“Birlikte rahmet, ayrılıkta gazap vardır.”
Hadis-i Şerif
Önce bir hafızalarımızı yoklayalım ve geriye doğru seyr-ü sefer edelim. Ve hatta Osmanlı’ya kadar uzanalım isterseniz. O koca devletin yükselişini ve dünyaya hükmetmesini bir tarafa bırakalım ve çöküş hikâyesine bir bakalım. Ne zaman tefrika girmişse o zaman o koca ülke önce ufalanmaya, sonra parçalanmaya ve nihayetinde yok olmaya gitmiştir.
Yakın tarihe bakacak olursak manzara-i umumiyenin yine aynı olduğunu görüyoruz. Bütün ihtilaller, tezatlar, fitneler, karışıklıklar, kardeş kavgaları, mezhepsel savaşlar, sağcılık ve solculuk tezgâhları aynı t(uzaktan) kumandayı kullananların kirli ellerinden çıkagelmiştir. Bu dünde aynıydı, bugünde aynı ve maalesef yarında aynı şekilde cereyan edecektir.
80 öncesini gören, upuzun gaz, ekmek ve yağ kuyruklarında bekleyen, hemen her gün aynı silahtan çıkan kurşunların yere yıktığı civanmert gençliğine ağlayan ve milletin selametine çocuksu yüreğiyle dua eden bir ferdi olarak bugünde yine güzel ülkemiz üzerinde oynanan adi oyunlar karşısında en yakın dostum seccademe sarılıyor ve Yunus Peygamber diliyle “Lailahe illa ente sübhaneke inni küntü minel zalimin” diyorum.
Onlar istemezler. Neyi?
Dünyanın gözbebeği olan ve çevresine insanlığı duyuran Türkiye’nin her alanda ilerlemesini, IMF’den borç alırken IMF’e bugün borç verir duruma gelen ekonomik anlamda ki ilerlemesini, tarihiyle, kültürüyle, eğitimiyle, sanatıyla ve diğer sosyal değerleriyle sağlam bir mozaik olan Türkiye’nin varlığını istemezler. Hortumcu, kara paracı ve rantiyecilerin damarına basıp nefesini tıkayanları sevmezler. Garip, gureba, dul, yetim ve öğrenciyi koruyup kollayanları istemezler.
Ve onlar hasta adam olarak gördükleri aciz olmamızı bekler ve isterler. El veren değil el açanları severler. Sömürmeyi ve öldürmeyi severler. Bölmeyi, parçalamayı, yok etmeyi, ağlatmayı, zulmü, kan içmeyi, kardeşi kardeşe düşürmeyi ve diğer her melaneti severler. Bölgesinde komşularıyla barışık, mazlumun hakkını ve adaletini gözeten, insanına şefkat elini uzatan, Müslümanların ve tüm insanlığının derdiyle dertlenen ve bu derdi kendine hemdert edinen Türkiye’yi sevmezler, sevemezler.
Allah aşkına dönelim ve tarihimize bakalım. Düşmanımız hep aynıdır. Gözlerimiz kör olmuş ve maalesef dostu düşmanı ayırt edemez hale gelmişiz. İbret mi istiyorsun dön bir tarihine bak ne olur. Düşman içeride ve dışarıda hep aynı değil mi, senaryolar aynı kalemden çıkmamış mı, yönetmen koltuğunda oturanların simaları tıpkısının aynısı değil mi? Evet aynısı, ta kendisi. O halde;
Merhum Akif ne güzel söylemiş;
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
Allah aşkına dua edelim. Bu güzide ülke için kötü niyet düşünenleri, bu vatanı bölmeye çalışanları, bu ülkenin temeline dinamit yerleştirmeye kalkanları ne olur gözyaşlarıyla döndüğünüz Rabbim’in makamından isteyin. O samimi yapılan hangi duayı geri çevirdi ki?
