adı ise “İstiklal Marşı”’ dır.
Bir esenlik bildirisi olarak Türk’ün Ruh namesi olarak Tarihteki yerini almış olan İstiklal Marşı nı hakkıyla ve lâyıkıyla anlayabilmek için, onun yazıldığı dönemin sosyal ve siyasî durumunu bilmek gerekir. Mehmet Akif , bu Marşi Tacettin Dergâhında yazarken Yunanlılar, Ankara' ya 90 km. uzaklıktaki Polatlı İlçesi nin yanı başındaki Kara Tepe’ye kadar gelmişlerdi. Top sesleri nerde ise Ankara’dan duyuluyordu. Başkent’in Kayseri’ye taşınması dahi söz konusu idi.
Mehmet Akif'in, "O Şiir bir daha yazılmaz. Onu kimse yazamaz. Onu ben de yazamam. Onu yazmak için o günleri yaşamak lâzım. O şiir artık benim değildir. O, milletin malıdır. Benim millete karşı en kıymetli hediyem budur. Allah bir daha bu millete bir İstiklal Marşı yazdırmasın!" sözleri, Milletimiz o badirelerden bir daha geçmesin anlamı taşımaktadır" .
İstiklal Marşımızın 101 yıl önce kabul edildiği önemli bir gün olan 12 Martla ilgili olarak yaklaşık çeyrek Yüz Yıldan beri yazı yazarım. Hatırımda kaldığına göre bir makalemde şu görüşlere yer vermiştim. Bu görüşler tarihe not düşülen cinsten olduğu için dün ne ise bugünde odur. Şöyle devam etmiştim:
12 Mart’ın belleklerimizde kalan hatırlattıkları içinde önemine binanen üç olay var ki bunlardan birincisi, 12 Mart 1921’de kabul edilen İstiklal Marşımız. İkincisi 12 Mart 1918 Erzurum’un düşman istilasından kurtarılması ve üçüncü olayda 1971 de askeri muhtıranın dönemin hükümetine verilmesi olayı.
12 Mart 1921 ‘de kabul edilen Türk İstiklal Marşının öyküsü kısaca şöyle: Çoğu Ulusların Ulusal Marşının 19. Yüzyılda yazıldığı kabul edilmekte. En eski Milli Marş ise İngilizlere ait olup yazılış tarihi 1740’a kadar indiği bilinmektedir.
Tanzimat ve meşrutiyet dönemlerinde Avrupa’ya bakılarak yazılan bazı marşlar olduysa da, Kurtuluş Savaşı başladığında bir Ulusal marşa şiddetle ihtiyaç duyulmuş Millete ve özelliklede askere cesaret vermek için bir “VATAN TÜRKÜSÜ” yazılması keyfiyeti Ankara Hükümet’inin Eğitim Bakanlığı tarafından 1920 yazında ele alınmıştı.
Şairlerin ilgi gösterdiği bu yarışmaya 724 eser katılmış, bunların içinden seçilen 7 eser dahi kurtuluş savaşı coşkusunu yaşatmadığı için kabul görmemişti. Bunun üzerine muhtemelen Mustafa Kemal Paşa’nın telkiniyle Balkan ve Birinci Dünya savaşları sırasında etkili şiirler yazdığı, bilinen Mehmet Akif’ten dönemin bakanı Hamdullah Suphi bir marş yazmasını istemiş.
Aynı zaman da Burdur Mebusu olan Akif’in İstiklal Marşı TBMM’de ciddi tartışmalardan sonra, 12 Mart 1921 de yeni Türkiye’nin İstiklal Marşı olarak kabul edilmişti. Marş 1930 yılına kadar toplantılarda ve okullarda çeşitli bestelerle çalınmış ve söylenmiş. Bunlardan bugün çalınmakta olan Zeki Üngör’ün bestesi 1930 yılında kabul gören bestedir.
101 yıldır okuyana heyecan veren İstiklal Marşının; engin bir yurt sevgisini, emperyalizme teslim olmayan bir mücadeleyi halka ve Ulusa güven veren bir ruhu içermektedir.
Marşta “Tek dişi kalmış canavar” olarak nitelenen Batı, günümüzde de ne yazık ki yine sahnede ve bu kez uygarlığın temsilcisi olarak görülmekte, kimi sapık düşünce mensupları da maalesef bu sisteme dahil olmak için adeta yarış etmektedirler.
Diğer iki olaya da yeri geldiğince değinmek üzere sözü marşa karşı olan duyarlılığımızın neresindeyiz O’na değinerek bitirelim.
Çanakkale Zaferi ve Mehmet Akifi Anma günlerinde kuşkusuz İstiklal marşının da kabul edilişi bu kapsamda ele alınıyordu.
Son yıllarda istiklal Marşının kabul edildiği gün olan 12 Mart ayrı bir konsepte ele alınarak işlendiğini memnuniyetle gözlemliyoruz. Nitekim bu yılki kutlamalar Valimiz sayın Kamuran TAŞBİLEK ‘in talimatları doğrultusunda kutlama kurulunca ele alınarak, günün manasına uygun bir şekilde kapsamlı bir program çerçevesinde icra edilmek üzere Valilik genelgesi olarak İlgililere görev halkımıza da davetiye yerine geçmek üzere yayımlanmış bulunmaktadır.
Bize düşen görev, bu programa , çoluk -çocuk, genç ihtiyar demeden katılarak yaşanacak İstiklal coşkusunu ve bağımsızlık ruhunu nesilden, nesile yani geleceğe taşımak olmalıdır. .(09.03.2022)
(Yusuf Sadık. Demokrat Gümüşhane Gazetesi Başyazarı)