Zindanda Açan Güller, Roman, Sayfa: 42, Muzaffer ARSLAN
Biz, insanız ve bir manevi, duygusal yanımız vardır. Yalnız karnımızın doyması mutlu etmiyor bizi. Duygularımızın, inançlarımızın da doyuma ulaşması gerekiyor. Siz insanı yalnız bedenden ibaret sayarsanız bu insana en büyük hakarette bulunmak anlamına gelir. Çünkü insan yalnız bedenden ibaret değildir. Bu bakış açısı, insanı hayvan olarak görmekten kaynaklanır. Daha açık bir ifadeyle bu fikrin kurucuları, insanı modern bir hayvan yani maymun olarak algılamaktadır. Hiçbir kutsalı kabul etmeyen bu mantığa -aslında mantıksızlığa- acımaktan öte bir şey gelmiyor aklıma.
Öte yandan bir de sözde İslam dünyası yani devletleri var. Bunların hâli de içler acısı. Elinde ne kadar değer varsa kapitalistlere kaptırmış; kaba, saba, ham yobazlıkta benzersiz bir çukur medeniyeti. Öyle bir çukur ki kendi değerlerini bile göremeyecek kadar karanlık bir çukur. Ne yazık ki bu tarafta Türk’e yarar hiçbir beşeri değer kalmamış. Körü körüne kaderiyetçi, inadına rahatına düşkünlük ve tembellik…
Güneşin doğduğu, insanların en şereflisinin dünyayı aydınlattığı asr-ı saadetten iz kalmamış. Elinde avucunda ne kadar kutsalı varsa yabana kaptırmış zavallı sefil Arap yarımadası… Bazı kutsallarını da göz göre göre birilerine vermiş, sonunda da çürümüşlük hastalığına kapılarak bahar adı altında maceradan maceraya atılmış bir o kadar da geri kalmış bir kıta…
Mukaddeslerini; softaların, mollaların elinde itici kılan İran ise ayrı bir teranedir. Allah’ın resulünü ve sahabeleri kendince değerlendiren ve Hz Ali üzerinden halifelerin temiz dünyasını fitne ateşiyle küle çevirmeyi amaçlayan İran… Sözde politikasını Amerikan düşmanlığı üzerine kuran, fakat özündeki ikiyüzlülüğünü hep gizleyen palyaço devlet… Hümeyni’yi koruyup kollayan eğiten ABD değil mi? ABD düşmanlığı yaparken diğer yanda Rus ve Çin ile omuz omuza yürümekten onur(!) duyan sözüm ona İslamcı devlet… Komünizm felsefesinin belki en önemli kurucularından Mazdek’in öz vatanı olan ırkıyla, diliyle Avrupalı olduğu halde pek çok mankurt tarafından Arap zennedilen balon devlet… Azerbaycan’ın güneyini (Azadistan’ı) Rus ve Ermeni ortaklarıyla elbirliği edip yıkan ve Muhammet Hıyabani’nin kurduğu Güney Azerbaycan’ı yani Türk devletini işgal eden işgalci İran…
Sosyal ve iktisadi anlamda örnek oluşturabilecek kaç İslam ülkesi var? Biz Müslümanların belki en büyük çıkmazı işte bu modelsizliktir. Bir şairimizin şu mısraları ibretle okunmalı ve hakkıyla yorumlanmalıdır.
“Ne İran’ı örnek bil ne Tunus’u ne Fas’ı
Gereken petrol değil, gerçek İslam kafası.”
Bir de şu gerçek var: Her milletin solcusu, önce kendi özünü, kendi öz yurdunu düşünürken bizde neden böyle değil? Hiç düşündünüz mü? Bakınız Fransız’a! Bir Fransız, öncelikle Fransız’dır. Sonra da solcuysa Fransız solcusudur. Rus, önce Rus’tur. Sonra eğer solcuysa Rus solcusudur. Çinli, öncelikle Çinli’dir. Sonra solcuysa Çin solcusudur. Hiçbir Fransız, Rus, Çin sosyalisti kendi tarihine, dinine, geleneklerine, atasına küfretmez. Saygı ve hürmetle anar geçmiş kuşakları. Alman bile önce Alman’dır. Sonra solcuysa Alman solcusudur.
Peki, bizde böyle mi? Türkiye’de sosyalist olmak evvela Türk miletine, Türk kültürüne, Türk büyüklerine, Türk diline dil uzatmakla başlar. Ve ne yazık ki Türkiye’de aşırı solcu grupların büyük bir çoğunluğu Türk, Türk tarihi, Türk kültürü konularına düşmandır. Neden?