Hadis-i Şerif
Önce bir hafızalarımızı yoklayalım ve geriye doğru seyr-ü sefer edelim. Ve hatta Osmanlı’ya kadar uzanalım isterseniz. O koca devletin yükselişini ve dünyaya hükmetmesini bir tarafa bırakalım ve çöküş hikâyesine bir bakalım. Ne zaman tefrika girmişse o zaman o koca ülke önce ufalanmaya, sonra parçalanmaya ve nihayetinde yok olmaya gitmiştir.
Yakın tarihe bakacak olursak manzara-i umumiyenin yine aynı olduğunu görüyoruz. Bütün ihtilaller, tezatlar, fitneler, karışıklıklar, kardeş kavgaları, mezhepsel savaşlar, sağcılık ve solculuk tezgâhları aynı t(uzaktan) kumandayı kullananların kirli ellerinden çıkagelmiştir. Bu dünde aynıydı, bugünde aynı ve maalesef yarında aynı şekilde cereyan edecektir.
80 öncesini gören, upuzun gaz, ekmek ve yağ kuyruklarında bekleyen, hemen her gün aynı silahtan çıkan kurşunların yere yıktığı civanmert gençliğine ağlayan ve milletin selametine çocuksu yüreğiyle dua eden bir ferdi olarak bugünde yine güzel ülkemiz üzerinde oynanan adi oyunlar karşısında en yakın dostum seccademe sarılıyor ve Yunus Peygamber diliyle “Lailahe illa ente sübhaneke inni küntü minel zalimin” diyorum.
Onlar istemezler. Neyi?
Dünyanın gözbebeği olan ve çevresine insanlığı duyuran Türkiye’nin her alanda ilerlemesini, IMF’den borç alırken IMF’e bugün borç verir duruma gelen ekonomik anlamda ki ilerlemesini, tarihiyle, kültürüyle, eğitimiyle, sanatıyla ve diğer sosyal değerleriyle sağlam bir mozaik olan Türkiye’nin varlığını istemezler. Hortumcu, kara paracı ve rantiyecilerin damarına basıp nefesini tıkayanları sevmezler. Garip, gureba, dul, yetim ve öğrenciyi koruyup kollayanları istemezler.
Ve onlar hasta adam olarak gördükleri aciz olmamızı bekler ve isterler. El veren değil el açanları severler. Sömürmeyi ve öldürmeyi severler. Bölmeyi, parçalamayı, yok etmeyi, ağlatmayı, zulmü, kan içmeyi, kardeşi kardeşe düşürmeyi ve diğer her melaneti severler. Bölgesinde komşularıyla barışık, mazlumun hakkını ve adaletini gözeten, insanına şefkat elini uzatan, Müslümanların ve tüm insanlığının derdiyle dertlenen ve bu derdi kendine hemdert edinen Türkiye’yi sevmezler, sevemezler.
Allah aşkına dönelim ve tarihimize bakalım. Düşmanımız hep aynıdır. Gözlerimiz kör olmuş ve maalesef dostu düşmanı ayırt edemez hale gelmişiz. İbret mi istiyorsun dön bir tarihine bak ne olur. Düşman içeride ve dışarıda hep aynı değil mi, senaryolar aynı kalemden çıkmamış mı, yönetmen koltuğunda oturanların simaları tıpkısının aynısı değil mi? Evet aynısı, ta kendisi. O halde;
Merhum Akif ne güzel söylemiş;
Girmeden tefrika bir millete, düşman giremez,
Toplu vurdukça yürekler, onu top sindiremez.
Allah aşkına dua edelim. Bu güzide ülke için kötü niyet düşünenleri, bu vatanı bölmeye çalışanları, bu ülkenin temeline dinamit yerleştirmeye kalkanları ne olur gözyaşlarıyla döndüğünüz Rabbim’in makamından isteyin. O samimi yapılan hangi duayı geri çevirdi ki?