Hükümet Konağından çıktı. Bir süre Atatürk Anıtının önünde diklendi. Kentin içinden geçen Çay’ın iki yakasına kurulu kent, dedi kendi kendine. Solundaki Adliye Sarayı’na baktı. Çok eski bir bina, kim bilir kaç yıllık? Ağır ağır merdivenleri indi. Çiçek açmış elma ağacının altındaki kanepeye oturdu. Hükümet Konağına girip çıkan insanlara bakıyordu. “Güzel bir bahar günü. Güneş de güzel ısıtıyor.” Çay’ın karşısında pek bina yoktu. Bodur çam ağaçları ile meşelikler iç içeydi. Çok kullanmazdı ama canı sigara içmek istedi. Çantasından bir dal çıkardı, yaktı. İlk çekişte öksürdü. “Türkan görmesin inan ki Yaman, seni bir daha yanına zor kor.” Tiryaki değildi. Efkarlı ya da mutlu olduğu zaman canı çekiyordu.
Cep telefonunu çıkardı. Eşi Türkan’ı aradı.
-Alo, Türkan, ne yapıyorsun?
-Beni bırak, sen ne yapıyorsun?
-İldeyim. Geldim ama henüz göreve başlamadım.
-Neden?
-Biraz çevreyi, insanları tanımak istiyorum.
-Her zamanki halin.
-Öyle.
-Ne zaman geliyorsun?
-Onu diyecektim. Şimdi sen, okullar yaz tatiline girinceye kadar görevine devam et. Ben, birkaç gün sonra göreve başlayacağım.
-Yalnız ne yapacaksın oralarda?
-Göreve başlayıp, çalışacağım. Şunun şurasında okulların yaz tatiline girmesine iki ay gibi bir zaman kaldı. Senin öğrencilerin de mağdur olmasın. Ben idare ederim. Bana kargo ile giysilerimi gönder.
-İlişiğimi kesip geleyim. İki ay uzun bir zaman.
-Uzun değil Türkan. Çocukları düşün. Yeni bir öğretmenle ne yaparlar? Dediğimi yap, yaz tatilinin başında ilişiğini kesersin, tamam mı?
-Senin dediğin olsun, tamam. Dikkat et kendine.
-Merak etme, sık sık ararım seni. Buket’ime de iyi bak. Öpüyorum ikinizi de.
Biten sigarasını çök kutusuna attı. Anıt önündeki alandan inen ikinci merdivenlerden de indi. Meydan çok kalabalıktı. Semt pazarı Meydan’a kurulmuştu. Zorla ilerliyordu. “Kırmızı Koltuk” yazılı kahvehanenin önüne geldi. Boş bulduğu bir sandalyeye oturdu. Aradan iki-üç dakika geçmeden garson çayını getirdi.
-Sağol, dedi.
-Afiyet olsun.
Yan tarafındaki masada dört kişi oturuyordu. Her hallerinden sıkıntılı oldukları anlaşılıyordu. Dördü de köy muhtarıydı. Deregözü Muhtarı Fikri:
-Arkadaş, köyümüzde on üç öğrenci var. Milli Eğitim Müdürüne gittim. Okulumuzun ufak tefek tamirat işi var. Bu yaz tamir edelim, okulumuzu açalım. Çocuklarımız, karda, kışta, yağmurda, çamurda per perişan oluyorlar. Ver bizim köye bir öğretmen okutsun çocukları köyümüzde, dedim. Ben dedim, ben işittim.
-Ne dedi?
-Ne diyecek, olmaz dedi. On üç çocuk, sabahın köründe kalkıyor, yeme yok içme yok, doğru minibüse, on kilometre uzaklıktaki okula gidiyorlar. Tutmuşlar taşımalı eğitim.
-Aynısı da bizim köyde, dedi Balkaya Muhtarı Celal.