Dindar olduğunu savunanlar da da durum bundan farksız. Her biri ayrı terane... Her biri ayrı sorun. Her birinin İslam algısı ve yorumu farklıdır. Kur’an-ı Kerim ana kaynak olmaktan çıkarılmış, yerine hoca, molla, şeyh yorumları getirilmiş. Biri diğeriyle kavgalı… Birinin ak dediğine diğeri kara diyebiliyor. Bunun neresi din kardeşliği? Bu tür dincilerin (Dikkat edin dindar demiyor, dinci diyorum. Simitçi gibi ayakkabıcı gibi… Çünkü hepsi dinden geçiniyorlar) en büyük zaafı; makam, para ve şehvettir. Bu üç düşkünlükleri onların sonunu getirecektir.
Ülkemizde millî değerlere sahip olmak, özellikle de “Türk’üm” demek faşizm olarak görülmektedir. Fakat ne çelişkidir ki etnik azınlıkçılık yaparak kürtçülük, çerkezcilik, gürcücülük, rumculuk, ermenicilik yapmak ise adalet arayıcılığı, hak avcılığı sayılmaktadır. Türk’ü sevmek faşizm iken kürdü, lazı çerkezi, gürcüyü sevmek eşitlikçilik oluyor. Bu bile başlı başına bir ihanet girdabının parçası değil midir? Oysa binlerce yıldır aslî unsur olarak kardeşlik duygusuyla yaşayan bu birkaç ırk, Türk devletinin çatısı altında huzur içinde bir ve beraber olmuştur, olacaktır da… Şayet ayrılmak dileyen varsa defolup gidebilir. Kimseyi zora tutmayız.
Evvela şunu belirtmekte yarar var. İslam bir dindir. Son ve hak din… İdeolojiler bir din değildir. Bu nedenle ideolojilerin olumlu ve olumsuz yanları olacaktır. Bu gayet doğaldır. Mutlak doğru, yalnız kutsal kitapta olur. Son kutsal kitap da İslâm’dır. Dinler bile dayatmayı hoş görmez. İnsanın özgür iradesiyle iman etmesi değerlidir. İdeolojilerin despotluğu benimsemesi, olsa olsa Hitler, Musolini ve Stalin gibi hastalıklı ruhları taşıyan zavallıların işidir. Bu üç caniden ikisi Faşist; diğeri ise Sosyalistti. Binlerce, yüzbinlerce Türk’ü ve Ortaasya Türk kökenli insanı yerinden, yurdundan eden, gaz odalarında insanları boğup kuyulara atan, üzerlerine benzin döküp yakan, onları trenlere doldurup vagonlara gaz vererek onları boğmakla bu cani liderlerin ne kadar Sosyalist olduklarını çok iyi anladık.
Bütün trajedisiyle ve olanca caniliğiyle Lenin, Musolini ve Stalin zulmünü görmemek kör olmayı, hatta nankör olmayı gerektirir. Yirminci yüzyılın son çeyreğinde solcu olmayı anlarım da bu solculuğun Türk’e ihanet temeline oturtulmasını anlayamam. Şunu çok iyi anlamalıyız. Türk solu, kendine özgü, millî ve yerli solunu yaratmadığı sürece Rus’a, Çin’e, Küba’ya köle kafalar yetiştirmeye devam edecektir. Kısaca şunu demek istiyorum: Türk, kendi değerleriyle şekillenen bir sol kurmak zorundadır.
Ne ABD ne Çin ne de Rus bu anlamda birebir bize uyar. Hepsi yabancı, hepsi zoraki olur. Çünkü hepsi kendilerine özgüdür. Her milletin duyuş, düşünüş, anlayış ve yorumlayışı farklıdır. O halde diyebiliriz ki; Türk’e rağmen değil Türk’e göre bir sistem arayışı en doğrusudur. Türk’ün ruh köküne inmeyen her fikir el (yaban) hükmündedir. Bu arayış, asırlarca sürmüş ve Ulu Önder nice sancılardan sonra Demokratik Cumhuriyete karar kılmıştır. Bugün fakültemizde olanlar, Türk gençlerinin enerjisini, fikir mücadelesini, yeteneğini, zamanını çalmaktan öte bir şey değildir.
Türk gençlerini birbirine kırdırtmak ve kışkırtmak kimin işine yarar? Bütün bu kardeş kavgalarının arkasındaki güç, işte bu olaylardan en çok yararlanan ABD, Rusya ve Çin yönetimidir.
Aklınız ve gönlünüzle yolunuz açık; alnınız ak olsun.