-Ne diyorum biliyor musunuz? Toplanıp Vali Beye gidelim. Biz taşımalı eğitim istemiyoruz. Köyümüzün okulları açılsın. Çocuklarımız evlerinin yanındaki okulda okusun, diyelim.
-Ben Vali Beye tek başıma gidip durumu anlattım. Bana ne derse inanırsınız?
-Ne dedi?
-Olmaz, dedi, ne diyecek. Milli Eğitim sene başında bir program yapıyormuş, o programın dışına çıkılamazmış.
-Vay be. Sanki kanunmuş. Bu ile iyi bir Vali, iyi bir Milli Eğitim Müdürü gerekli.
-Sade Müdürle de olmaz. Bu ülkeye bundan birkaç yıl öncesindeki toplumda saygınlığı olan öğretmenler gerekli. Kendini eğitime adamış öğretmenler olacak.
Takım elbiseli, kravatlı yanlarına yaklaştı:
-Yine ne kaynatıyorsunuz, dört muhtar bir araya gelmiş?
-Gel müdürüm gel, bir şey kaynatmıyoruz, her zamanki halimiz.
Yaman’ın yanındaki sandalye boştu:
-Alabilir miyim?
-Elbette.
-Çayımı söyleyin, artık muhtarla da maaşlı.
-Maaşlı olsan ne olacak olmazsak ne olacak. Baksana hiçbir şeyin yanına gidilmiyor, her şey ateş pahası.
-Öyle.
Gelen Valilik Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Ersin beydi. Çok sevilen kişiliği vardı. Sadece muhtarlar değil tanıyan herkes onu severdi.
-Anlat bakalım müdürüm ne var ne yok?
-Ne olsun her zamanki gibi. Sizin istemediğimiz valiyi merkeze alındı. Kararnamesi az önce geldi.
Dört muhtarın dördü de birden:
-Oh, dediler.
Yaman, konuşmaları pür dikkat dinliyordu. Muhtarların sevinmesi, merkeze alınan valinin sevilmediğini ortaya koyuyordu. İnsanlara hizmet etmekten daha güzel ne olabilirdi ki? Düşüncesinden sıyrılıp konuşmalara kulak verdi.
-Yeni Vali atandı mı müdürüm?
-Atanmıştır ama kararnamesi henüz gelmedi.
-Ne zaman gidiyor Vali Bey?
-Kararnamesi gelir gelmez, ilişiğini kesti, kimseyle vedalaşmadan gitti.
-Gitsin bırak. Bari gelen iyi olsa bari.
-İnşallah iyidir.
Balkaya Köyü Muhtarı Celal
Müdürüm senin Kültür ve Turizm Müdürlüğüne atanacağın söylentisi vardı ne oldu?
-Öyle duruyor muhtar.
-Bu kentin en ücra noktasına kadar nerede var her şeyi bilen bir müdürsün. Neden oraya atamazlar seni?
-Bilmem muhtar. Basın ve Halkla İlişkiler Müdürlüğü benim için rahat. Ha oraya atanmak istemez miyim, isterim. Ama bir türlü olmadı. Önemli de değil.
-Seniz için önemli olmayabilir ama bu il için önemli.
Gelen ikinci çayı da içer Müdür Ersin,
-Bana izin. Zaman geldi. Vali de gitti. Ben işe gideyim. Hazır Vali yokken dairede yapılacak bazı işlerim var, onları halledeyim. Çayınıza teşekkürler.
Yaman, Basın ve Halkla İlişkiler Müdürü Ersin ile göz göze geldi. Kısa bir süre bakıştılar.
Semt pazarında satıcılar durmadan bağırıyor, ses sese karışıyordu. Meydanda sadece konfeksiyon, kap kaçak satanlar satış sergisi açmışlardı. Sebze satışları ise Hükümet konağının az aşağısındaki geniş alanda yapılıyordu.
-Devamı var-
merakla serinin devamını bekliyorum.Lütfen bizi bekletmeyin :)